Only about traducir turco
10,102 traducción paralela
This test was not only about survival... It was about sacrifice.
Bu test sadece hayatta kalmakla ilgili değil fedakârlıkla ilgiliydi.
Only about his life before.
Yalnızca önceki hayatıyla ilgili.
The questions are only about Slider's life before the murder.
Sorular yalnızca Kaypak'ın cinayetten önceki hayatıyla ilgili.
You ask yes or no questions and only about bail.
Yalnızca kefaletle ilgili evet ve hayır soruları sor.
It's only about an inch big, and I sent it off to translate...
Sadece iki buçuk santimetre uzunluğunda. Çevirmeleri için...
Well, that is the amazing thing about buffelgrass- - it grows on volcanoes, so it only germinates after being exposed to heat.
Buffelgrass'in en etkileyici tarafı da bu volkanlar üzerinde yetişiyor. Yani ısıya maruz kaldıktan sonra filizlenmeye başlıyor.
I've thought about turning him in, but he's Shayla's only supplier.
Onu ele vermeyi düşündüm ama o Shayla'nın tek tedarikçisi.
The only thing Snart cares about is his sister.
Önem verdiği tek şey kız kardeşi.
The only thing they could have redacted about him is where he gets his abs sprayed on.
Hakkında düzenledikleri tek şey, karın kaslarını nerede boyattığı.
And the scariest part about all of this is that it only gets harder from here.
Ve bütün bunlarla ilgili en korkunç kısım buradan sonra işin daha da zorlaşıyor olması.
I know stuff about your past. Stuff that only you told me.
Sadece bana anlattığın şeyleri.
The only thing I'm worried about is how... is how late we're gonna be for P.T.
- Endişe ettiğim tek şey fiziksel antrenmana ne kadar geç kalacağımız.
The only thing real about you is the way you look at Nimah Amin when you think no one's looking.
Hakkındaki tek gerçek, Nimah Amin'e kimsenin bakmadığını düşündüğün andaki bakışın.
HIG's only concerned about getting a confession.
ÖSG sadece itiraf almayla ilgilenir.
Booth's the only one I'm worried about now.
Şu anda tek dert ettiğim Booth.
All this time, you've only thought about how it's affected you.
Bunca zamandır sadece kendinin nasıl etkilendiğini düşünmüşsün.
So I guess it's only a matter of time before they find out about you and Agent Wyatt.
Öyleyse sizinle Ajan Wyatt arasındakileri öğrenmeleri an meselesi.
He only cares about saving his own ass.
Sadece kendi kıçını kurtarmayı önemser.
The poor guy only gets a budget of about 7,000 bucks a year, and he's supposed to protect their network from people like me?
Zavallı adam yılda sadece 7.000 dolarlık bütçe alabiliyor. Ve ağlarını benim gibilerden mi korumak zorunda?
That's about the only thing that I see that's different. And I've studied this guy for over a decade.
Farklı gördüğüm şey bundan ibaret... ve onu 10 yıldan uzun süredir inceliyorum.
- Brother... you the only motherfucker I know that'll turn a Porsche into a Nissan and still feel good about himself.
Kardeşim, Porsche'u Nissan'a çevirip... yine de mutlu olan tanıdığım tek insansın.
The only difference is, good old Brandon has to take it on the chin every time you bring in a stray kid into this house without even asking me how I feel about it.
Aradaki tek fark, eski iyi Brandon eve her bir sokak çocuğu getirdiğinizde bu konuda bana ne hissettiğimi bile sormadan metanetle karşılamak zorundaydı.
Maybe he only told you where to find them because he wanted people to do what you're doing right now : question his involvement in the one murder he cared about, Alicia's.
Belki onun tek istediği senin de şuan yaptığın gibi Alicia ın cinayetindeki rolünü insanlara sorgulatmak
I'm really only worried about the one who wants to blast a hole through my chest.
Ama tek endişelendiğim göğsümde delik açmak isteyen kişi.
Am I the only one that has a bad feeling about this?
İçinde kötü bir his olan tek kişi ben miyim?
Only if you promise not to tell anybody about me.
Beni kimseye anlatmayacağına söz verirsen olur.
So far, we only have one victim, a professor in the Media Arts building, about 300 yards north of where we're standing.
Şu ana kadar tek bir kurbanımız var. Görsel Sanatlar binasından bir profesör. Durduğumuz yerin 300 metre kuzeyi.
I only picked reports about the company.
Yalnız şirketle alakalı haberleri seçmiştim.
- That's because I've been honest. - The only other possible way that you could know about that is if you got your intel from Hydra.
Bunu bilebilmen için diğer tek yol Hydra'dan birini tanıyor olmandı.
This is the only power set you need to worry about.
Endişelenmen gereken tek güç kümesi bu.
And as far as we can tell, you're the only thing left in this world that he cares about, which means you're the only way I can draw him out.
Gördüğüm kadarıyla, bu dünyada değer verdiği tek şey sen kaldın. Yani onu çekebilmemin tek yolu sensin.
'Everything you're about to see is from their individual viewpoints'or taken from the station itself - - the only footage available.'
