But in the traducir turco
78,045 traducción paralela
But in the end, I lost the case, and was summarily fired the next day.
Ama sonuçta davayı kaybettim ve ertesi gün kovuldum.
I'll see you later for more exciting tardis action, but, basically, this is the bit of my life that you're not in.
Heyecanlı TARDIS maceraları için sonra görüşürüz. Ama burası hayatımın, senin dahil olmadığın bir kısmı.
I'm doing my thing here. But why would he pick up insects from the garden and bring them in to see his ill daughter?
Bahçeden böcek toplayıp niye hasta kızına...
But crazier thoughts of mine have worked in the past.
Geçmişte çılgın fikirlerimin... -... işe yaradığı olmuştu.
In fact, for us believing physicists, the distinction between the past, present and future is but a stubborn illusion.
Hatta biz inançlı fizikçilere göre geçmiş, günümüz ve gelecek arasındaki fark inatçı bir ilüzyondan ibarettir.
Of course they won't hop off the floor and neatly rearrange themselves back in the box, Herr Einstein... but they could, mathematically, could they not?
Tabii ki yerden zıplayıp kendi kendilerine kutuda düzene girmeyecekler ama... – Herr Einstein. ... matematiksel olarak bu mümkün, değil mi?
You and I, alone, together, we fit, like pencils in the box. But out in the world, it's nothing but endless... possibilities for us to crash into things. Irreversibly.
Sen ve ben, birlikte yalnızken uyumluyuz, kutudaki kalemler gibi ama dünyada, tersine çevrilemez şekilde bir şeylere çarpma ihtimalimiz sonsuz.
Yes, well I suppose you have a little bit of space in the next issue, but I'll be rather surprised if anyone gives it a second thought.
Bir sonraki sayıda doldurulacak küçük bir yerimiz var ama onu ikinci defa düşünen olursa çok şaşırırım.
So, okay, I tried putting the ring in, like, a fortune cookie, but it doesn't fit.
Yüzüğü şans kurabiyesinin içine koymayı denedim ama sığmıyor.
I could claim to be a writer, but the truth is I work in a civil service office.
Yazar olduğumu iddia edebilirdim ama gerçek şu ki bir devlet kurumunda çalışıyorum.
But I was young then, my ego got in the way.
Ama o zamanlar gençtim. Egom bana engel oldu.
But it didn't help me in court and it didn't help me with my boy because he's been to see me twice in the last six years and he obviously hates my guts.
Ama mahkemede yardımı dokunmadı ve çocuğum konusunda da çünkü altı yılda beni iki kez gördü ve belli ki benden nefret ediyor.
'Cromarty's still ahead in the polls, but outsider Matthew Wild is eating into his lead.
Cromarty anketlerde hâlâ önde görünse de Matthew Wild onun payına ortak olmakta.
The van's registered to a company in the Channel Islands, but who controls them and what they do, I couldn't find out.
Minibüs, Manş Adaları'nda bir şirkete kayıtlı. Fakat kimin yönettiğini öğrenemedik.
No sign in the last ten but if I go back...
Hiç işaret yok. Ama geri alırsak...
She started saying that she didn't need me to confess because she had all the evidence but that it would go better for me in court if I told the truth.
İtiraf etmeme ihtiyacı yokmuş çünkü elinde tüm kanıtlar varmış. Fakat mahkemede gerçeği söylersem daha iyi olurmuş.
But you know he's back in the UK.
Ama İngiltere'ye döndüğünü biliyorsun.
'But you know he's back in the UK. Where is he?
"İngiltere'ye döndüğünü biliyorsun."
Bed looks like it's been slept in but none of the towels used.
Yatakta biri yatmış ama banyodaki havlular kullanılmamış.
She is on the list of conference attendees, but as of 30 minutes ago, she hadn't checked in.
Konferans katılımcıları listesinde var. Ama 30 dakikadır giriş yapmamış.
But your Customs declaration said you were in the States for a conference on copyright law.
Gümrük formuna, telif hakları konferansı için Amerika'ya geldiğinizi yazmışsınız.
Thank you, Zeinab. But it's not in the bag yet.
- Ama henüz kesin değil.
Now, I know he was in the Army in 2003, but where was he?
2003'te asker olduğunu biliyorum ama neredeydi?
I was gonna see the lads in the pub, but..... I'm not that bothered, really.
Barda çocuklarla buluşacaktım ama çok da önemli değil.
But he was in London, working for the Ministry of Defence.
Ama o Londra'da Savunma Bakanlığı'nda çalışıyordu.
Must have known the WMD story was crap, but he kept his mouth shut in exchange for a glittering political career.
Silah hikayesinin yalan olduğunu biliyordu ama ağzını açmadı. Politik kariyer karşılığında tabii.
But in this case, you're so wide of the mark, it's embarrassing.
Ama bu davada hedefi kaçırdın ve utanç verici.
According to the account of one of Washington's aides, the general paid thanks to Andre's capture not to soldiers or to bounty hunters but to a trio of women, the Dyer Sisters, led by one Moll Dyer.
Washington'un yâverlerinden birinin anlattığına göre,... General, Andre'nin ele geçirilmesinde ne askerlere ne de ödül avcılarına sadece üç kadına Moll Dyer'in önderliğindeki Dyer Kardeşler'e teşekkür etti.
