Always have traducir turco
13,124 traducción paralela
But in life, you always have an out.
Ama hayatta daima bir çıkışınız var.
I must talk to her, remind her that she'll always have a home with us.
Onunla konuşup, burada her zaman bizim yanımızda bir yuvası olduğunu ona söylemeliyim.
We always have been.
Hep izliyorduk.
But I always have trouble with your kind.
Ama her zaman senin türündekilerde sıkıntı çekmişimdir.
I will always have you with me.
Seni her zaman yanımda taşıyacağım.
Mom, you don't always have to call me on facetime, you know.
Anne beni her zaman görüntülü aramak zorunda değilsin.
A fight doesn't always have to be about violence.
Bir mücadele her zaman şiddetle olmak zorunda değildir.
Strong guys always have little sisters.
Güçlü adamları her zaman küçük bir kız kardeşleri vardır.
Why does it always have to be the old ones who go first?
NEDEN ilk hep yaşlı olanlar gitmek zorunda?
You celebrities always have some crisis.
Siz ünlülerin sorunları hiç bitmez zaten...
And, you know, it's not improved a lot over the years where young women particularly, but I always have to mention young men are forced into categories.
Elena... Teşekkürler, Oleg. Bekle biraz, bir dakika.
Why you always have to complicate everything?
- Her şeyi zorlaştırmak zorunda mısın?
Look, we're good, aren't we? We'll always have Kabul.
Kabil'de yaşadıklarımız her zaman bizimle olacak.
No, we won't. We won't "always have" it because I have to go home.
Hayır, olmayacak, her zaman bu anılarla yaşamayacağız çünkü eve dönmeliyim.
And I vow... that you shall always have a place by my hearth and...
Ben de kalbimde her daim bir yerin olacağına ve...
Semira, you always have a plan.
Semira, senin her zaman bir planın vardır.
You know, I can actually appreciate your skillset but do you always have to be such a smart-ass?
Biliyor musun, yeteneklerini gerçekten takdir edebilirim. Ama hep bu kadar ukala olmak zorunda mısın?
Do you always have to be so direct?
Sen hep bu kadar direkt olmak zorunda mısın?
Why does it always have to be you?
Neden hep sen olmak zorunda?
Why do you always have to argue?
Neden herzaman tartışmak zorundasın?
Next year, when you're making appointments and having to find locations, you always have to be...
Gelecek yıl iş görüşmesi yaparken, bir adres ararken... - hep nasıl olmanız lazım?
And how you always have to get a little something extra...
Ve hep ekstra bir şey almak zorunda kaldığından bahsediyordun.
But, you know, Naomi told me you always have an agenda.
Ama Naomi bana hep bir planın olduğunu söylemişti.
I don't always have time either.
Çünkü ben de bazen meşgul oluyorum.
Wildlings come down, we always have to fight them first.
Yabaniler geldiğinde, onlarla ilk savaşan hep biz olduk.
Well, you can always have work done.
O zaman gidersin, icabına bakarlar.
"It's always good to have a warm hand on your opening."
"Açılışınızda sıcak bir elinizin olması her zaman iyidir."
People always told me that I didn't have feelings about this or that.
İnsanlar bana hep bu gibi duygularım olmadığını söylerlerdi.
We have not evolved into Humanity, we have always been so.
Evrim ile insan olmadık hep insandık.
You have always blamed yourself for things that weren't your fault.
Kendi hatan olmayan şeyler için hep kendini suçlardın zaten.
There have always been cases we've turned down, There have never been a family that we refused to help.
Birçok vakayı reddettik ama hiçbir aileye yardım etmeyi reddetmedik.
Charles always seems to have some pretext or other for doing just what's wanted.
Charles'ın istenenleri yapmak için hep bir geçerli bir sebebi oluyor.
He always did have a big mouth.
Hep kocaman bir ağzı vardı.
