English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ P ] / Put her on

Put her on traducir turco

4,312 traducción paralela
Put her on.
Bağla.
You said Annie had a great relationship with the FBI, and that's why you put her on this case, but that fed Rossabi says she was a pain in his ass.
Annie'nin FBI'yla çok iyi bir bağlantısı olduğunu söylemiştin. Bu yüzden onu bu davaya vermişsin fakat şu Rossabi onun tam bir baş belası olduğunu söylüyor.
If I hadn't put her on the train, she'd still be slapping me.
Trene bindirmeseydim hâlâ tokat atıyor olabilirdi.
As soon as the Vervain's out of her system, we'll compel her, and we'll put her on mute.
Mine çiçeği vücut sisteminden çıkar çıkmaz.. .. onu etkimiz altına alıp, sessize ayarlayacağız.
She was just stupid enough to put her purse down on the street.
O sadece sokakta çantasını bırakacak kadar aptal.
You kidnapped the President's aide to get yourself put on her schedule.
Kendini programa dahil etmek için Başkan'ın yardımcısını kaçırdın.
Whatever's happening, put it on pause.
Her ne yapıyorsanız, ara verin.
If you would just report the car stolen, they could put out an APB on her right now.
Çalıntı ilanı verirseniz hemen arananlar listesine koyabilirler.
I'm not sure. I put a GoPro camera on her street, but it's not showing me anything.
Carrie'nin sokağına kamera yerleştirmiştim ama hiçbir şey görünmüyor.
I put a patrol on every street within a three-mile radius, boss.
Beş kilometre yakındaki her sokağa devriye yerleştirdim patron.
Well, you kids put all your business up on that site, you're just asking for trouble.
Siz gençler her şeyi o siteye koyarak bela arıyorsunuz.
So we extended the brake pedal, we put overload springs on it, my dad welded a stirrup on that pedal, where my foot would sit on the brake all the time.
Fren pedalını genişlettik, üstüne ağır yük yaylarından koyduk, sonrada babam her zaman ayağımı pedalın üstünde tutmamı sağlayacak, geniş bir parçayı pedala kaynattı.
- Listen, maybe I'll put you on the list, just in case you change your mind.
Bak, her ihtimale karşı seni listeye ekleyeceğim. Bakarsın fikrini değiştirirsin.
I'm gonna put you on the list anyway.
Her halükârda seni listeye ekleyeceğim.
I'd put a treat on her nose, and she'd just sit there for, like, five minutes.
Burnuna bir yiyecek koyardım ama orada öylece beş dakika falan otururdu.
I can't put my finger on it, but there's something going on with her, like she- - she knows something.
Tam olarak ne olduğunu söyleyemiyorum ama onda bir şeyler var. Sanki, o... O bir şeyler biliyor.
I'll put a track on her.
Onu izlemeye alacağım.
We put that look on her face.
O ifadeyi biz koyduk.
My people put them on her leg to make it better.
Halkım, bacağının iyileşmesi için o şifalı otları koydular.
After you put watermelon seed on her, she's been the talk of the town.
Bilmiyor musun? Sen ona karpuz çekirdeği vermiştin ya ağabey. O zamandan beri şansı çok yaver.
I put an alert out on her vehicle.
Devriyeleri araba konusunda alarma geçirdim.
You shouldn't put that on her.
Bunu onun üstüne yıkamazsın.
Why would someone put ag-lime on her?
- Niye kirece koymuşlar?
Nurse, please put more bandages on her.
Hemşire, hastaya lütfen daha fazla bandaj uygulayın.
Hey, do me a favor, would you put whatever you've got on this flash drive?
Bana bir iyilik yap, elinde bulunun her şeyi bu flaş belleğe atabilir misin?
Your blood feud or whatever it is you have with that man is what put the target on my back in the first place.
Aranızdaki kan davanız veya ikinizin arasında her ne var ise, beni hedef haline getiren şey buydu.
she's angry because she put her entire life on hold for you when you needed her.