I believe that this same effect occurs when starlight passes by the sun. But the only way to confirm this theory is during a solar eclipse.
Aynı etkinin, yıldız ışıkları Güneş'in yanından geçerken de olduğuna inanıyorum ama bu teori ancak Güneş tutulması sırasında doğrulanabilir.
But if we block out the light from the sun, you can see them more clearly.
Ama Güneş'in ışığını kapatırsak onları daha net görebilirsin.
Well, I'll make the proposal, but a few good words from you in advance could help settle the matter.
Ben teklif edeceğim ama senin önceden birkaç iyi kelam etmen meseleyi sonuçlandırmamıza yardım edebilir.
Well, yes. I had an appointment with Professor Einstein at the university, but unfortunately, he was not in attendance.
Profesör Einstein'la üniversitede randevum vardı ama maalesef kendisi gelmedi.
I allowed myself to be swept up in the whirlwind that you create. I was blinded by my feelings, but Bertha has opened my eyes.
Hislerim beni kör etmişti ama Bertha gözlerimi açtı.
But this stops now. You are never to speak ill of me in front of the children again.
Bir daha çocukların önünde hakkımda kötü konuşmayacaksın!
Were you point on that? I was in Seattle by then, but I was down the food chain a bit.
O zamana kadar Seattle'daydım, ama besin zincirinin biraz altındaydım.
The governor is fully prepared to do everything he can to meet them, but we delivered supplies as an act of good faith, and now we'll need the same from you and the inmates in return.
Vali, hepsini karşılamak için elinden geleni yapmaya hazır ama iyi niyet göstergesi olarak erzak verdik, şimdi senden ve diğer mahkumlardan bunun karşılığını bekliyoruz.
Because I don't know about the rest of the ladies and gentlemen in the court, but if I say something is my favorite, you better be damn sure that I have seen every episode multiple times.
Çünkü mahkemedeki izleyicilerimizi bilmem ama, ben bir şeye favorim diyorsam her bölümünü defalarca izlediğimden emin olabilirsiniz.
Like... like when you're at the swim party and all the kids are playing Marco Polo, but you have the menstruation in your yellow bathing suit.
Mesela yüzme partisinde bütün çocuklar oyun oynarken senin sarı mayona adet kanı bulaştığında olduğu gibi.
And I don't know who the fuck Larry is... -... but I'm guessin the demographic in here ain't very Larry-like.
Larry de kimin nesidir, bilmiyorum ama buradaki insan profilini temsil ettiğini sanmıyorum.
Look, my men and I could stamp this thing out in five minutes, but the governor's orders are to negotiate.
Adamlarımla bu olayı anında bastırırız ama vali pazarlık edilmesini istiyor.
I mean, the whole prison insomnia jamboree, yeah, but this schmuck is just another instrument in the band.
Bu cezaevi bildiğin bir uykusuzluk orkestrası. O yavşak, enstrümanın sadece bir teli.
But, in light of these ongoing revelations, the injured guard you refuse to hand over, it's tough.
Gerçekten. Ama bu ardı arkası kesilmeyen gelişmeler ve yaralı gardiyanı teslim etmemeniz karşısında bu çok zor.
I also told him it meant "double penetration," so that... he wouldn't think of nothing but the dirty picture in his mind, right?
Yani artık açık saçık şeylerden başka bir şey düşünemez.
But don't jump in the leaves, because the pile might have ticks and spiders in them.
Çünkü yaprakların arasında kene ve örümcek olabilir.
I lost my humanity in the dirt here for a while... but it's slowly coming back.
Bu pisliğin içinde biraz olsun insanlığımı kaybetmiştim ama yavaş yavaş geri geliyor.
I always thought you would be the girl in the relationship though, but I suppose there was always a healthy dose of testosterone in you.
Gerçi hep ilişkideki kız tarafının sen olacağını sanırdım ama sanırım içinde hep sağlıklı dozda testosteron vardı.
I mean, you had your choice of women out there in the real world. Uh, within your realm of possibility, but still...
Gerçek dünyada, imkânların dâhilinde bir sürü kadın seçebilirdin.
There was a pool of fours, maybe even some fives with okay tits for you to choose from. But instead... you, uh, went fishing in the felon pond.
Bir ordu idare eder, hatta memeleri iş görecek fena olmayan kadın varken sen suçlular havuzuna olta attın.
Displacement of gravel suggests that the assailant could have arrived in a separate vehicle, but there's not enough here to lift any tire impressions from it.
Çakıllardaki oynama suçlunun ayrı bir araçla geldiğini gösteriyor, ama lastik izi alacak kadar kanıt yok.
Yeah, but neither the "Son of Sam" nor the "Zodiac" performed postmortem mutilations on his female victims.
- Ama Sam'in Oğlu da Zodiac da kadın kurbanları ölüm sonrası doğramıyordu.
Yeah, but I got them from the criminal database in Rome.
Evet, ama onları Roma'daki suç veritabanından aldım.
but in the end 317
but in the meantime 283
but in the long run 26
but in the future 32
but in the year of the shadow war 20
but in order to do that 29
but in my defense 43
but instead 336
but in a good way 48
but in time 33
but in the meantime 283
but in the long run 26
but in the future 32
but in the year of the shadow war 20
but in order to do that 29
but in my defense 43
but instead 336
but in a good way 48
but in time 33