Öylesine translate Portuguese
3,837 parallel translation
Sadece öylesine bir şeydi.
Só foi uma aventura.
Bu sabah öylesine gözden geçireyim dedim, ve bir sey buldum.
Esta manhã, achei que deveria verificar novamente... logo por azar dele, tive sucesso.
Öylesine korkmuştum ki aylarca gözüme uyku girmedi.
Tive tanto medo, que não dormi durante meses.
Öylesine dedim Audrey.
Estava só a brincar, Audrey.
Yani kimse öylesine içeri giremez.
Por isso é que ninguém entra facilmente.
Öylesine söylüyorum yani.
Só estou a dizer.
Öylesine gider daha dönmez miydin?
Será que você partia? Nunca mais voltava?
Bankanın bir müşterisi olduğu için öylesine tesadüf ettim.
Eu só tomei conhecimento porque ele é um cliente no banco.
Seni öylesine seviyorum ki artık ne uyuyabiliyorum ne de düşünebiliyorum. Çoğu zaman kendi adımı bile hatırlayamıyorum.
Eu te amo tanto que eu não consigo dormir e não consigo pensar e eu não consigo lembrar meu nome próprio na metade do tempo.
Öylesine mi seviyorsun yoksa dudaklarım çatlayana kadar öp diyenler gibi mi?
Eu animo todo a gente. Tenho um talento especial.
Ve öylesine söylemiyorum, tamam mı?
E não estou a falar por falar, certo?
Şu an ne izlediğini,... ne almaya niyetlendiğini ve öylesine göz attığı... -... her detayı öğrendim.
Tenho registros detalhados do que ele assiste ou compra e dos leilões de que participou.
Öylesine vakit geçsin diye yapıyorum.
Eu-eu faço-o para... passar o tempo.
Yani şimdi sen öylesine iftiralar mı savuruyorsun?
Então... Está somente a ser rude?
- Öylesine dedim.
Estou só a dizer.
Biricik, canından bezdirdiğim babam için öylesine bir öpücüktü.
É um beijo. Para o meu querid papa.
Öylesine birini işe alamam.
- Não vou contratar qualquer um.
Artie Hornbacher lehine öylesine büyük bir kamuoyu tepkisi oluşturun ki NSA ona trafik cezası bile kesemesin.
Vamos criar tanto escândalo pelo Artie Hornbacher, que se lhe passarem uma multa o povo vai revoltar-se.
Öylesine bir şeydi.
Foi só um momento. Não quis dizer nada.
Hiç, öylesine.
Nada.
- Öylesine biri işte. Bazen gelip bize yemek falan getirir.
Às vezes vem e traz-nos comida.
Öylesine garajında mı bırakır?
- Deixa-a na sua garagem?
Sherlock'ın öylesine kiraladığı bir oyuncu olmadığını biliyorum.
Sei que não é simplesmente um actor que o Sherlock contratou.
Öylesine bir oyuncu olsanız size bunu asla anlatmazdı. Hele ki basit bir şaka için.
Nunca teria partilhado isso consigo se fosse apenas um actor, especialmente para pregar uma partida estúpida.
Öylesine, pervasız bir merak.
Só por curiosidade.
Hayır, demek istediğim 9 / 11 olaylarından sonra herhangibiri nasıl oluyorda öylesine Manhattan üzerinde uçabiliyor.
Não. Depois do 11 de Setembro, como é possível que alguém simplesmente sobrevoe por Manhattan?
Öylesine bir şey işte.
É uma coisa normal, não é?
İçimden öylesine gülüyorum.
- Não, estou a rir para mim.
Öylesine söylüyorum sadece.
Só estou a falar.
Bugün öylesine akıl almaz, öylesine düzmece bir şey yaptı ki...
Hoje, fez a coisa mais louca e claramente encenada para eu ver.
Öylesine.
Isso não é nada.
Öylesine sordum işte.
Só a perguntar
Yanımda öylesine plastik çatal mı taşıyorum sanıyorsun?
Achas que eu ando por aí com costeletas de porco só pela diversão?
Seni öylesine uzun süreliğine ortadan kaldıracağım ki dışarı çıktığında elinde bastonla dolaşıyor olacaksın.
Quando te prender, vai ser por muito tempo, quando saíres à rua vais andar de bengala
Öylesine sordum, ev ödevim var da.
Só estou a perguntar. Tenho um trabalho para a escola.
Onların değersiz olduğunu, öylesine karalayıverdiğini sandım.
Pensei que era lixo. Uns gatafunhos ou algo assim.
Sana gördüklerimi hiç anlatmadım. İnsanlar öylesine kendilerinden geçmişlerdi ki.
Sim, bem, Eu nunca te disse o que eu vi... quando... quando as pessoas perdem o controlo assim...
Öylesine söylüyorum.
Só estou a dizer.
Biliyorum, yine de öylesine bir konuşmada falan...
Eu sei, mas, sabe, numa conversa casual...
Yani, birisi arayıp, değiştirmenizi istedi diye fikrinizi öylesine değiştirmezsiniz.
Então, não mudaria de opinião, apenas porque alguém lhe ligou a pedir?
Öylesine kötü.
Tão amargo.
Öylesine acı verici.
Tão doloroso.
Öylesine sevdiğin için red mi etti yoksa?
Por que abandonar habiéndola amava tanto?
Ama yaşamlarını düşündüğümde... Amadeu, Estefânia, diğerleri... Yaşamları öylesine hayat ve gerilim dolu ki...
Mas pensando nas vidas deles, na do Amadeu, da Estefânia, dos outros, vidas cheias de tal vitalidade, de tal intensidade...
Yine de öylesine neşeli ve kutlama havasında günler de vardı.
Porém, houve dias de muita alegria, com muita celebração.
- Öylesine takıldık ve...
- Estivemos juntos e div...
Öylesine sordum. Ama kendi adıma konuşursam.
Só estava a perguntar.
Joe haklı. Öylesine bir cinayet değilmiş.
Joe está certo.
Öylesine diyorsun.
Só dizes isso por dizer.
Görünüşe göre olayımız artık öylesine işlenmiş bir cinayet değil.
Parece que já não estamos a falar de um caso isolado.
Öylesine dolu ki, sonunda ayrı düştüler.
- Tanta que acabou por os separar.