English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ W ] / We know that

We know that traducir turco

29,856 traducción paralela
So we know that Figgis is in Coral Palms, but we don't know where he is, and we don't know how many guys he's got with him.
Figgis'in Coral Palms'da olduğunu biliyoruz ama tam yerini bilmiyoruz. Ayrıca kaç adamı olduğunu da bilmiyoruz.
We know that's not a baboon.
Bunun babun olmadığını biliyoruz.
Look, we know that they went out, they got sick, they came back, and they transformed.
Bakın, dışarı çıktıklarını, hastalandıklarını, geri döndüklerini hastalanıp, dönüşüm geçirdiklerini biliyoruz.
See, we know that you killed his father when you took over his cartel.
Onun kartelini ele geçirdiğinde babasını öldürdüğünü biliyoruz.
We know that your brother was writing a book.
Kardeşinin bir kitap yazdığını biliyoruz.
We know that you two flew into the country together a few months ago.
Siz ikiniz birlikte ülkeye uçtuğunuzu biliyoruz. birkaç ay önce.
- None that we know of.
- Bildiğimiz yok.
Well, that's good because I'm not an agent or a spook, and SVR did not ask me to find out whether or not you're compromised, which we both know you're not.
İsabet olmuş çünkü bir ajan ya da casus değilim. Ayrıca SVR de ifşa edilip edilmediğinizi öğrenmem için beni göndermedi çünkü öyle bir durumunuz yok.
- I know you do, Care Bear, but I'm gonna have to insist that we stay.
- Eve gitmek istediğini biliyorum Care Balım ama burada kalmamız konusunda ısrar edeceğim.
Now, just know that we all already know the answer to this.
Bilesin diye söylüyorum, bu sorunun cevabını hepimiz zaten biliyoruz.
I know school is your life, okay, and I respect that, you know that I do, but we're different people.
Jess... Okul senin hayatın biliyorum, tamam mı? Buna saygı duyuyorum, bunu biliyorsun ama biz farklı insanlarız.
We all know that travel in space wreaks havoc on the human body, putting our astronauts and our space program at constant risk.
Uzay yolculuğunun insan vücuduna büyük zarar verdiğini hepimiz biliyoruz. Bu da astronotlarımızı ve uzay programımızı büyük riske atıyor.
We don't know that yet and we don't know how dangerous it is.
Salgın olup olmadığını ve ne kadar tehlikeli olduğunu henüz bilmiyoruz.
You should also know that we're being recorded by security cameras.
Ayrıca şu anda güvenlik kameralarıyla... kayıt altına alındığımızı bilmelisiniz.
We know nothing, except that she just lied.
Az önce yalan söylemesinin dışında hiçbir şey bilmiyoruz.
We watched those movies enough to know that Darth Vader wasn't so black and white.
Darth Vader'ın siyah ya da beyaz olmadığını bilecek kadar o filmleri izledik.
Okay, well, let her know that if there's anything that we can do... She knows.
- Pekâlâ, ona de ki yapabileceğimiz bir şey varsa- -
Well, our concern is that we don't know if these spells are caused by your low blood pressure or something more serious.
Endişelendiğimiz şey bu baş dönmelerinizin düşük tansiyondan mı yoksa daha ciddi bir şeyden mi kaynaklandığı.
- Yeah, but we don't know when that's gonna be, and we need food and supplies.
Yiyecek ve malzeme almalıyız. Pekâlâ, ben su alayım.
- You said I could have it. - Well, we both know that's not true, but if it helps you get more of this story out, then, yes, you are welcome to it.
- İkimizde bunun doğru olmadığını biliyoruz ama daha fazla hikaye yazmana yardımcı olacaksa o zaman evet, alabilirsin.
You guys are telling each other that you're happy being this, when we all know that you would rather be this.
Siz birbirinize böyle mutlu olduğunuzu söylüyorsunuz ama hepimiz biliyoruz ki, böyle olmayı tercih edersiniz.
"Will you?" "No. No, we just wanted you to know that we could."
"Götürür müsünüz?" "Hayır, sadece yapabileceğimizi bilin istedik."
If we don't make it, please know that I hate you.
Eğer bunu yapmazsak, lütfen senden nefret ettiğimi bil.
So, always thought that, when my folks die, we get to do our own thing, you know?
Her zaman düşünürdüm, benimkiler ölünce, kendi geleneğimizi yapmamız gerekecek diye.
