That day traducir turco
35,724 traducción paralela
Clearly, James was not going to get his car built that day, so Richard and I decided to spend the night at the pub.
Açıkçası James, o gün arabasını almasını istemiyordu. Bu yüzden Richard ve ben geceyi pub'da geçirmeye karar verdik.
Now, the problem was either aerodynamics or suspension, but they never found out, because, later that day, the car crashed at 160mph.
Problem ya aerodinamikte ya da süspansiyondaydı ama bunu asla öğrenemediler çünkü ilerleyen saatlerde araba 260'la giderken kaza yaptı.
That day, I did 350 miles, and every single one of them was filled with pain, dust and misery.
O gün 350 kilometre attım. Ve her birine acı doldu, Toz ve sefalet.
On that day, our work was very hard and we worked for about 16 hours.
O gün işimiz çok zordu yaklaşık 16 saat çalıştık.
Haley, you remember that day When you said that if i ever needed a nanny, You would love to take care of joe?
- Haley dadıya ihtiyacım olursa Joe'ya seve seve bakacağını söylemiştin ya hani?
What happened that day?
O gün ne oldu?
Rock, bottle... Eh, there were plenty in the air that day.
Kaya, şişe o gün havada bir çok şey uçuşuyordu.
My world spun on every axis that day.
O gün dünyam değişti.
And that day, we smashed the crap out of it.
O gün saçmalıkları parçalamıştık.
Oh. Although Walter did hit Elia over the head with his laptop that day.
Ayrıca o gün Walter, Elia'nın kafasına...
But, you know, the only thing I did that day was nudge a man in a direction he already wanted to go.
Ama bilmen gereken, O yoldan gitmek isteyen birinin küçük bir hareketle o yola girdiğidir.
The people who gave their lives that day would never know why.
O gün hayatını kaybedenler nedenini asla öğrenemeyecekler.
Hey, I didn't even get to see April that day, so I hope you're happy, butthead!
O gün April'ı göremedim, umarım mutlusundur mankafa!
I guess Marjorie's psychic powers were on the fritz that day.
Galiba Marjorie'nin psişik güçleri o gün biraz karıncalı çekiyormuş.
All I had in my hand that day was a cellphone.
O gün elimde tuttuğum tek şey, cep telefonuydu.
Tell me what happened that day.
O gün ne olduğunu anlatsana bana.
I know you like that day,'cause that's the day you got me.
O günü sevdiğini biliyorum, çünkü beni aldığın gündü.
You know how many tips came in that day? It doesn't matter.
- Fark etmez.
That is all to come, but first of all, let me talk you through where we are.
Bunların hepsi az sonra. Ama önce size nerede olduğumuzu anlatayım. Güney Afrika'dayız.
And, with that, the road test ended and another day of Hammond-based irritation began.
Ve böylece yol testi bitti ve Hammond kaynaklı sinir bozukluğunda yeni bir gün başladı.
And I think that, on a day-to-day basis, that would drive you a bit mad.
Ve bence bu, günlük bazda, sizi biraz kızdırdı.
The day when you don't try and race the train, that's the day.
Sizin o trenle yarışamadığınız gün zamanınız dolmuş demekti.r
Our Senior International Producer - that's his job title - came over to Finland the other day, rented himself a BMW at the airport - not a Ford or an Opel, you'll note, a BMW -
Baş uluslararası yapımcımız bu kendisinin iş titri evvelsi gün Finlandiya'ya geldi ve havaalanından bir BMW kiraladı. Dikkatinizi çekerim, Ford veya Opel değil, BMW.
The next day, that crashed as well.
Ertesi gün, o da kaza yaptı.
Two rhinos killed every day in Africa by poachers, and then sold to a market that believes it's a cure for cancer, impotence, even hangovers.
İki kaykayçı her gün Afrika'da kaçak avcılar tarafından öldürüldü, Ve daha sonra kansere karşı bir tedavi olduğuna inanan bir pazara sattı, İktidarsızlık, hatta akşamdan kalma.
I've known that since the day we met, and that is how I know he'll wake up.
Tanıştığımızdan günden beri tanıyorum, ve uyanacağını biliyorum.
I want you to get out there every day and remind people that an amazing woman's life was tragically cut short.
Her gün oraya çıkıp muhteşen bir kadının hayatını trajik şekilde son bulmasını insanlara hatırlatmanı istiyorum.
It's the day that Nixon records the missing 18 1 / 2 minutes.
Nixon'ın kayıp 18,5 dakikayı kaydettiği gün.
Plus a million things every day that I have to choose to let go, just so I'm not pissed off all the time.
Artı olarak, her gün boş ver demeyi seçtiğim milyonlarca şey, ki beni hiç bir zaman öfkelendirmeyen.
I knew it'd be hard, but I... never expected that it would get... harder with every day.
- Zor olacağını biliyordum ama gün be gün daha da zorlaşacağını düşünmemiştim.
And, uh, I don't know... just hope that one day, we can, you know...
Ne bileyim belki bir gün...
You remember that every day is a gift, so always try and follow your heart.
Her günün bir hediye olduğunu hatırla. O yüzden sürekli çabala ve hep kalbini dinle.
All day long, I have been thinking that there is... there's a reason that I was in that line.
