Zır translate Portuguese
97,749 parallel translation
- Bay Ross kapanış konuşmanız için hazırız.
Estamos preparados para ouvir a sua declaração final.
Hazır olmalıyız tamam mı June?
Precisamos de estar preparados.
Gardını indirdiğinde orada hazır olmalıyız.
Temos de estar lá quando baixar a guarda.
Ve şimdi başlamaya hazırız. Kazanan her şeyi alır.
E agora é o frente a frente, mano a mano, o vencedor leva tudo.
Yüce ruh seni ağırlamaya hazırız.
Espírito poderoso, estamos prontas para te receber.
Bunu hızlıca ve şiddete başvurmadan çözmek amacıyla taleplerinizi dinlemeye hazırız.
De forma a resolver isto rapidamente e sem violência, queremos saber quais são as vossas exigências.
Tekrarlıyorum, Litchfield mahkumları, taleplerinizi dinlemeye hazırız.
Repito, reclusas de Litchfield, queremos saber as vossas exigências.
Taleplerinizi dinlemeye hazırız.
Queremos saber quais são as vossas exigências.
- Hazır mısınız?
- Estão preparados?
- Hazırız.
- Estamos.
Hayatım, Dr. Wolf beni iyileştiremezse ve Batı Virginia'daki adam gibi aklımı kaçırırsam zor kararlar almamız gerekir.
Querido, se a Dra. Wolf não me curar e eu me passar como o tipo de West Virginia, haverá decisões difíceis.
Daha fazla tahminde bulunabilirdim ancak paladyum elektrot üzerindeki ağır su elektrolizinde soğuk füzyon gözlemlemeye çalışmak kadar anlamsız olurdu.
Podia especular mais, mas seria tão inútil como tentar obter fusão a frio a partir da eletrólise da água deuterada num elétrodo de paládio.
Müdürüm çok uzun zamandır çerezlere baktığınızı fark etmiş.
O meu gerente reparou que está a olhar para os aperitivos há, tipo, mil anos.
Ne yaptığımızı biliyoruz ve sizi hayal kırıklığına uğratmayacağız.
Sabemos o que estamos a fazer, e não o vou desiludir.
O yüzden beni tanıyan bir yatırımcı bulmamız gerek.
Temos de procurar investidores que me conheçam.
Ben de Siri ve Alexa'nın bizim cihazımızın yanında mini fırın kaldığını söyleyeyim.
Mas saibam que o nosso aparelho faz a Siri e a Alexa parecerem torradeiras.
- Hayır yalnız olmam gerek.
Tenho de fazer isto sozinha.
Yatırımcı olarak Stu'yla anlaştığımızı bilmiyor olabilirsin.
Mas não sei se sabes que o Stu é nosso investidor.
İşte bu yüzden onu kuruldan attırıp bunun olmayacağından emin olacağız.
É por isso que vamos garantir que tal não acontece, expulsando-a da comissão.
- Elbette hayır, kanıtlayamayız.
É claro que não podemos provar isso.
Size şu tarlalardaki olayları anlatsaydım "ne olurdu", biz uzlaşırız bir şey olmaz burada olmaz, derdiniz.
Se contasse as histórias do que se passa nos campos, diriam que são invenções. Que isso não acontece Que não pode acontecer aqui.
Ancak yapamayacağınız şey cahil kalmaktır.
Mas o que não podem fazer... é ficar na ignorância.
Hayır, sadece çok yakınsınız ve ikiniz de... çok çekicisiniz. Ve tecrübelerime göre bu bazen yaşanır.
Não, é só porque vocês são muito próximas e são as duas muito atraentes e, pela minha experiência, essas coisas às vezes acontecem.
Bu gece katkılarınızı onurlandırıyoruz.
Hoje homenageamos a sua contribuição.
Evet, sanırım aradığınız şey..
Acho que estão à procura...
İkimiz... biraz... yalnız kalırız.
Pensei... Podíamos estar juntos.
Sadece geceleri çalışırız.
Só trabalhamos à noite.
Biraz yalnız kalırız diye düşündüm.
Pensei que podíamos estar juntos.
Sen ve benim gibiler akışına bırakmayız abanırız.
Nós não deslizamos.
Vız gelir tırıs gider.
Nem pouco nem muito.
Belki uzayda hayat vardır ve sorunlarımızın çözümleri onlardadır.
Pode haver vida no espaço e eles podem ter soluções para os nossos problemas.
Belki yoklamaya katılmamış sayılırız.
Talvez pensem que não participámos naquilo.
Hem Kalaşnikoflarla içeri daldıklarında onu canlı kalkan olarak kullanırız.
Podemos usá-la como escudo humano, quando entrarem com as AK-47.
Hayır kızım.
Nem penses, menina.
Sonra bizi çıkarmak için kapıyı açtıklarında saldırırız.
Quando abrirem a porta para nos deixar sair, atacamos.
Bu dizi insanda ne huzur bırakır Ne de ağız tadı
A sua noite, a sua vida E o seu dia vai estragar
Baudelaireların makûs talihini bilmiyor olsaydınız ve Kaypak Feribot'tan Demokles Rıhtımı'na heyecanlı bir maceraya atıldıklarını sanabilirdiniz.
Se não conhecessem a triste história dos órfãos Baudelaire e os vissem desembarcar do Fickle Ferry e chegar à Doca de Dâmocles, pensariam que eles estavam numa aventura emocionante.
Şimdi müsaadenizle sizleri bu ıssız rıhtımda Josephine teyzenizin evine giden taksiyi beklemek üzere bırakıyorum.
Se me dão licença, deixo-vos nesta doca deserta à espera do táxi para casa da vossa tia Josephine.
İçeri hırsız girerse tenekeleri devirirler, biz de uyanırız.
Caso entrem ladrões, tropeçam nas latas e acordam-nos.
Belki biz burada kalırız.
Talvez eu e as minhas irmãs possamos ficar aqui.
Belki de bu kırılgan ve kolay tutuşan dünyada birlikte yelken açmalıyız.
Talvez devamos velejar juntos por este mundo frágil e inflamável.
Hava böyle kalır, uçak uçar, düşmanlarımızın da uçaksavarı olmazsa sorunsuz bir uçuş olacak.
Teremos um voo sem problemas se o tempo aguentar, o avião voar e os nossos inimigos não tiverem canhões.
Ve güçlerimizide sarı güneşin radyasyonundan alırız, bu demek oluyor ki...
E nós obtemos os nossos poderes através da radiação do Sol amarelo, então...
Gitmek zorundayız. - Hayır.
- Precisamos de ir embora daqui.
Hayır, bulmak için geldiğimiz insanları bulmalıyız.
- Não, temos que... encontrar as pessoas que viemos procurar.
Eğer o saldırı başarısız olursa Amerikan Devrimi de başarısız olur ve Birleşik Devletler'in varlığı son bulur.
E se essa ofensiva falhar, a revolução Americana falha e os Estados Unidos - cessam de existir.
Hayır, Washington'ı kurtarmalıyız.
Não, temos que salvar o Washington.
Onları çok yakından tanırız.
Intimamente, minha esposa e eu estamos ávidos...
- Bir bardak eggnog alır mısınız hanımefendi?
Tem interesse num copo de eggnog, minha senhora?
Aşırı sıradışı bir kadınsınız.
É uma mulher bastante incomum.
Hayır, hayır, imkansız bu.
O quê? Não, não, isso não é possivel.