Living together traducir turco
1,092 traducción paralela
We're living together at my place
Şimdi benim yanıma taşındı, beraber oturuyoruz.
You know how it is, living together.
Anlarsınız işte, birlikte yaşıyorlar.
Social unit formed by a family living together.
Beraber yaşayan bir aile tarafından oluşturulan sosyal ünite.
We're practically living together now.
Pratikte zaten birlikte yaşıyoruz.
Three men living together in a house is a mess.
Bir evde üç erkeğin yaşaması karışıklıktır.
We're living together again
Yeniden birlikte yaşayacağız.
How long you two been living together?
Ne zamandır birlikte yaşıyorsunuz? - Kim?
She's half my dad's age... they're living together, and, yep, you guessed it... with twins.
Babamın yarı yaşında... birlikte yaşıyorlar ve evet bildiniz... ikizler.
So, Maggie introduced me, but she didn't tell them we were living together.
Maggie beni onlarla tanıştırdı. Ama beraber yaşadığımızı söylemedi.
We've been living together for 12 years.
12 yıldır. Birlikte yaşıyoruz
Somebody met them living together at Lausanne.
Biri onları... Lausanne'da beraber yaşarken görmüş.
Living together?
Beraber yaşarken mi?
Maria, we love each other. We're living together.
- Birbirimizi seviyoruz.
We broke up after two years of living together. Her name was Louise.
2 yıllık beraberlikten sonra ayrıldık, adi Luis'di.
We met up and started living together.
Biz karşılaştık ve beraber yaşamaya başladık.
I think that you two living together may not be the best thing any more.
Bence artık ikinizin birlikte yaşaması en mantıklı şey olmayabilir.
we're living together.
Ve onu daha sevimli yapacağım. Birlikte yaşıyoruz.
We've been living together for five years.
Beş yıldır birlikte yaşıyoruz.
You two were living together?
Beraber mi yaşıyordunuz?
He didn't know they were living together.
Yani birlikte yaşadıklarını bilmiyordu.
We'd be living together.
Biz sadece birlikte yaşayacağız.
Life-forms living together for mutual advantage.
Beraber yaşayan canlılar ortak çıkarlar için.
- Oh, well, you know, two blokes living together, you keep it really neat and tidy.
Bilirsin işte, Bir evde iki erkek yaşıyorsunuz ve burayı gerçekten derli... toplu tutuyorsunuz.
It's not normal, the three of us living together!
Üçümüz birlikte yaşıyoruz, bu normal bir şey değil!
You're stopping us living together.
Birlikte yaşamamıza engel oluyorsun.
What you said about us living together in the country...
Kırsalda beraber yaşamamız konusunda söylediklerin?
All races, all religions, all views, living together forging ahead as one.
Bütün ırkların, bütün dinlerin, bütün görüşlerin bir arada bulunup... birlik içinde ilerlediği bir yer.
Vincent, living together as a couple may not be... Good for me either?
Vincent, çift olarak birlikte yaşamak pek de iyi olmayabilir.
They all expected, after a few years of living together for the passion, that desire, to be the same.
.. tutkularının, arzularının aynı kalmasını istiyorlar. - Evet, doğru.
Not living together, never seeing each other.
Beraber yaşamamak, birbirimizi görememek.
By the time I became a graduate student we were no longer living together and by the time I had entered my doctoral program it was over between us.
Mezun olduğum sıralarda artık beraber yaşamıyorduk doktorama başladığım zaman ise aramızdakiler bitmişti.
11 months, living together for six.
Onbir ay. Altı aydır da birlikte yaşıyoruz.
It was like when we first started living together.
Beraber yaşamaya başladığımız ilk zamanlar gibiydi.
My concern is that living together after a while we might start to get on each other's nerves a little.
Birlikte yaşarken kısa bir süre sonra birbirimizin sinirini bozmaya başlayabileceğimizi düşünüyorum.
In his mind, the three of us are already living together.