Bütün gün bunu düşündüm. O sıraya girmemin bir nedeni vardı.
We grew up listing to that damn cello all day, every day.
Her gün çello dinleyerek büyüdük.
I hated it... that constant drone of classical music, until one day it stopped.
Hiç durmayan klasik müzik resitalinden nefret ederdim. Bir gün durana kadar.
Axl, I am truly sorry for the things I said about April, and I just want you to know that I miss you every day.
Axl, April hakkında söylediklerim için gerçekten çok özür dilerim ve seni her gün özlediğimi bilmeni istiyorum.
he's just super aware of the passage of time, and I figure anything that makes you live every day to the fullest has got to be a good thing, right?
Kendisi sadece zamanın hızlı geçtiğinin çok farkında. Ben de düşündüm ki her günün doyasıya yaşamak iyi bir şeydir, değil mi?
The device that challenges you to keep active through the day, play the game, beat the lightning rounds, level up, but don't stop or you'll feel the zap... Zap Strap!
Oyunu oyna, roundları geç, seviye atla, ama durma yoksa... elektriği hissedersin, enerji bandı!
Just that when the day of reckoning comes, I don't think Peter, Paul or Mary will look too kindly on the fact that you denied air conditioning to a pregnant woman.
Hesaplaşma günü geldiğinde Peter, Paul ve Mary'nin hamile bir kadın için klimayı açmadığını duyduğunda sana kibar bakacağını sanmıyorum.
If he's having false sound perceptions, that means he's already suffering from hypoxia, which means that Cabe won't have to make that uncomfortable call to the White House,'cause Walter doesn't have a day anymore.
Eğer hatalı ses algıları varsa bu demektir ki hipoksi çekiyor ki bu da Cabe'in Beyaz Saray'la hoş olmayan bir görüşme yapmasına gerek kalmayacak demek çünkü Walter'ın artık bir günü yok.
To Aaron and Jack, I don't know who's luckier, but it warms my heart to know that they'll be together every day and safe.
Aaron ve Jack'e, kim daha şanslı bilmiyorum, ama devamlı birlikte ve güvende olacaklarını bilmek içimi ısıtıyor.
- of every single day so that
- özel hissetmenden emin olmak istemesini.
In the beginning, you can only eat about two ounces at a time, so you'll need to eat six small meals throughout the day to get all the nutrients that you need.
Başlangıçta sadece 2 parça yiyebilirsin yani günde altı küçük parça yemen gerekiyor. gereken sadece besin maddeleri alman.
That's why, when a man knocked on my door one day I was there to open it.
Bu yüzden, bir gün adamın biri kapımı çaldı bende açmak için ordaydım.
Okay, that's enough for the day.
Tamam bugünlük bu kadar yeter.
And you were more worried about making sure that I had a good day.
Ve benim iyi bir gün geçirdiğimden emin olmak için daha çok endişelendin.
And there's not a day that goes by I don't think about him, so I understand how this must haunt you, knowing that your running away affected your dad the way it did and if you'd have just gone home, just gone home... your dad would probably still be alive right now.
Onu düşünmeden bir günüm bile geçmiyor, o yüzden bunun seni nasıl yiyip bitirdiğini anlayabiliyorum. evden kaçmanın babanın ölümüne neden olduğunu ve eğer eve dönseydin babanın şu an muhtemelen hayatta olacağını bilmen falan.
She went to the building for a meeting the other day, and she saw someone approach him that she thought might be a gang member.
Geçen gün bir toplantı için binaya gitti ve gördü. Biri ona yaklaşarak çete üyesi olabileceğini düşündüğünü düşünüyor.
The Senate, the judiciary, the Pentagon day care center, everything is being surveilled so that, this time, we don't miss anything.
Senato, adliye, Pentagon bakım evi. Artık her şey izleniyor bir şey kaçırmayalım diye.
That's two more than my wedding day.
Düğün günümdekinden iki fazla bu.
I got two kids- - I got a son and I got a daughter- - and I know... I know no matter what I do, how hard I try to raise them right, teach them the right things to do, at the end of the day, what they do, that I can't be responsible for their actions.
İki çocuğum var biri oğlan biri kız ve biliyorum ne yaparsan yap, onları nasıl iyi yetiştirmeye çalışırsan çalış, doğru olanı ne kadar öğretirsen öğret, sonuçta kendi kararlarını verecekler, onların eylemlerinden ben sorumlu olamam.
days 2668
daybreak 32
daylight 32
daya 50
dayana 20
days left 44
dayna 86
days ago 298
days remain 20
day off 18
daybreak 32
daylight 32
daya 50
dayana 20
days left 44
dayna 86
days ago 298
days remain 20
day off 18
days a year 35
days now 26
day two 29
days later 66
days a week 26
day out 85
day before yesterday 18
day in and day out 25
day one 66
day in 57
days now 26
day two 29
days later 66
days a week 26
day out 85
day before yesterday 18
day in and day out 25
day one 66
day in 57
day by day 66
day suspension 16
day basis 16
days and 46
day weekend 17
day after tomorrow 77
day and night 151
day three 20
day or night 97
day after day 123
day suspension 16
day basis 16
days and 46
day weekend 17
day after tomorrow 77
day and night 151
day three 20
day or night 97
day after day 123