In the flesh traducir turco
1,063 traducción paralela
In the flesh.
Bizzat kendisi.
- In the flesh.
- Kanlı canlı.
But even a bad likeness of Lillie Langtry... is worth most women in the flesh.
Fakat Lillie Langtry'nin kötü bir resmi bile bir çok kadının bizzat kendisinden değerlidir.
But you're better in the flesh.
Ama vücudunuz daha iyi.
'And there she was... in the flesh.'
'Şimdi de kanlı canlı karşımdaydı.'
Devil in the Flesh is playing.
Sinemada "İçimizdeki Şeytan" başlamış.
Venus de Milo in the flesh, if flesh it is and not Guinness and champagne.
Milo Venüsü'nün ete bürünmüş hali. Siyah Kadife değilse.
But here you are in the flesh and what a sight for sore eyes.
Ama buradasın işte. Şu haline bak.
They grow in the flesh causing gangrene.
İçeride büyürler ve kangrene sebep olabilirler.
He'll arrive in the flesh too.
Yek vücut burada olacak.
I come from a place where evil seems easier to pinpoint because you can see it in the flesh.
Geldiğim yerde kötülük kolayca kendini belli eder. Çünkü insan bedeninde cisimlenir.
- In the flesh.
- Ta kendisi!
Thunderlips is here in the flesh, baby.
Thunderlips bizzat burada, bebek.
Only once before did I ever meet an American in the flesh, so to speak.
Daha önce de bir amerikalı görmüştüm.
We can see you now in the flesh.
Sizi şimdi canlı görebiliyoruz.
At the end, he was convinced that public life on television... was more real than private life in the flesh.
Televizyonda insanların yaşamının bedendeki özel yaşamdan daha gerçek olduğuna inandı.
Emmanuelle, the only one in the flesh who can make me forget Sylvia.
Emmanuelle, bana Sylvia'yı unutturacak tek kadın.
Yes, in the flesh.
Evet, kanlı canlı.
Never touching in the flesh.
Birbirlerine dokunamıyorlar.
Allah strike my eyes and the flesh from my bones, if I break this pledge. In the name of Allah.
Eğer bu yemini bozarsam Allah gözlerimi yuvalarından çıkarsın ve etimi kemiklerimden ayırsın.
I would be remiss in my duty... if I did not tell you... that the idea of... intercourse... and the fact of your firm, young... body... co-mingling... with the... withered flesh... sagging... breasts... and... flabby... buttocks... makes me want... to vomit.
Şunu söylemezsem... görevimi yerine getirmemiş olurum... cinsel ilişki... düşüncesi... ve senin sıkı, diri... vücudunun... yanı... başında... pörsük etler... sarkık... göğüsler... ve... gevşek... kalçalar olması... beni kusacak... hale getiriyor.
And so we commend to thee the flesh and spirit of Angelique Collins beloved wife of Gabriel loyal and loving sister-in-law to Laura.
Laura'nın sadık ve sevgili yengesi, Gabriel'in sevgili karısı Angelique Collins'in bedenini ve ruhunu sana teslim ediyoruz.
The flesh was torn right out in a big chunk.
Et büyük bir parça halinde yarılmış.
We deliver you to the Governor of Rome, in order for you to suffer your due punishments, though effectively praying him to take care of your person, and not to suffer any flesh nor limb mutilation.
Şahsını kollaması ve acıdan sakınması için.. .. ona içtenlikle duacı olmuş olsan da .. hakettiğin cezayı çekmen için, seni..
In the splendor of her flesh...
Etinin parlaklığında...
You tear off half of the nail, bruising the spots where it is attached to the flesh ; you tear away the cuticle nearly all the way back to the top joint until beads of blood start to appear, until your fingers are so painful that, for hours, the slightest contact is so unbearable that you can no longer pick things up and you have to go and immerse your hands in scalding hot water.
Tırnağının yarısını koparıyorsun, etine tutunduğu yerden sökerek kaldırıyorsun ölü derileri artık kanayana parmakların saatlerce en ufak temasta hiç bir şeyi tutamayacak, artık dayanamayıp elini sıcak suya sokacak derecede acıyana kadar.
Without moving the other hand nor looking to the sea in the sand it drowns the violent wind and the pale, slow, cold knife slips into the flesh.
Diğer eli kımıldatamadan ne de kumda denize bakamadan, azgın bir rüzgârla boğuluyor ve soluk, ağır, soğuk bıçak deriye işliyor.
I feed them the flesh of people who come in my office... and bother me for their own amusement.
Ofisime gelen insanları iyice beslerim... Ve onların kendi eğlencesi için bana sıkıntı ver.
The tears formed in the corners of her eyes and rolled down her flesh cheeks.
Gözlerinden dökülen yaşlar, yanaklarından aşağıya süzülüyordu.
I was at a party once, and Liddy put his hand over a candle, and he kept it there he kept it right in the flame until his flesh was burned.
Bir keresinde bir partideydim ve Liddy elini bir mumun üzerine koydu ve öylece tuttu ta ki eli yanana kadar elini öylece alevin üzerinde tuttu.
My intelligence alive in human flesh touching the universe, feeling it.
Benim zekam insan bedeninde hayatta evrene dokunuyor, hissediyor.
