English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ T ] / Two of' em

Two of' em traducir turco

302 traducción paralela
Boy, there's two of'em. Bad ones.
Evlat, bulacağımız şerefsizler iki kişi.
Now, tomorrow you put on your nicest derby and you go and call on your customers... and tell'em you've separated from your wife... because of her connection with those two terrible wretches.
Yarın en güzel melon şapkanı giyip tüm müşterilerini ziyaret edecek ve onlara karından ayrıldığını çünkü o iki serseriyle ilişkisi olduğunu söyleyeceksin.
Gentlemen... did you ever hear about the time in the Black Hawk War when I... butted two fellas'heads together... and busted both of'em?
Baylar... Black Hawk Savaşı zamanında geçen bir olayı hiç duydunuz mu? İki adamın kafalarını tokuşturup ikisini de patakladığım zamanı?
Bank robbers. Two of'em.
Banka soyguncuları. 2 kişiydiler.
- I'll give you two of'em.
- 2 tane verdim.
- But what? Well, sir, we can't find our outfit and we tried to drop'em off two other places. And they ain't but only eight of us to handle them.
- Komutanım, birliğimizi bulamıyoruz ve onları iki yere teslim etmeyi denedik yerleri yoktu, sekiz kişiyle onları kontrol ediyoruz.
Two of'em.
- İkisi de.
And two weeks later I saw'em strung out along the bottomlands. Dead of the Fever.
Evet, iki hafta içinde onların ateşlenip çoğunun düşüp öldüğünü gördüm.
Riling's over on the left of'em trees. The other two are closer to the corral.
Riling, ağaçların solunda diğer ikisi ağılın yanında.
- Yeah. I got two more of'em.
İki tanesini daha hakladım.
There's two of'em.
2 kişi yaklaşıyor.
- Did you get a bottle? - Yup, two of'em.
ikisi.
That's two of'em.
Onlardan ikisi.
Each of these young ladies here... has packed two boxed suppers... and the high bidder wins not only the delicious vittles... but also the privilege of eating " em... with the fair young maiden who prepared'em... with her own lily-white hands.
Buradaki her genç bayan iki tane akşam yemeği hazırladı ve en yüksek fiyatı veren sadece lezzetli ızgaraları değil onları beyaz elleriyle hazırlayan genç bayanlarla yemek yeme hakkını da kazanacak.
So I held her down while two of'em worked on her.
İkisi üzerinde çalışırken kızı ben tutuyordum.
The night herders. Two to each one of'em.
Gece bitiyor, hepsini götüreceğiz.
Two of em.
İki tanesi.
Let's see what we get with two of'em.
Bakalım ikisiyle neler yapacağız. Oynamaya devam et.
- I think there's two of'em.
- Sanırım iki tane var.
There are two kinds of kooks - the ones that race these wrecks and the ones that watch'em.
Hayatta iki tip sersem vardır. Bu döküntüleri yarıştıranlar ve o yarışı izleyenler.
- Make it two of'em.
- iki olsun.
- There's another two of'em out there.
- Bunlardan iki kişi dışarıdaymış.
Two of'em.
İki adet.
One or two of'em turn out to be something special.
Onlardan biri veya ikisi özel hale gelir.
From my point of view, Reg, when a woman gets to my age, you've two kids, you want to be settling'down wi'a nice house and somebody to come home to yer, and be lookin'after'em.
Benim düşünceme göre Reg, bir kadın benim yaşıma geldiğinde, hele de iki çocuğu varsa, iyi bir evde sakin bir yaşam sürmeyi, yaşamında birinin olmasını ve onlara bakmayı ister.
Bring the two chuck wagons up here and fill'em full of men and rifles.
- Buraya iki işe yaramaz araba getir ve içini tüfekli adamlarla doldur.
By God, you dropped two of'em, Brandt.
İkisini haklamışsın, Brandt.
Two of'em.
İki oğlumu da.
Now, I need two sacks of flour... a sack of beans, big bag of Arbuckles... and potatoes and onions, if they got'em.
Eğer ellerinde varsa iki çuval un, bir çuval fasulye, bir büyük Arbuckle, patates ve soğana ihtiyacım var.
Two sacks of flour, a sack of beans... a big bag of Arbuckles. Taters and onions, too, if they got'em.
İki çuval un, bir çuval fasulye bir büyük Arbuckle patates ve soğan.
Uh... You say you need two of'em?
İki tane demiştin dimi?
- Two of'em drive up in the Connie, right?
- Arabayı ikisi kullanıyodu dimi?
- Two of'em. - Big meeting today.
İkisi birlikte.
They showed a lot of kindness to their own wounded and would tote'em on their back, and two or three would carry'em, although they were weak themselves.
Yaralılarına nezaket gösterdiler ve onları sırtlarına aldılar. Bedensel olarak zayıf olmalarına karşın, ikisi ya da üçü birlikte taşıdılar.
They got two Pinkerton in KC and I do believe one of'em was the legendary Charlie Siringo.
Kansas Şehri'nde Pinkerton'u iki kişi koruyordu. ve eminim bunlardan biri efsane Charlie Siringo'dur.
- Two of'em or one?
- İki kişi mi bir mi?
There's two of'em.
İş çok. İki taneler.
- Two of'em running.
- İki tanesi kaçıyor.
Star destroyers, two of'em coming right at us.
Peşimizde iki tane yıldız destroyeri var.
You're lookin'at two of'em.
İki tanesine bakıyorsunuz.
Remember the night two of'em drove off the cliff in the fog?
İkisinin sis olduğu zaman uçurumdan aşağıya sürmelerini hatırlıyor musunuz?
You better give me two of'em.
İki tane ver.
- You even got two of'em.
- İki tane almışsınız.
You take two pieces of bread, jam'em together...
İki dilim ekmeğin arasına reçel koyarsınız...
Two of'em.
İki tane.
- It's only two of'em.
Sadece iki kişiler.
Most of'em have never seen a building taller than two storeys.
Bazıları iki katlı bir binadan daha yükseğini görmediler.
Only two ways of doin''em in.
Onların işini bitirmenin yalnızca iki yolu vardır.
I had the first two or three of them right where l wanted'em.
Onlardan ilk iki üçünü aldım tam da istediğim yere.
There were these two fraternity guys there, and Sarah looks at one of'em - Bob. She goes " He's cute.
Bu iki kolejli çocuk da oradaydı, ve Sarah onlardan birine baktı
Can I get two white wines, two beers, and one of'em lite?
İki şarap, iki bira alabilir miyiz bir tanesi light olsun.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]