Çalıntı translate Portuguese
2,787 parallel translation
Mahallede çalıntı bir araç bulundu.
Encontraram um carro roubado nas redondezas.
Buradaki kan izine göre adam kızı çalıntı Beemer'dan çıkarıp 572. yerdeki araca sokmuş.
Tendo em conta o rasto de sangue, parece que o raptor tira a rapariga para fora do BMW roubado, e mete-a no que estivesse estacionado no lugar 572.
Çalıntı mı?
Plagiarizado?
Hayır, çalıntı bir araba kullandınız, Sean'ın arabası değildi.
Não. Usaram um carro roubado, não era do Shawn.
Sadece aptallar çalıntı arabayı saklar.
Só um idiota ficaria com o carro roubado.
Doğru değil. Hâlâ, çalıntı bilgileri sızdırıyorsanız.
Ainda assim, está vazando informações roubadas...
Dosyanda yazana göre, ilk olarak çalıntı ürün bulundurmaktan tutuklanmışsın sonra da vergi kaçakçılığından.
Segundo o teu arquivo, inicialmente foste preso por posse de bens roubados e evasão fiscal.
Çalıntı mal bulundurma suçundan dört yıl Five Points Cezaevi'nde hapis yatmış.
O Ben esteve 4 anos na instituição correcional de Five Points por posse de propriedade roubada.
Konu bir çalıntı telefon olunca neden bir anda iki yabancı oluyoruz?
Porque é que no que toca a um telemóvel roubado somos estranhos?
İlk olarak, çalıntı değil.
Não foi roubado.
Anladığım kadarıyla bu mal çalıntı. Beklenmedik bir durumla nasıl başa çıkacaksınız?
Daquilo que sei, isto é roubado, como vai negociá-lo com firmeza?
Askerler bir seyis ile iki hizmetçiyi çalıntı bir at ve altın kadehlerle kaçarken yakalamışlar.
Os rapazes capturaram um lacaio e duas raparigas a tentarem fugir com um cavalo roubado e algumas peças de ouro.
Bu bölgedeki çalıntı araç ve saldırı ihbarlarını kontrol etmeliyiz.
Precisamos de verificar veículos roubados, assaltos, agressões e invasões daqui até à linha estadual.
Kontrollerimiz sonucunda bu resmin geçen yıldan çalıntı bir resim olduğu ortaya çıktı.
Verificámos o registo e parece que este quadro foi roubado o ano passado.
Maymun resmi çalıntı çıktı.
- O quadro do macaco era roubado.
Hayır. Biz aldığımızda zaten çalıntıymış.
Não, era roubado quando o comprámos.
Bana sapıkça bir resim sattın ve o salak resim çalıntı çıktı.
Engana-me para comprar um quadro pervertido e que, ainda por cima, é roubado?
- Peki plaka? - Çalıntı.
E as matriculas?
Söylentiye göre birisi keşlere çalmak için çalıntı mal listesi veriyor.
Ouvi dizer que alguém dá listas de artigos a viciados, para roubarem.
Aslında, düşündüm de eğer çalıntı malları şehir dışına sevk etmek gibi bir iş çevirecek olsaydım rehin dükkânı, çalıntı malları orta yerde saklamak için harika bir yer olurdu.
Na verdade, ocorre-me que se eu tivesse um esquema de transporte de coisas roubadas da cidade, uma loja de penhores seria o lugar perfeito para esconder tudo, sem levantar suspeitas.
Burada hiç çalıntı mal yok.
Não tenho mercadoria de jeito.
Rolex sayesinde en azından onu çalıntı maldan suçlayabilirsiniz.
O Rolex confere-lhe a posse de propriedade roubada. Podes no minimo acusá-lo por isso.
Verdiği elmas, çalıntıymış ve suç bana kaldı.
Era uma pedra roubada e levei a culpa.
6 hafta önce çalıntı bi silahla yakalandı.
Foi preso há 6 semanas atrás, por porte de arma roubada.
Çalıntı olduklarını bilmiyordum.
Eu não sabia que era roubado.
Diğerleri gibi bunları da bütün emanetçilere ve çalıntı mal satanlara bildirelim olur da birisi satmaya çalışırsa...
Ainda assim, vamos mostrar as fotos a todos as casas de penhores que conhecemos, só no caso de alguém tentar...
Ona satmak için birkaç çalıntı bilgim olduğunu söyledim o da telefon etti.
