English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ M ] / My choice

My choice traducir turco

2,523 traducción paralela
It'll be my choice who I stay married to, not yours.
Kiminle evli kalacağım benim seçimimdir, senin değil.
I've made my choice.
Seçimimi yaptım.
That's why Sidney Glass is my choice for post of sheriff.
Bu yüzden şeriflik pozisyonu için seçimim Sidney Glass olmuştur.
It's my choice to forgive him, or not.
Onu affedip affetmemek benim kararım.
It was my choice to say the words.
Yemini etmek benim tercihimdi.
This is not my choice.
Bu benim seçimim değil.
Look, my choice is to live the life they left me or end up like Jeremy.
Benim seçimim bana bıraktıkları hayatı yaşamak yoksa sonum Jeremy gibi olacak.
Not my choice!
Ben seçmedim!
I know it's not my choice.
Bu benim seçimim değil.
Look, if I'm gonna have a baby, it's gonna be my choice and nobody else's, except, you know, maybe the other person.
Bak, eğer bebek sahibi olacaksam, bu benim seçimim. Kimseyi ilgilendirmez. Yani, yapacağım diğer kişi hariç.
And my choice is Oxford Comma by Vampire Weekend!
Ve benim seçimim Vampire Weekend'den "Oxford Comma!"
But seeing as we did everything you wanted to do on all of our other dates, I think it's only fair that you do what I want to do tonight, give my choice a try.
Ama görüyorum ki buluşmalarımızda sen ne istersen yapıyoruz. Bence bugün benim istediklerimi yapmalıyız. Böylesi daha adil, seçimlerime güven.
This is my choice.
Bu benim seçimim.
I've made my choice.
Tercihimi yaptim,
My daughter's care is my choice.
Kızımın bakımı benim sorunum.
"And this has been my choice, " to give you Sugar Man. "
"Sana Sugar Man'i veren benim yaptığım seçim."
Being posted at Division, it's not my choice, it's my duty.
Bölüm'de olmak benim isteğim değildi, benim görevimdi.
My choice.
Benim seçimim.
None of this was my choice.
Bunlar benim seçimim değildi.
My choice, my responsibility.
Benim seçimim, benim sorumluluğum.
It's my choice.
Bu tamamen kendi seçimim.
Yeah, and when I was married to Judith, it was my choice to get a vasectomy, a new kitchen and a Labradoodle with diarrhea.
Evet, ben Judith ile evlendiğimde vasektomi yaptırıp yeni bir mutfak yapma ve ishal bir Labradoodle almak da tamamen kendi seçimimdi zaten.
It was my choice.
Bu benim seçimimdi. Tamam mı?
- Yes, it was my choice.
- Evet, benim seçimimdi. - Bıraktın yani?
I'll tell you everything I know but only to Blye's daughter at a location of my choice.
Bildiğim her şeyi anlatırım ama sadece Blye'ın kızına ve istediğim yerde.
My choice.
Benim tercihim.
This is my choice... to save you, to save both of you.
Bu benim kararım. Seni kurtarmak için. İkinizi de kurtarmak için.
She's my choice.
O benim tercihim.
I made my choice.
Ben seçimimi yaptım.
It was my choice not to leave Frank.
Frank'i terk etmemek benim kararımdı.
Nate, I can't go back to my old life, and I stand no choice of starting a new one with my name in the headlines.
Nate, eski hayatıma geri dönemem. Ve adım manşetlerde olduğu sürece yeni bir hayat için hiçbir şansım yok.
He kept calling till I had no choice but to look into the matter just to get him off my back.
Bana başka seçenek bırakmayana kadar aramaya devam etti. Onu başımdan savmak için konuyla biraz ilgilendim.
I don't have my kid because I don't have a choice.
Oğlum, yanımda değil çünkü böyle bir şansım yok.
He has no choice but to follow my lead.
Benim dediğimi yapmaktan başka seçeneği yok.
But it wasn't my choice.
Bu seçimi yapmamız kolay olmadı.
My office really has no choice here.
Büronun başka seçeneği yok.
In my mind, she didn't have a choice.
Başka seçeneği olmadığını biliyordum.
- Not my first choice.
- İlk terchim değil.
It's my only choice.
Başka çarem yok.
Unfortunately my birthright is not a choice.
Ne yazık ki, doğarken seçme şansım olmadı.
She`s just mad because she and I have the same type but I always got first choice, and she had to settle for my leftovers.
- Kızgın ama aynı tipi benim sayemde elinden kaçırdı
You buy me dinner at my restaurant of choice if I'm right.
Eğer haklıysam, benim seçtiğim bir restoranda akşam yemeği yiyeceğiz.
The only choice I have left is how I punch out, and I figure a bullet is better than feeling my body rip itself apart from the inside.
Geriye kalan tek seçenek bu dünyadan nasıl gideceğim ve bedenimin içten parçalanması yerine bir kurşun yemeği tercih ederim.
But given a choice between some fresh thinking and a tired, absentee sheriff driving around with empty beer cans all over the floor of his truck, I like my odds.
Ama illaki bir yeni nefesle yorgun ve işine gelmeyen boş bira kutularıyla etrafta dolanan biriyle diri ve capcanlı yeni soluğu karşılaştıracaksam bence hiç de fena bir şansım yok.
So if it's a choice between living with a sword over my head or a death sentence...
Diken üstünde yaşamak ve ölüm belgemi tasdik ederek yaşamak arasında seçme şansım varsa...
I resisted my father's choice for me.
Babamın benim adıma seçmesine direndim.
So, it seems I have no choice but bow down in defeat to that preening French prick and hand him my crown...
Evet, onları mağlup edip tacıma el uzatan bu Fransız pisliklerine haddini bildirmekten başka bir seçeneğim yokmuş gibi görünüyor.
Oxy has always been my drug of choice.
Oksi her zaman ilk tercihim olmuştu.
I just keep thinking that if I make the right choice all this madness will end and my life will go back to normal.
Doğru seçimi yaparsam tüm bu çılgınlık sona erer, hayatım da eski haline döner diye düşünüp duruyordum da.
I feared for my life, so I had no choice but to discharge my service weapon into the subject, striking him several times in the chest and face.
Vesaire, vesaire. Hayatımın tehlikede olmasından korktum. Silahımla şüphelinin üzerine ateş açıp suratından ve göğsünden yaralamaktan başka bir seçeneğim yoktu.
You made the choice long ago to be a part of my life.
Sen uzun zaman önce, hayatımın bir parçası olmamaya karar vermişsin zaten.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]