Heartbreaking traducir turco
387 traducción paralela
It may be heartbreaking... but in order to summon him and return him back to life all the moments when you shone so brightly for him... must be erased from his memories.
Bu yüzden maalesef onu geri çağırabilmek için parladığını gördüğü her anı silmemiz gerekiyor.
And it's a heartbreaking ruffian he is.
Ve o kalpkıran bir hödük
- Heartbreaking?
Yürek parçalayıcı?
It was heartbreaking.
Yürek burkucuydu.
Gay and foolish, naive, shrewd, and heartbreaking all at once. "
- "Neşeli ve aptal, saf, zeki ve üzücü hepsi bir arada"
In fact, I find it a little heartbreaking.
İşin doğrusu biraz kalpkırıcı buluyorum.
Now begun the heartbreaking job of rebuilding.
Sıkıntılı onarım işleri başlamıştı.
- Oh, heartbreaking. Did you know there's four million people in Haiti, and the average wage is $ 25 a year? Imagine.
Haiti'de ortalama ücret yılda 25 Dolar'mış ve dört milyon insan yaşıyormuş, biliyor muydun?
And how many weary, lonely, heartbreaking identities before that?
Daha önce kim bilir kaç tane yorgun, yalnız ve yürek burkan kimliğe bürünmüştü?
J-just heartbreaking.
Sadece yürek parçalayıcı.
They can also be heartbreaking things.
İnsanın kalbini de kırabilirler.
But in the midst of this heartbreaking distress I must admit I'm completely stumped.
Ama bu üzücü tablo karşısında tamamen afalladığımı itiraf etmeliyim.
All these heartbreaking lamentations are nothing but second-rate Dostoyevsky.
Acı verici bütün bu dövünmeler ikinci sınıf Dostoyevski.
It's heartbreaking to see a man get arrested.
Tutuklanman sarstı beni.
You were marvelous Heartbreaking
Harikaydın. İçler acısıydı.
It's heartbreaking, sir.
Çok üzücü efendim.
ANOTHER HEARTBREAKING LOSS BY THE HOME TEAM.
Evsahibi takımdan üzücü bir yenilgi daha.
Every one of them heartbreaking.
Her biri yürek parçalayıcı.
My deepest condolences on your heartbreaking loss.
Acı kaybın için en içten taziyelerimi sunarım.
It's heartbreaking to be this age
Acı verir insana bu yaşta olmak
It's heartbreaking.
Tam bir hayalkırıklığı.
It's heartbreaking to leave one's old home.
Eski evinden ayrılmak üzücü bir şey olmalı.
And next, we'll be back in a minute with the heartbreaking story of the blind Rhode Island boy who was duped into buying a dead parakeet.
Ve az sonra ölü bir muhabbet kuşu satılarak kandırılan Rhode Island'lı kör bir çocuğun kalp inciten hikayesiyle döneceğiz.
a heartbreaking romance.
üzücü bir romantizm.
That's heartbreaking news.
Bu çok üzücü bir haber.
"heartbreaking dawns."
Kalp kıran şafaklarda.
We're perfectly aware that you grew up amid conditions that were heartbreaking. Let me ask you something.
Yüreğimizi sızlatan bir ortamda yetiştiğinizi artık hepimiz biliyoruz.
Is there any more heartbreaking moment in all of film than when Humphrey Bogart tells Ingrid Bergman to get on that plane with Victor Laszlow even though Bogey loves her?
Humphrey Bogart, Ingrid Bergman'ı sevmesine rağmen... ona Victor Laszlo'yla beraber o uçağa binmesini söylüyor.
It is so heartbreaking to wait.
Beklerken nefes almak bile çok zor.
But if I tell Max that you're coming, and you don't show up and I have to see that look on his face, that heartbreaking look, we're going to Boston.
Ama Max'e geleceğini söyleyip te, gelmezsen ve Max'in yüzündeki o ifadeyi görürsem... o acı veren bakışı Boston'a gideriz.
It was heartbreaking.
Yürek parçalayıcıydı.
You made the most heartbreaking gesture.
Yürek parçalayan tavırlar içindeydiniz.
It's a heartbreaking situation. [Chuckles Slowly]
Yürek burkan bir durum.
It's too slow... and it's heartbreaking.
Çok ağır ilerliyor. Ve insan üzülüyor.
- It's too heartbreaking.
- Hem de çok üzülüyor.
This was really heartbreaking.
Bu gerçekten de yürek paralayıcıydı.
I was really jonesing for a heartbreaking sewer talk.
Kırıcı bir kanalizasyon konuşmasına ihtiyacım vardı.
- lt's too heartbreaking for words.
- Çok üzücü kelimeler.
This must be heartbreaking for you, sir.
Sizi yüreğinizden yaralıyordur, efendim.
- This is the heartbreaking work of a staggering genius.
Bu bir sersemletici bir dâhinin yürek parçalayıcı çalışması.
I mean, sure, it's heartbreaking in its own way, but it's not my fault.
Tabii kalp kırıcı bir olay ama benim suçum değil.
It was actually kind of heartbreaking.
Aslında gayet üzücü bir durumdu.
When I want a heartbreaking human interest story I'll watch the news.
Hüzünlü bir insan öyküsü duymak istersem haberleri izlerim.
Heartbreaking.
Kalp parçalayıcı.
Oh, it's heartbreaking.
Hüsran verici.
Tonight I will tell you the heartbreaking story of one little girl
Bu akşam size küçük bir kızın kalpleri sızlatacak hikayesini anlatacağım
I know it's heartbreaking, but that's my price.
Bunun kırıcı olduğunu biliyorum ama, ücretim bu.
You feel compelled to contribute to the pathetic... heartbreaking predictability of it all, by all means- -
Tüm bunların acınası, kalp kırıcı öngörülebilirliğine... katkıda bulunmak istiyorsan, lütfen, buyur -
It's heartbreaking.
İçler acısı.
Heartbreaking old man.
Zavallı yaşlı adam.
- It's just heartbreaking.
Harika bir hemşireydi.
heart 404
heartbeat 33
heartless 34
heartbreak 27
hearts 66
hearted 198
heartbreaker 20
heartburn 19
heart rate 87
heart beating 18
heartbeat 33
heartless 34
heartbreak 27
hearts 66
hearted 198
heartbreaker 20
heartburn 19
heart rate 87
heart beating 18
hearts and minds 20
heart attack 174
heart failure 23
heart surgery 35
heartedly 17
heart disease 37
heartbroken 26
heart rate's 34
heart attack 174
heart failure 23
heart surgery 35
heartedly 17
heart disease 37
heartbroken 26
heart rate's 34