"London may have fallen, " but it has always endured and will rise again. "
"Londra düşmüş olabilir ama her zaman direnmiştir ve yeniden ayağa kalkacaktır."
I do not believe the British public will tolerate such injustice to me, and, more importantly, to my suffering people who have always remained loyal to the British crown.
İngiliz kamuoyunun bana ve daha da önemlisi İngiliz tacına her zaman sadık bu acı çeken insanlara yapılan bu haksızlığa göz yumacağına inanmıyorum.
You could always come to the beach with me and, you know, we could have our sandcastle house.
Her zaman için benimle sahile gelebilirdin ve kumdan kalemizi birlikte yapabilirdik.
You and I have our ups and downs. But I have always considered you my family.
İnişli çıkışlı bir ilişkimiz oldu ama seni hep ailemden saydım.
And it could have been a ruse or a trick. I don't know, but as always, in matters like this, I'll take things into my own hands.
Katakulli veya hile olabilirdi, bilmiyorum ama hep olduğu üzere, bu gibi meseleleri kendim halledeceğim.
You are always saying that you never have any time to relax.
Rahatlamak için zamanın olmadığından yakınıyordun sürekli.
I see you have lost your daughter... and how much pain this gives you deep inside... where you will always hide it.
Kızını kaybettiğini görüyorum bunun, kaybını hep sakladığın ruhunun derinliklerine ne kadar acı verdiğini de keza.
I have an aunt who always talks like she's got, like, a piece of lamb stuck in the back of her throat.
Her zaman boğazına bir parça kuzu takılmış gibi... konuşan bir halam var.
The people who worked there, who have always worked there were welcomed back to their jobs.
Orada çalışmış, orada hep çalışmış insanlar Işlerine geri döndükleri için memnuniyetle karşılandılar.
Have you always felt singled out like this?
Her zaman böyle tek başınalık mı hissettin?
Another one of those wonderful lines I have always wanted to say.
Her zaman söylemek istediğim o harika dizelerden bir diğeri.
Of course, but these hedge fund guys... they always seem to have some way to stay out of trouble... but they need someone like you from the big bank.
Tabii ki, ama bu yatırım foncu adamlar hep beladan uzak duruyor gibiler ama onlara büyük bankadan senin gibi biri lazım.
- Have you always wanted to be CEO?
- Hep CEO olmak mı istemiştin?
You don't have to worry that Mom is fragile, and I don't have to miss my dad more than the whole universe because he's always going to be here if I need to talk to him.
Burada annem için endişelenmeme gerek yok ve babamı da özlemek zorunda kalmıyorum. Çünkü konuşmak istediğim zaman yanımda oluyor.
( JP ) You'll have a week of freedom, ( JP ) but always remember the basement.
Bir haftalığına özgür olacaksın ama mahzeni asla aklından çıkarma.
You make me believe that I have all the power, but we both know it's always been you.
Eğer me ı olduğuna inanıyoruz olun. Tüm güç, ama biz de biliyoruz. Her zaman seni olmuştur.
Florence and I have always abstained.
Florence ve ben hep uzak durduk.
I mean, movies have always been so inspiring to me.
Yani filmler her zaman çok ilham vermiştir bana.
always have been 78
have some 140
have 400
haven 52
have a wonderful day 25
have a good day 670
have a nice day 823
have you eaten yet 24
have a nice weekend 44
have a good day at work 18
have some 140
have 400
haven 52
have a wonderful day 25
have a good day 670
have a nice day 823
have you eaten yet 24
have a nice weekend 44
have a good day at work 18
have a good weekend 70
have a good week 16
have you eaten 167
have a great day 179
have a good time 307
have a good flight 33
have a good night 530
have a nice evening 85
have a seat 2672
have a nice night 84
have a good week 16
have you eaten 167
have a great day 179
have a good time 307
have a good flight 33
have a good night 530
have a nice evening 85
have a seat 2672
have a nice night 84