Food fight traducir turco
115 traducción paralela
Food fight!
Yemek savaşı!
Food fight!
Yiyecek savaşı!
Food fight!
Yemek savası!
Food fight?
Yemek savaşı mı?
- Food fight!
- Yemek savaşı!
He was supposed to stab me in the yard later that day. But when the food fight started, man, I couldn't believe it.
Aslında seni daha sonra bıçaklayacaktı ama şu yemek kavgası başladığında gözlerime inanamadım.
- Food fight?
- Yemek savaşı?
Food fight, everyone!
Yemek savaşı, millet!
Food fight!
Yemek savasi!
Hey, what'd you do, have a food fight in here?
Burada yemek savaşı mı yaptınız?
There's a food fight backe here.
Arkada yemek savaşı var.
Did she just say food fight?
Yemek savaşı mı dedi?
So much for the food fight.
Yemek savaşı için çok bile.
Actually... just practicing for the Physics Department food fight.
Aslında fizik bölümü yemek savaşına hazırlık yapıyorum.
I swear to God that was supposed to be "food fight."
Yemin ederim, bunun "Food Fight" olması gerekiyordun.
Did it end in a food fight?
- Yiyecek savaşıyla sonlanmamış mıydı?
Overcooked the spaghetti. Got into a food fight.
Makarnayı yaktım ve yemek savaşı yaptım...
You're not seriously suggesting we have a food fight.
Cidden yemek savaşı öneriyor olamazsın.
So I predict a food fight by the end of the evening, and I would recommend to the classy people over there to scoot away or join in.
Bu yüzden gecenin sonlarına doğru bir yemek kavgası olacağını tahmin ediyorum, ve bu yüzden oradaki sosyetik insanlara tabanları yağlamalarını ya da bize katıImalarını öneriyorum.
You must bathe him, keep him clean... give him drugs, fight for his food and water.
O'nu banyo ettireceksin, temiz tutacaksın ilaçlarını vereceksin, su ve ekmek için savaş vereceksin.
But will samurai fight for us, just for food?
Ama bir samuray sadece yiyecek karşılığı bizim için savaşır mı?
If I was to fight it, if I was to win the food, then it must be now while strength remained, while I was still of sufficient size to scale the wall.
Lakin takatimin hudutlarındaydım. Yiyeceği elde edeceksem hâlâ kudretim varken olmalıydı. Halen başabaş harbedebilecek büyüklükteyken olmalıydı.
We haven't sunk so low that we're going to fight amongst ourselves over food.
Yo, hayır. Kendi aramızda yemek için kavga edecek kadar alçalmadık.
And if you have someone who can't get food stamps and who can't get on welfare and who is starving he or she can either sit there and watch his children starve or go out and fight for what he needs
Simdi, bu neden? Yemek kuponu alamayan huzur bulamayan açlıktan ölen biri varsa orada oturup çocuklarının açlıktan ölmesini izleyebilir ya da çıkıp ihtiyaçları için savaşabilir
Where you don't fight for food, and people don't throw you into trucks.
Yemek için kavga etmeyeceğin, kamyona atılmadığın bir yer.
Rrr! I'll give them a fight for their food!
Yiyecek ekmeğe muhtaç edeceğim onları!
They send us to fight a war promising food and work for everyone.
Bizi savaşmaya gönderdiler herkese iş ve aş vaat ettiler.
But you have to fight to get your food from the land.
Ama bu topraklardan yiyeceğini çıkarmak için dövüşmelisin.
But no food and water for the seriously wounded Only for the men who can fight.
Ama ciddi şekilde yaralılar için yiyecek ve su yok, sadece dövüşebilecek adamlar için.
He gave everyone plenty of food, so most loss their will to fight back. Although no one went hungry, The high-ranking people were seen as powerless hogs.
kendisine karşı savaşanlar çok fazla kayıp verdi. yüksek mertebedekiler kendilerinden aşağılardakilerini hor gördüler.
Evolution teaches us that we must fight that which is different in order to secure land, food, and mates for ourselves.
Evrim bize toprağımızı, yiyeceğimizi ve eşlerimizi korumak için farklı olanla savaşmamız gerektiğini öğretir.
