Zay translate Portuguese
14,933 parallel translation
Bu ilkel canlılar bilimin iğrenç mahlûkları ve benim yeteneklerimin çok zayıf bir yansıması.
Estes Primitivos são uma abominação da ciência, e um reflexo muito pálido dos meus talentos.
Maalesef zayıf noktası deyince akla pek bir şey gelmiyor.
Infelizmente, muito poucas vêm-me à mente. Conheço uma.
İşaretleyici çok yavaş, çok zayıf.
O farol é muito lento, muito fraco.
İçindeki o zayıflıkla savaşmalısın.
Tens de combater essa fraqueza.
O zayıflıkla savaş.
Tens de combater essa fraqueza!
İçindeki o zayıflıkla savaşmalısın.
Tens de combater essa fraqueza dentro de ti.
Bu tutunmak için oldukça zayıf bir umut.
É uma esperança fraca para nos agarrarmos.
Bu annemi hem halkının hem de İttifak'ın gözünde zayıf düşürecektir.
Isso enfraquecerá a minha mãe para o povo e para a Aliança.
- Zayıf durumdalar! - Hayır!
- Eles estão fracos!
- Karşılık vermezsek zayıf olduğumuzu düşünecekler.
Se não atacarmos, mostraremos fraqueza.
- Zayıfız zaten!
- Estamos fracos!
Gücüm zayıfladı.
Os meus poderes estão em baixo.
Erişiminin bu kadar zayıf olması kabul edilemez.
É inconcebível que a recepção seja tão má.
Zayıflıkları, travmaları ve sıkıntıları, günahları.
Os pontos fracos, traumas, máculas, pecados...
Biraz zayıf.
É muito fraco.
Kardinal Dussolier'e baktım. Papalık olasılığı zayıftı.
Olhei para o Cardeal Dussolier... uma hipótese remota.
Ya da sana göre ben zayıf mıyım,.. Kötü müyüm umurumda değil.
Não quero saber que pense que sou fraco ou canalha.
Ne affedilmez bir zayıflık!
Que fraqueza imperdoável.
Anlık bir zayıflıktı ; biliyor ve anlıyoruz.
Sabemos e compreendemos que foi um momento de fraqueza.
Pekala, ilk olarak, zayıf kaldı.
Primeiro : essa foi baixa.
Fakat inancın kendisinden çok ona dair zayıf işaretlere değer verecekler diye endişelenirim.
Preocupava-me que valorizassem estes pobres sinais de Fé mais do que a própria Fé.
Zayıflığım ve şüpheye düştüğüm için bağışlanmak istiyorum Peder.
Pai, peço perdão pela minha fraqueza e dúvida.
Mokichi ve ailem güçlüydü. - Bense çok zayıfım.
O Mokichi e a sua família mantiveram-se fortes, sou tão fraco!
Kendi zayıflığını haklı çıkarmaya çalışıyorsun.
Estás a tentar justificar a tua própria fraqueza.
Ama kral bu tahta üzerindeki hem en büyük hem en zayıf parçadır.
Porém, o rei é a peça mais importante e a mais fraca do jogo.
Yardımsever olmak seni zayıf yapmaz, Klaus.
Ser bondoso não faz de ti fraco, Klaus.
Strix zayıfladı.
Os Strix estão em menor número.
Onu bana ver hemen.. .. ve ben de bunu üzüntüden gelen.. .. zayıf bir andan..
Dá-me isso imediatamente e perdoarei este ato de rebeldia como um momento de fraqueza
Mühür seni bağlayacak.. .. ve seni zayıflatacak.
O selo vai prender-te, enfraquecer-te.
Zayıf geliyor.
Soa a fraqueza.
Zayıf halkayı yakınında tutuyor.
Manter o elo mais fraco por perto.
Karbon monoksit zehirlenmesi hafızayı etkileyebilir.
Envenenamento por dióxido de carbono pode afetar a memória.
- Yani hırs zayıf mı düşürür diyorsun?
- Então, a paixão torna-nos fracos? - Não.
Çünkü onu kaçıranları tanıyorum ve onlar zayıflar iş ölüme gelince hassaslar.
Porque conheço as pessoas que o raptaram, e elas são fracas... no que diz respeito a mortes.
Tıpkı babam gibisin, zayıfsın.
Tu és como o meu pai. Fraco.
Sizi öldürmedeki tereddütüm, Per Degaton zayıflık değil.
A minha renitência em matar-te, Per Degaton, não é uma fraqueza.
Neden hepiniz bu kadar zayıfsınız?
Por que estão todos tão fracos?
Atların yaşlı ve zayıf olduğunu duydum.
Ouvi dizer que os cavalos são velhos e fracos.
Efendim, Ruslar zayıflığa pek iyi karşılık vermez.
Os russos não lidam bem com fraquezas.
Zincirdeki zayıf halkayı belirlemişler.
Eles detetaram o elo fraco.
Zayıf ve bir kere daha nakile ihtiyacı olacak ama uyumlu.
Está fraco e vai precisar de outra transfusão, mas está coerente.
Taktiklerini ve zayıf noktalarını biliyorum.
Eu conheço as suas tácticas, as suas fraquezas.
Bir şey daha var, sakın rotanı Başlangıç Noktasına çevirdiğimde kuantum zayıflatıcıyı aktifleştirmeyi unutmayayım.
Mais uma coisa, não te esqueças de iniciar o... Atenuador Quântico quando chegar ao Ponto de Desaparecimento.
Captain Hunter'ın tarifine göre Oculus devasa bir zaman bilgisayarı. Muhtemelen kaynağın altındaki zayıflaştırılmış süpernovanın gücüyle çalışıyordur.
Baseado na descrição do capitão Hunter, o Oculus é um enorme computador temporal, provavelmente alimentado por uma supernova de escala reduzida contida na parte inferior da Fonte.
Zayıf bir noktasını benimle paylaşırsan onu ait olduğu yere döndürebiliriz.
Podemos fazê-lo voltar para onde ele pertence, se me puderes indicar um ponto fraco.
Eğer bana zayıf bir noktasını söylersen onu ait olduğu yere geri götürebiliriz.
Podemos levá-lo de volta para onde ele pertence se me puderes ao menos fornecer um ponto fraco.
Sadece detektif etraftayken zayıfım.
Só sou vulnerável quando a detective está por perto.
Kontrolü yeni elime almışken zayıflığı hoş göremem.
Não posso permitir fraqueza, não quando acabei de assumir o controlo!
Zayıfladın mı sen?
Perdeste peso?
- Zayıf noktalarını hedeflemeliyiz.
Temos de apontar às fraquezas dele.
Bu kadar zayıf olduğum için özür dilerim.
Sinto muito por ser tão fraco.