I wanted the foam... off his neck... not flesh, hide, horse hide.
Onun boynunu... tükürüklere boğmak istedim... Jill'in tenini değil, atın postunu.
In India, China, Japan, the sin of the flesh doesn't exist.
Hindistan, Çin ve Japonya da, etin günahı diye bir şey yok.
But Lucifer did not triumph for the Lord is mighty and terrible and in his wrath he poured his fury out like fire tormenting the wanton,... searing the flesh of those who dwelled in iniquity.
Ancak İblis, Tanrının azameti ve korkunç öfkesi karşısında zafer kazanamadı. Tanrı, günah içinde yüzenlerin etlerini dağlayıp damgalayarak ahlaksız kafirlere ıstırabı tattırarak öfkesini onların üzerine bir ateş gibi saçtı.
As you can see, ladies and gentlemen, we have gone to great expence to bring you the finest flesh in our empire.
Gördüğünüz gibi, bayanlar, baylar, büyük masrafa girdik sizlere imparatorluğumuzdaki en iyi vücutları sunmak için.
In the back of its jaws it had these single teeth, elongated to form great shearing blades, with which, doubtless, it sliced through the flesh of its prey.
Çenesinin arka tarafında büyük ve kesici bir bıçak olacak şekilde uzamış tek dişiyle şüphesiz avının etini kesiyordu.
The president, who survived the hail of bullets with only a flesh wound will be addressing the nation in a few moments.
Kurşunları mucizevi yaralarla atlatan başkan birazdan halka seslenecek.
Cursed be the man, saith Jeremiah, that trusteth in man, and maketh flesh his arm and whose heart departeth from the Lord.
Rab diyor ki : İnsana güvenen, insanın gücüne dayanan yüreği Rab'den uzaklaşan kişi lanetlidir.
The dream in flesh and blood.
Kanlı canlı bir rüya.
I don't indulge in pleasures of the flesh.
cinsel zevklere yenilmiyorum.
The book is bound in human flesh and inked in human blood.
Bu kitap insan derisiyle kaplanmıştı ve insan kanıyla yazılmıştı.
The Cass was like a fluid fire and her flesh had already sucked me in.
Cass akışkan bir ateş gibiydi, bedeni her tarafımı kaplamıştı.
And sitting in their cotton sun frocks, squirting Timothy Whites sun cream all over their puffy, raw, swollen, purulent flesh,'cos they overdid it on the first day.
Penye plaj elbiseleriyle oturup Timothy White güneş kremini o şişko, soyulmuş şişmiş, irinli derilerine sürerler, çünkü ilk gün fazla yanmışlardır. - Biliyorum.
Little by little, we realized that Querelle... already inside our flesh, was growing... developing in our soul, feeding off the best within us.
Yavaş yavaş Querelle'in bizim vicudumuzun içinde büyüdüğünü farkettik... Ruhlarımızı geliştirerek, içlerimizi en iyi şekilde doldurarak.
Implanted by surgeons into the flesh of Rafeeq's agents.
Refik'in ajanlarının vücutlarına ameliyatla dikilmiş.
"Lost In The Big City," "The Call of the Flesh."
"Büyük Şehirde Kaybolmak," "Bedenin Çağrısı"
I think that it is not really a tumor... not an uncontrolled, undirected little bubbling pot of flesh... but that it is in fact... a new organ... a new part of the brain.
Bence bu kontrol edilemeyen gelişigüzel şişen bir et parçası, gerçek bir tümör değil. Bu aslında, yeni bir organ beynin yeni bir bölümü.
Give in to the flesh, to the heat.
Kendini bırak şehvete, sıcağa.
In time, the spores took root in the Ohms'rotting flesh, .and engulfed our vast earth in this Sea of Decay.
Beklenen an geldiğinde Ohmuların vücutları çürüdü, polenler köklerine damladı ve daha fazla ülke Karatoprak'a katıldı.
We're 600 miles west of Sydney in the outback town of Gamulla, an aboriginal word that appropriately means intestine or gut, appropriate because Gamulla deals in an economy of flesh and blood.
Sidney'in 1000 km batısında, Gamulla isimli orta Avustralya kasabasındayız. Gamulla aborjin dilinde "bağırsak" anlamına geliyor. Zira, Gamulla'da et ve kan ekonomisi hüküm sürüyor.
Tonight, the threat comes not from beyond the grave... but from beyond the stars... as alien beings stalk an unwary summer camp... in Mars Wants Flesh.
Bu gece, tehlike mezarın ötesinden değil yıldızların ötesinden geliyor. Marslılar İnsan Eti Peşinde'de Uzayl ı yaratı klar masum bir yaz kampını basıyorlar.
in the real world 60
in the morning 1802
in the meantime 2026
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the morning 1802
in the meantime 2026
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the afternoon 211
in the beginning was the word 18
in the ass 21
in the basement 109
in the house 117
in the beginning 230
in the end 1091
in the old days 114
in the name of god 118
in the name of jesus 26
in the beginning was the word 18
in the ass 21
in the basement 109
in the house 117
in the beginning 230
in the end 1091
in the old days 114
in the name of god 118
in the name of jesus 26
in the first place 155
in the 715
in the future 338
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the back 227
in the city 96
in the 715
in the future 338
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the back 227
in the city 96