Vital stores of food for when the clan must fight, or the castle is besieged.
Kabilemiz savaşacağı veya kalemiz kuşatıldığı zaman yaşamsal erzak depolarımız.
They fight for food.
Yemek için savaşırlar.
There's never enough food for a shrew, and rivals fight over hunting rights with extraordinary ferocity.
Bir soreks için hiçbir zaman yeterli yiyecek yoktur ve o yüzden rakipler avlanma sahası için çok vahşi şekilde dövüşürler.
Habilis and rudolfensis are remarkably similar, and are frequently driven to fight for food.
Habilisler ve Rudolfensisler birbirlerine oldukça benzerler ve yiyecek için sık sık kavga etmek zorunda kalırlar.
So... don't fight. Don't waste food.
Bu yüzden kavga etmeyin.
He promised to defend human rights, to fight poverty and to show that in a democracy "you get education, care, and food".
O, insan haklarını savunacağına, yoksullukla mücadele edeceğine, ve demokrasinin "eğitim, sağlık, yiyecek" getireceğini göstereceğine söz vermişti.
Higher species of plants begin to fight for food, which is also creature chips!
Kendileri de yaratık parçaları olan gelişmiş bitki türleri yiyecek için savaşmaya başladı.
We have to fight for our food now?
Şimdi de yemeğimiz için mi savaşacakmışız?
No fight, no food.
Dövüş yoksa, yemek de yok.
You receive the same food stamps as we, the ones you disdain and fight against.
Siz de, hor gördüğünüz ve savaştığınız bizim gibi insanlarla birlikte aynı gıda fişlerini alıyorsunuz.
We fight just as much when we have Chinese food.
Bu doğru değil. Çin yemeği yediğimizde de bu kadar kavga ediyoruz.
But if you fight for food or for a girl, then I'll be the first to start the fight.
Fakat ekmek veya bir kız uğruna savaşıyorsam ilk yumruğu ben atarım.
That one could have just been a fight about space or food.
Güzel bir yer veya yiyecek için kavga etmiş olabilirler.
I think it's one of the most important battles for consumers to fight- - is the right to know what's in their food and how it was grown.
Bana kalırsa tüketici olarak vermemiz gereken en büyük savaş tükettiğimiz gıdanın nereden geldiğini ne içerdiğini bilme hakkı konusunda olmalı..
You want a piece of bread, you want to put food on the table, you got to fight for it.
Eğer bir parça ekmek ya da yemeğini masanda hazır istiyorsan mücadele etmek zorundasın!
You kids can fight over food.
Siz yemek için dövüşün.
[birds calling] when food's at stake, they seem willing to fight to the death.
Bu seyrek kıllı hayvanların soğuktan hiç şikayeti yok.
Five weeks after leaving the Marines to fight alone on Guadalcanal, the US navy finally breaks through the Japanese naval forces and delivers reinforcements, food, and medicine.
Deniz piyadelerini Guadalcanal'da bir başına savaşa terk ettikten beş hafta sonra Amerikan donanması sonunda Japon kuvvetlerini yarıp geçerek takviye birlik, yiyecek ve ilaç getirdi.
Yeah, we yell and fight, we eat bad food, - we watch too much TV, and we bribe our kids.
Evet bağırıp, kavga ederiz, kötü yemek yeriz çok televizyon izleriz ve çocuklarımıza rüşvet veririz.
Narrator : In the Pacific Northwest, with food sources disappearing, starving giants fight for every calorie.
Pasifiğin kuzeybatısında, yokolan besin kaynaklarından dolayı, açlık çeken devler her bir kalori için savaşıyorlar.
fight 1035
fighter 43
fighting 337
fighters 50
fights 47
fight club 20
fight the power 30
fight or flight 26
fight me 78
fight it 105
fighter 43
fighting 337
fighters 50
fights 47
fight club 20
fight the power 30
fight or flight 26
fight me 78
fight it 105
fight him 26
fight's over 21
fight them 19
fight back 126
fight on 19
food poisoning 42
food for thought 29
fight's over 21
fight them 19
fight back 126
fight on 19
food poisoning 42
food for thought 29