Hakkinda gördügünüz herşey onlarin kisisel görüş açisindan veya istasyonun kendisinden alinan mevcut kamera görüntüleri.
The Cyrus I knew was an animal, a monster who cared about one thing and one thing only... getting it done.
Benim bildiğim Cyrus bir hayvandı. Sadece ve sadece bir şeyi takardı. İşlerini halletmeyi.
Trust me, this stuff is the only thing that gets you through... the lady lunching and the curating, the tedious cause you have to come up with and then pretend to care about.
Güven bana bu şey bunları atlatmana yardımcı olacak. Bütün o iğrenç öğle yemeklerini ve sergileri düzenleyeceksin. Bütün o sıkıcı durumları umursuyormuş gibi davranacaksın.
That is the only way to spin your way out of the diamond ring you neglected to tell me about!
Bana söylemeyi unuttuğun o elmas yüzükten kurtulmanın tek yolu bu!
The Yellowjacket pod is hermetically sealed, and the only access point is a tube we estimate to be about 5 millimeters in diameter.
Sarı Ceket bölmesi hava sızdırmazdır ve tek erişim noktası, çapının 5 mm olduğunu tahmin ettiğimiz bir tüp.
Yeah, well, so far, the only thing the Santa Monica City College paper has assigned me is a story about the rise of digital textbooks.
Şimdiye kadar, Santa Monica Üniversitesi gazetesinin beni görevlendirdiği tek şey dijital ders kitaplarının yükselişi hakkındaki bir hikaye.
I only call on it when I need to win arguments about shrimp.
Sadece karideslerle ilgili bir tartışmayı kazanmak için ona başvururum. - Deniz tekeleri.
You were proud of how bad you were at relationships, and the only thing that you ever cared about was your career and your sex life.
İlişkilerde ne kadar kötü olduğu hakkında kendini övüp duruyordun sürekli. Tek umursadığın şey kariyerin ve seks hayatındı.
We'll see about that, because there's a problem headed to Storybrooke that only a savior can solve.
Göreceğiz. Storybrooke'a doğru yönelen bir sorun var sadece Kurtarıcı'nın çözebileceği bir sorun.
- Sorry about reading you your rights again, Curtis, but Jim is not the only free agent in L.A. tonight looking for a deal. If you cannot afford one,
Avukat tutma hakkına sahipsiniz.
Mike, I've only been here a few months, and there are a lot of things you can say about Robert Zane, but what you can't say is that he doesn't care about his clients.
Mike sadece birkaç aydır buradayım ve Robert Zane hakkında söylenebilecek birçok şey var. Ama onun müvekkillerini önemsemediğini söyleyemezsin.
I thought about testing the mask for Light's DNA, but it would only have Linda's.
Light'ın DNA'sı için maskesini test edeyim diyorum ama Linda'nınki ile aynı çıkacaktır.
The only thing that matters is how I feel about you.
Önemli olan tek şey senin hakkında benim ne düşündüğüm.
Hmm, I'm only with those people because I want to know why they're in my city, and I'm not blowing my cover just because you heard a guy's heart skip, but, lucky for you, I got the city wired in ways you don't even know about.
Ben onların yanında sadece şehrimde ne yaptıklarını öğrenmek için duruyorum ve senin bir adamın kalp atışını duyman yüzünden herşeyi mahvetmeye niyetim yok, ama şanslısın ki senin bile bilmediğin yerleri biliyorum.
And then once you feel it, it's the only thing you can think about.
Ama bir kere hissettiğinde tüm düşünebildiğin odur.
I've only just been learning about his accomplishments, from his march on flirk blirk square to his ongoing battle with heroin dependency.
Onun başarılarını yeni yeni öğrenmeye başladım, Flirk Blirk meydanındaki yürüyüşünden eroin bağımlılığına karşı olan savaşına kadar.
If only your father were here now to see what I am about to do.
Keşke şu anda yapacaklarımı baban da görebilseydi.
I'm only half paying attention to whatever you two are arguing about but it's killer.
Tartıştığınız konu neyse yarım yamalak takip ettim ama muhteşemdi.
This is the only thing I care about now.
Şu anda tek önemsediğim şey bu.
Aren't you the one who told me life isn't about playing defense, sometimes the only way to succeed is by working the offense?
Hayatta her zaman savunma oynanmayacağını bazen kazanmanın tek yolunun atak yapmak olduğunu bana söyleyen kişi sen değil miydin?
about 2987
about last night 149
about yesterday 53
about this morning 24
about me 284
about damn time 21
about it 81
about an hour ago 126
about you 267
about what 2516
about last night 149
about yesterday 53
about this morning 24
about me 284
about damn time 21
about it 81
about an hour ago 126
about you 267
about what 2516
about you and me 17
about yourself 16
about time 287
about that 749
about your dad 25
about your mother 24
about your 17
about the wedding 20
about a year ago 138
about the other night 40
about yourself 16
about time 287
about that 749
about your dad 25
about your mother 24
about your 17
about the wedding 20
about a year ago 138
about the other night 40