Onun dünyasında üçümüz birlikte yaşıyoruz zaten.
You know we've been living together as man and wife for a week.
Biliyorsun bir haftadır, karı koca gibi yaşıyoruz.
- Well, do you think it's impressive... that we're still single, and we've been living together for ten years... and I'm a cashier and you're unemployed?
- Değil mi? - Şey, sence... halen bekar olmamız ve on yıldır beraber yaşamamız... ve benim kasiyer senin de işsiz olman etkileyici mi?
What's the point of us living together if you're always working?
Eğer devamlı çalışacaksan.. beraber yaşamanın amacı ne?
Everyone else in the joint was doing real time, mixed together, living like pigs.
Hapishanedeki herkes normal cezasını çekiyordu birlikte domuzlar gibi yaşıyorlardı.
He says the years they spent working together... his time with her and with - and with her husband... were the closest ties he ever had with any living being.
Yıllarca birlikte çalıştıklarını söylüyor. Onunla olan bağı ve kocasıyla olan bağı,.. ... hayatı boyunca bir insanla olan en yakın bağıymış.
Do you think we ever lived like this, like a tribe, together with a common Laguage... a reason and a name for each living thing?
Bunca zaman böyle yaşadığımızı mı sanıyordun? Kabile gibi, ortak bir dil yaşayan her canlıya verilen bir isim ve mantıkla mı?
Instead of pasting together broken connections like a couple of glorified tailors, we create a new living system.
Başarılı bir terzi gibi kopuk uçları... birleştirmeye çalışmak yerine, yaşayan yeni bir sistem yaratırız.
And when I finally started dating again, when I tried to hint to her about Rich, that we were living together...
- Dikkat et...
[Together] That no living creature... must ever be sacrificed.
Hiçbir canlının asla kurban edilmemesi gerektiğini.
Because when Pop said we had the opportunity to live here with you our only living grandmother, and our only living Aunt Bella I thought the family should sort of stick together, now that our country's at war with Germ... Japan, and that...
Çünkü babam hayattaki tek büyükannemizle ve Bella halamızla... kalabileceğimizi söylediğinde... düşündüm ki ailemiz... bir arada olmalı, hele ülkemiz bu savaşta Alman... yani Japonlarla savaşırken...
"Watch these pituitary retards bang their fuckin skulls together and congratulate you on living in the land of freedom."
Şu hormonlu geri zekalıların birbirinin kafatasını patlatmasını izle ve özgürlük ülkesinde yaşadığın için kendini kutla.
But when you were living with Ms. Johnson didn't you discover wines together on trips to the Napa Valley?
Ama Bayan Johnson'la birlikte yaşadığınız sırada... Napa Vadisi'ne yaptığınız yolculuklarda şarapları birlikte keşfetmez miydiniz?
The home they had so long shared together... became a tomb... a sweet memory of her joyous living.
Çok uzun zaman paylaştıkları ev... bir mezara dönüştü... Mutlu yaşamının bir tatlı anısı.
Two blokes living alone together. It's only him.
Birlikte yaşayan iki delikanlı.
From what we've been able to piece together he spent the next hundred years eking out a meager living posing as a human merchant.
Parçaları bir araya getirdik sayılır. Sonraki yüz yılını hayatını kazanmakta zorluk çeken bir insan tüccar rolü oynayarak geçirmiş.
But now, as you sit there... holding forth on your living, talking film and all that we are going to do together I just want to cry and fall to my knees and even kiss your hands.
Ve şimdi, burada oturmuş... Gelecekten bahsediyor, filmden bahsediyor ve bunları hepsini birlikte yapıyoruz Sadece ağlamak ve dizlerimin üstüne düşüp seni ellerinden öpmek istiyorum.
together 2280
together forever 35
together again 49
togethers 19
living 96
living the dream 39
livingston 26
living room 57
living here 18
living or dead 25
together forever 35
together again 49
togethers 19
living 96
living the dream 39
livingston 26
living room 57
living here 18
living or dead 25