.. çünkü ona ihtiyacın olduğunda, tüm hayatını senin için askıya aldı.
You've never believed, but I believe enough to put everything on the line for this, and being chosen for the offering, it's an honor.
Hiçbir zaman inanmadın. Bu işin sonunda her şeyi yoluna sokacağımıza benim inancım tam. Böyle bir şeyde seçilmiş olmak bir onurdur.
I put up flyers on every corner in a five-mile...
10 kilometre civarındaki her köşeye el ilanları astım...
Good lord, how much perfume did the Feldsher put on her?
Aman Tanrım, Feldsher ne kadar parfüm koydu?
I put on my magnifying binoculars and looked at the virginals, and every stroke of that decoration is there.
Büyüteçli gözlüğümü taktım Ve dekorasyonun olduğu her fırça darbesine baktım.
You may not have put your hands on her like that monster did, but you're just as guilty.
Sen o canavarin yaptigi gibi ellerini üzerine sürmemis olabilirsin ama sen de en az onun kadar suçlusun.
So either Vanessa shot her husband and then put on eye shadow...
Yani, ya Vanessa kocasini vurup makyaj yapti.
She could put her hand on my back... and it felt like she was touching the back of my heart.
Kafasını, sırtıma koyardı ve kalbime dokunuyormuş gibi hissederdim.
Sheriff Connally pounced on her the second he put James behind bars.
James parmaklıklar ardına girdiğinin ikinci günü şerif Connally kızın üstüne atladı.
Jones, I can't put her or her baby at risk just because she wants to close the book on Greytrade.
Jones, sırf Gri Ticaret meselesini sonuca ulaştırmak istediği için onu veya bebeğini riske atamam.
But I put on a smile every day.
Ama her gün gülümsememi takınırdım.
I was the one who made her put on those shoes.
Ona ayakkabıları giydiren bendim.
But I want to put eyes on her.
Onu görmek istiyorum.
Stick with me? I'll put grass on your fucking lawn.
Bana takıl bahçenin her yerini çim yapayım.
Listen, I'm in danger every time I put on this uniform, so you're going to have to be a little more specific.
Bak, bu üniformayı her giydiğimde başım belaya giriyor. O yüzden biraz daha açıklayıcı olman gerekiyor.
She put her own at risk to make money on the side.
Fazladan para kazanmak için riske girdi.
Put the cuffs on her!
Kadını kelepçeleyin!
I am sorry that my history with Cameron put a target on your back, but I am not sorry that I did everything in my power to help you every chance I got.
Cameron ile olan geçmişimin seni hedef almasından dolayı üzgünüm ama bulduğum her fırsatta sana yardım için bütün gücümü kullandığım için üzgün değilim.
Before William put her trouble on steroids, she'd remember her trip to Hawaii and she'd get sand in her shoes.
William onun sorunuyla oynamadan önce Hawaii'ye tatile gittiğini ve ayakkabılarına kum kaçtığını hatırlıyor.
I'm gonna give you the seven names, and I need you to put a G.P.S. bug on each of their cell phones.
Bu isimleri sana söyleyeceğim ve senden her birinin cep telefonuna takip cihazı koymanı istiyorum.
I'm gonna put a tail on her.
Onu takip ettireceğim.
I put myself out on the line for you, all the time!
Ben senin için kendimi tehlikeye attım, her zaman!
You put a GPS on her?
Ona GPS m taktın sen?
It turns out that when Wallace got in trouble those couple of times with Heather, Carla would put him on a train to Albuquerque, presumably to stay with her sister who lives there.
Wallace'ın başı bir kaç defa Heather ile belâya girince, herhalde orada yaşayan kız kardeşinde kalması için, Carla onu Albuquerque'ye trenle göndermiş.
Someone doesn't want to put her shoes on.
Birileri ayakkabılarını giymek istemiyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]