In me traducir turco
169,260 traducción paralela
Jack and me are finishing up a case in Costa Rica, so we hopped on a commercial plane to get here.
Jack ve Mae Costa Rica'daki vakayı tamamlıyor, biz de yolcu uçağına atladık.
When you stuck me in that basement, I was like, "Jack, what the hell did you do wrong?"
Beni bodruma gönderdiğinde, kendime, "Jack, sen neyi yanlış yaptın böyle?" dedim.
If you fight me, I will win, and I will fuck you in the tech business forever.
Eğer benimle savaşırsan, kazanırım. seni de teknoloji sektöründe sonsuza kadar hiç ederim.
My grandmother gave me a family recipe before she died in a horrible way.
Büyük annem vahim bir kazada ölmeden önce bana bir aile tarifi bırakmıştı.
Listen, after all you've done for me... bringing me into the Hooli sandbox, letting me play here... what if, hypothetically, I had a way to delete the underage accounts and the chat data in question?
Dinle, benim için yaptığın her şeyden sonra, beni Hooli'nin oyun alanına sokup da, burada oynamama izin verdiğin için varsayıyorum, diyelim ki, reşit olmayanların hesabını ve konuşma geçmişini silmenin bir yolunu buldum.
I was dangling my feet in,'cause it was cool and refreshing and just helping me think, and then, since I was wet anyway,
Serin ve tazeleyici, düşünmeme de yardımcı oluyor.
Gavin wouldn't come after me personally.
Kapa çeneni. Gavin'in benimle kişisel bir sorunu yok.
So, in the spirit of that connection, if any of you would like to say something to me... positive or negative... this is the time.
Bu bağlantıdan da güç alarak, eğer bana herhangi bir şey söylemek isterseniz, pozitif veya negatif, şimdi tam sırası.
He wants me to help spin up this demo for Jian-Yang's bullshit Shazam-for-food app.
Jian-Yang'in boktan yiyecek Shazam'ı için demoya yardım etmemi istiyor.
Richard, you gotta let me in.
Richard, Beni içeri almalısın.
I'm going home to Coccham, where Alfred has asked me to remain!
Alfred'in kalmamı istediği yere, Coccham'a eve gidiyorum!
You're to confirm that Lady Aethelflaed is alive and how they're treating her. Send Rypere back to me at Coccham.
Leydi Aethelflaed'in hayatta olduğunu ve ona nasıl davranıldığını teyit edip Rypere'i Coccham'a bana yolla.
God is in all good men, Lady. And my Uncle Leofric told me often that your husband is a good man.
Tanrı tüm iyi adamların içindedir leydim ve dayım Leofric kocanızın iyi bir adam olduğundan sık sık bahsederdi.
Dear Lord God in Heaven... grant me the strength to survive this ordeal.
Cennetteki Sevgili Tanrım... Bu zorlu hayatta kalma gücünü bana ver.
It should have been me who took the Princess and put her in a cage.
Prensesi alıp bir kafese koyan benim olmalıydı.
Nice girl, actress, bit orange, left me for an AI in a call centre.
Güzel kız, aktrist, biraz turuncu beni çağrı merkezindeki yapay zeka için terk etmişti.
"Breaths?" You couldn't just give it me in minutes?
Nefes mi? Dakika olarak söylesen olmaz mıydı?
You're going to get me in trouble.
Sen belaya gidiyoruz.
Took me years to get here. This white girl can just, like, walk in and sign up? Okay.
Ben buraya zor gireyim, beyaz kız kapıdan girdiği anda kabul edilsin.
Look, I don't want things to be awkward between us, so how about next time I'm in town, you let me make it up to you?
Aramızın tuhaf olmasını istemem. Şehre indiğimde kendimi affettireyim.
I'm hiding in the bathroom because my brother-in-law is here, and I know he's trying to get me into bed.
Banyoda saklanıyorum. Kayınbiraderim beni yatağa atmaya çalışıyor.
I'm gonna hide in here in case you need me and'cause my pill's just kicking in.
Bana ihtiyacın olur diye şurada saklanacağım. Hap da patlamaya başladı.
I bet you can't pick me up like a baby and make me feel little in your arms.
İddiaya girerim, beni bir bebek gibi kucaklayıp sevemezsin.
President Cha asked me... to put him in jail.