Disse que tinha informações para vender, e ela fez a chamada.
Ruslar için çalıntı teknoloji almak istiyordu.
Ela estava a comprar tecnologia clandestina para os russos.
Şimdi çalıntı çiçeklerini ve makasını al da...
Agora pega nas tuas flores roubadas e no alicate e...
Çalıntı malların ne kadar ettiğini soruyorsun.
O que estão a fazer é pedir-me para receptar bens roubados.
Yine de, eğer çalıntı bilgileri sızdırıyorsanız...
Não terão acesso ao equipamento, não peçam a ele.
Çalıntı bir şeye para verdiğim anlaşırsa, sahip olduğum her şey lekelenir.
Enfim... Esse tal de Samurai ainda não falou o preço.
O kimlik çalıntı mı gerçek mi?
É este roubado ou é real?
Bir hafta önce çalıntı olduğu ihbar edilmiş.
Dada como roubada há uma semana atrás.
... çalıntı araç baskını haberine geçelim. İnsulin işe yaracak ama beni daha önce aramalıydın.
Olha, a insulina vai ajudar, mas devias ter-me chamado antes.
Çöldeki çalıntı ev mi?
A casa roubada no deserto?
Çalıntı diskler için karaborsa var ama oraya tek başına gidemezsin.
Há um mercado negro onde vendem discos roubados mas não podes lá ir sozinho.
Eğer çalıntı mallar istiyorsan başka bir yer denemelisin.
Se queres coisas boas e roubadas tenta noutro lado.
Gassam çalıntı bir minibüsü pembeye boyamasını istemiş.
Foi contratado por Gassam para pintar uma van roubada de rosa.
Bu çalıntı kamyonu açıklar.
Isso explica o roubo da carrinha.
Çalıntı cep telefonlarının kargo kutularını listelemek zorunda.
Está a etiquetar telemóveis roubados às carradas.
Bir CEO, altlarının üzerinde çalıştığı işlerin her ayrıntısını bilmeyi beklemez.
Não se pode esperar que um director-geral saiba os detalhes de tudo em que os seus subordinados se metem.
McClaren organizasyonunun olağan olmayan uygulamasında,... herşeye karşın, sızıntı aynı zamanda grafikleri ve bir Princefield çalışanı olan Naomi Walling'e ait belirgin bir şekilde cinsel içerikleri de barındırıyor.
Em uma reviravolta incomum para a organização do sr. McClaren, o vazamento também contém registros de sexo explícito pertencentes a Naomi Walling, uma funcionária de Princefield.
Biraz inatçıyım, ama seninle çalışsaydım "Tamam, Don" demekte sıkıntı çekmezdim.
Eu sou teimoso. Mas sei que, se fosse meu patrão, não teria problemas em dizer, "Está bem, Don."
Hayır, şu geçirmeye çalıştıkları ambalaj yasası aslında herkesi sıkıntıya sokacak, ama yaptırımı yok. Yani bir şey değişmeyecek.
Não, a lei da rotulagem que queriam aprovar afetaria toda a gente, mas ficou demasiado branda, por isso, deverá ficar tudo na mesma.
Şu an iyi geçinmeye çalışıyorlar. Kendilerini akıntıya bırakıp, kamp ateşi etrafında şarkı söylüyorlar.
Neste momento, estão todos a tentar relacionar-se, ir na onda, cantar à volta da fogueira.
Odasında çalıntı eşyalar görmüş olabileceğini söyleyerek veya onları saklamış olabileceğini söyleyerek ta başından bir şeyler gördüğünü söyleyerek işleri daha da beter hale getirmene ihtiyacı yok.
Vi o Guarda Noakes quando passei pelos barracões das bananas.
Hepsi çalıntı.
Isto é mercadoria roubada.
Yaptıklarıyla takıntılı olduğu kişiyi etkilemeye ya da aşkını ispatlamaya çalışıyor olabilir.
As acções dele podem ser uma tentativa de impressionar o objecto da sua obsessão ou provar o seu amor.
Ayrıntılar hakkında Moralo ile anlaşma yapmaya çalıştık fakat işbirliğine yanaşmadı.
Tentámos fazer um acordo com o Moralo, para mais detalhes, mas ele não cooperou.
Çalıntı parayla ilgili iz üstünde çalışıyoruz.
Temos tentado seguir uma pista do falsificador de moedas.