She kissed me traducir turco
317 traducción paralela
She kissed me! "
Beni öptü!
But I'm sure she kissed me good night.
Ama bana iyi geceler öpücüğü verdiğine eminim.
She kissed me!
Beni öptü!
She kissed me and I think I saw in her beautiful grey eyes a reproach and a heavy sadness
Beni öptü. Sanırım o güzel, yeşil gözlerinde serzeniş ve ağır bir hüzün vardı.
I was born when she kissed me I died when she left me I lived a few weeks while she loved me.
Beni öptüğü gün doğdum beni terk ettiği gün öldüm beni sevdiği birkaç haftada yaşadım.
I was born when she kissed me I died when she left me, I.... I lived a few weeks while she loved me.
Beni öptüğü gün doğdum beni terk ettiği gün öldüm, be beni sevdiği birkaç haftada yaşadım.
So if I do like he says, then maybe I won't get in trouble. I think she kissed me.
Dediğini yaparsam belki başım belaya girmez.
- She kissed me.
- Beni öptü.
I guess I won, she kissed me five times.
Sanırım kazandım, beni beş kez öptü.
I wouldn't notice if my mother came in here and she kissed me.
Fark edemezdim, eğer annem içeri gelip beni öpse bile.
She kissed me in the forehead and said : "I don't love you, but I'll remain faithful to you".
O beni alnımdan öptü ve dedi ki : "Seni sevmiyorum, ama sana sadık kalacağım".
One day she met me in the courtyard after school, and she kissed me.
Ve bir gün o kız benimle okuldan sonra bahçede buluştu. Ve beni öptü. Fransız öpücüğü.
And she came here with me, and she kissed me.
Sonra benimle geldi, Ve beni öptü.
She kissed me.
- O beni öptü!
I saw you kiss Rianne. She kissed me.
Rianne'ı öpüyordun.
- She kissed me back.
- O da beni öptü.
She kissed me, and she unzipped my pants, and-and-and-and-and- -
Beni öptü, pantolonumun fermuarını açtı, ve, ve,...
She took the phone from me and she kissed me.
Elimden telefonu aldı ve beni öpmeye başladı.
She kissed me in my ear on my neck on my mouth.
Kulağımı öptü... boynumu... ve dudaklarımı.
She kissed me, and it snowballed into this insanity.
Beni öptü ve her şey çok çabuk oldu. Hiçbir şey yapmadın mı?
- She kissed me.
- O da beni öptü.
She kissed me.
Beni öptü.
She kissed me back.
Beni öperek karsilik verdi.
She didn't look like that when she kissed me by the fountain.
Bahçede beni öptüğü zaman böyle değildi.
- When she kissed me.
- Beni öptüğünde.
She let me walk her home and she kissed me for the first and only time.
Birlikte evine yürüdük ve beni ilk ve son kez öptü.
Not only that, she kissed me back.
Sadece bu kadar değil, o beni geri öptü.
Look, she kissed me goodnight, so here.
Bak, yatmadan önce beni öptü, al işte.
I got half a stalk when she kissed me.
Beni öptüğünde birşeyler hissettim.
Yeah, well, I did, but, uh, that was until she kissed me.
Evet, öyleydi, ama bu beni öpmeden önceydi.
- What the hell were you doing? - Uh, Bob, I'm really sorry. She kissed me back.
- Bob bunun için özür dilerim ama o da beni öpüyordu.
And no matter what she says, she kissed me back.
Ve ne derse desin, o da beni öptü.
She pressed me against the wall. She kissed me.
Beni duvara sıkıştırdı ve öptü.
She just kissed me.
Sadece beni öptü.
And when Katsumi-san told me how gently you kissed her the day she became a bride, how tenderly you kissed my sweet little friend,
Katsumi-san bana Kelley'le evlenip gelin olduğu gün onu nasıl nazikçe öptüğünüzü,.. ... benim küçük arkadaşımı nasıl nazikçe öptüğünüzü anlattı.
She never kissed me like that.
Beni hiç böyle öpmedi.
How she held me on her lap... and kissed me!
Nasıl da beni kucağına oturtmuş ve öpmüştü! "
Then she leaned down and kissed me, and I guess I kissed her.
Sonra bana doğru eğilip iyice yakınlaştı.
She reached up and kissed me on the face.
Ayaklarının ucunda yükselip yüzümü öpmeye başladı.
She said she'd never kissed a grown man before... and she might as well kiss me.
Daha önce, yetişkin bir adamı hiç öpmemiş olduğunu... hiç değilse beni öpebileceğini söyledi.
She French-kissed me...
Beni ateşli öptü...
She took my arm and kissed me and gave me a tender touch.
Koluma girdi, beni öptü ve sıkıca sarıldı.
She kissed me.
- O beni öptü.
"And yet some instinct told me that if I kissed her she would respond."
Ve içgüdülerim bana, onu öpersem bana karşılık vereceğini söylüyordu.
She kissed my hand to make me come to you
Buraya gelmem için elimi bile öptü.
He must have been watching... because just as she started to come towards me... he came up... and kissed me... and said we were late for lunch with his parents.
Demek ki izliyormuş. Çünkü üzerime doğru gelmeye başlamıştı. Yanıma geldi ve beni öptü.
Laura kissed me and she whispered the name of the killer in my ear.
Laura beni öptü ve kulağıma katilin ismini fısıldadı.
And she kissed me.
Ve beni öptü.
She kissed me under the mistletoe. The moment was full of ambiguity, but I did sense an overture.
Belirsizlikle çevrelenmiş bir andı ama bunu bir uvertür olduğunu kabul edebilirim.
- There once was a girl named - a Kristy, the thought of her nude makes me misty, a night on the town, we'll both go get down, by the end of the date she'll have kissed me.
- Bir zamanlar bir kız vardı adı Kristy, onu çıplak düşünmek yapardı beni gizemli, kasabada bir gecede, başlarız yakınlaşmaya ikimizde, gecenin sonunda öpmüş olacak beni.
- Kristy... makes me Misty... by the end of the date she will have kissed me.
- Kristy... yapar beni gizemli... gecenin sonunda öpmüş olacak beni.