It's just nice to know that we really are a... a dynamic duo.
Ama ikimizin böyle olduğunu bilmek iyi geliyor. Ayrılmaz bir ikili.
I've known that since the day we met, and that is how I know he'll wake up.
Tanıştığımızdan günden beri tanıyorum, ve uyanacağını biliyorum.
You don't think we deserve to know that?
Bunu bilmeyi hak etmediğimizi mi düşünüyorsun?
We both know... That love was not what brought us together.
İkimiz de biliyoruz ki bizi bir araya getiren şey aşk değildi.
A time capsule we buried in the yard that no one else would know about.
Başkasının bilemeyeceği, bahçeye gömülü bir zaman kapsülü mesela.
Yeah, and then he's gonna wear his heart on his sleeve, and his little girlfriend here is gonna know that we're onto her.
Evet, sonra ortalıkta gözü yaşlı dolanıp duracak ve kız arkadaşı da peşinde olduğumuzu anlayacak.
There's something that you're hiding, and, you know, we're not going anywhere until you tell me what it is.
Bir şeyler saklıyorsun. Bana ne olduğunu söyleyene kadar hiçbir yere gitmiyoruz.
And, uh, I don't know... just hope that one day, we can, you know...
Ne bileyim belki bir gün...
That way, when we hear our singing wall fish, but we don't hear this... we'll know it's someone that needs to be terminated.
Bu şekilde balıkların öttüğünü duyduğumuzda ama bunları duymadığımızda birini ortadan kaldırmamız gerektiğini anlayacağız.
I want to do that as long as we can before, you know, I go away.
Ben gitmeden önce ne kadar yapabiliyorsak yapmak istiyorum.
You know, as a town, we're probably gonna have to accept the fact that we'll never actually find out who did this, but...
Kasaba olarak muhtemelen bunu kimin yaptığını asla öğrenemeyeceğimiz gerçeğini kabul etmek zorundayız.
Can we just hire one of those services that comes in and, you know, packs everything for you?
Dinle, um... Şu evden eve nakliyat firmalarından birini mi arasak?
You know, we-we... we met on that bus, actually.
Biz aslında otobüste tanıştık annesiyle.
I know that your private beach launch last Christmas was successful, but when we scaled it up to a much larger rocket, we found some instability issues.
Geçen Noel'de başarılı olan özel plaj fırlatışınızı biliyorum ama bunu çok daha büyük bir rokete uyarladığımızda bazı kararsızlık sorunları bulduk.
And we both know that Cabe didn't authorize you to do anything.
Ve ikimiz de biliyoruz ki Cabe sana hiçbir şey için yetki vermedi.
Now based on what we know about The Coroner, it's safe to assume that almost every personal detail about her life is false.
Koroner hakkında bildiklerime göre hayatı hakkında bildiğimiz her şeyin yanlış olduğunu düşünebiliriz.
The only detail we know to be true is that she's a doctor.
Bildiğimiz tek doğru detay kadının doktor olduğu.
Because I know we usually wear Kevin's colors, but now that Randall's playing for another school...
Genelde Kevin'in reklerini giyiyoruz ama şimdi, Randall da rakip okul için oynuyor.
We both know that never works with these guys.
Bunların üzerinde işe yaramayacağını ikimiz de biliyoruz.
We both know that fire didn't start itself.
İkimiz de biliyoruz, yangın kendiliğinden başlamadı.
We were gonna hold off, you know, so that you all could enjoy yourselves tonight.
Gecenin tadını çıkarın diye bekleyecektik.
Look, I wanted you to know that Donna and I, we have talked...
Bak, bilmeni istedim, Donna ve ben konuştuk...
We also know that you spent the better part of the last decade trying to destroy her career.
Son on senenin büyük bir kısmını kadının kariyerini bitirmek için harcadığını da biliyoruz.
Hey, you know, well, you have a good think about that,'cause we've really got the time.
Sen oturup iyice düşün. Çok zamanımız var ya!
I know how we can get that tape back.
Kaseti nasıl geri alabileceğimizi biliyorum.
We tried calling her that when we were younger, but she's never really been the mom type, you know?
Ufakken öyle demeyi denedik ama "anne" yi pek sevmedi.
You know that if we're honest with each other, we can just work this stuff out.
Eğer birbirimize karşı dürüst olursak bu tür şeylerin üstesinden gelebiliriz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]