Başkan Cha Sun Ho rica etti. Onu hapse göndermemi.
Reddington says he knows someone she worked with in the past who can vouch for me.
Reddington geçmişte çalıştığı, bana kefil olacak birisini tanıdığını söyledi.
I placed Emma knightly in the harem so she could keep me posted as to their criminal activities.
Emma Knightly'yi Harem'e ben yerleştirdim, böylece işleyecekleri suç faaliyetlerinde beni bilgilendirdi.
You wouldn't have put me in if she'd been reporting back to you.
Sana rapor veriyor olsaydı, beni içeri sokmazdın.
I took one of those in high school, and it told me to become a mannequin.
Lisedeyken yaptım, cansız manken çıktım.
I mean, it never even occurred to me that you could play video games with a guy and watch sports with him and, like, touch butts and stuff, all in one guy, like some kind of sexy Swiss Army knife.
Derdim ne? Bir erkekle oyun oynayıp maç izleyebileceğini ve kıç değdirebileceğini bilmiyordum. Hepsi bir erkekte.
And why wouldn't you tell me in the truck?
Kimin evi bu? Niye yolda söylemedin?
Well, why don't we move over to my couch and you can fill me in?
Neden o zaman koltuğuma gitmiyoruz, beni orada doldurabilirsin?
No, don't tell me. All the horses came in, right?
- Bütün atlar kazandı, değil mi?
Yeah, like the time you offered me petrol money for that league game in Otley!
- Evet, Otley'deki lig maçı için benzin parası vereceğin gibi mi?
That was me utilising a clause in a mortgage contract!
İpotek sözleşmesindeki bir şartı kullanıyordum!
And for a good game of badminton. And if any of you happen to find yourself in the Chiswick area, please don't hesitate to NOT ring me!
Bir de iyi bir badminton maçı için ve eğer aranızdan biri Chiswick'in oralara gelirse beni aramaya tereddüt edin!
- So you're telling me that, in 20 years, I'm gonna be on the job
- Baba. Bundan 20 yıl sonra kızımla birlikte mi çalışacağımı söylüyorsun.
You put me in a jam, man.
Beni zor duruma soktun.
He told me about how Joe turned himself in.
Bana Joe'nun kendini ne hale soktuğunu anlattı.
Sure, if you can tell me which of the 14 nails went in first.
Elbette, 14 çividen hangisinin ilk olduğunu söylersen.
You seriously won't let me in?
- Cidden beni içeri almayacak mısın?
They'll have to describe it to me when they get in touch.
İletişime geçtiklerinde ayakkabıyı tarif edecekler.
That's the plan- - you want me to punch a shark in the nose?
Bu mu plan... benden bir köpekbalığının burnuna vurmamı mı istiyorsun?
Look me in the eye.
Gözlerime bak.
He runs a stolen car ring, and years ago, when I still drank a lot, before you were back in my life, I used to blast VIN numbers off of vehicles he brought to me for a few bucks.
Bir çalıntı araba çetesinin başındaydı ve yıllar önce, ben hala çok içerken sen hayatıma tekrar girmemişken, bir kaç papel karşılığında getirdikleri araçların şasi numaralarını siliyordum.
Just help me put in the ingredients.
Bana yardım et de malzemeleri boşaltalım.
I mean, Regina may have charged in to save Robin the Hero's life, but me?
Yani, Regina Kahraman Robin'i... kurtarmak için harekete geçebilirdi. Ama benim için yapar mı?
You tell me... how am I supposed to sit across from your mother and father at the table and look them in the eye after what I've done?
Sen söyle... yaptığım şeyden sonra... nasıl yemekte annenle babanın karşısına oturup... gözlerinin içine bakabilirim ki?
When I was over at Stan's, he asked me if she was okay.
Stanlere gittiğimde Paige'in iyi olup olmadığını sordu.
I think I was sort of hoping that with all of the garbage in my life that- - that he would make me feel better.
Hayatımdaki berbat olan her şeyi onun daha iyi edeceğini umuyordum sanırım.
Gabriel asked me how you took the news about the guy in the lab.
Gabriel, laboratuvardaki herifle ilgili haberi nasıl karşıladığını sordu.
There... were these men in Tobolsk who didn't like us- - me or my brother.
Tobolsk'da bizden hoşlanmayan adamlar vardı, benden de, kardeşimden de.