We know the truth traducir turco
629 traducción paralela
Thank heaven we know the truth.
Tanrıya şükür gerçeği öğrendik.
These new boys we're getting they may look like Marines and talk like Marines but we know the truth.
Bu yeni gelen çocuklar askere benzeyebilirler ve asker gibi konuşabilirler ama biz gerçeği biliyoruz.
By not being selfish, may we know the truth. "
"Bencil olmazsak gerçeğe ulaşabiliriz"
We know it isn't the truth, you tell her yourself... that's all she's waiting for.
Biliyoruz ki doğru değil, duymayı istediği şeyleri ona kendin söyle.
Well, to tell you the truth, Jesse, we don't exactly know if we like this idea or not.
Doğrusu, Jesse, bunu istiyor muyuz, bilmiyoruz.
The truth is that we truly appreciate folks like you, who know to bring such complaints directly to our attention.
Doğrusunu isterseniz sizin gibi sersemlerin... bu tür şikayetlerle doğrudan bize gelmesini büyük takdirle karşılıyoruz.
And we want the whole world to know the truth... of his persecution, torture and death.
Ve bizde tüm dünya tarafından onun çektiği işkencelerin, eziyetin ve ölümünün bilinmesini istiyoruz.
First, I want this school to teach the truth, as far as we know it.
İlki, bu okulun bildiğimiz kadarıyla gerçekleri öğretmesi.
We think we know the full truth, but in reality we don't know a thing.
Bize göre bütün gerçekleri biliyoruz ama gerçekte hiçbir şey bilmiyoruz.
The truth is we're both curious about Susan and we won't be happy until we know some of the answers.
İşin aslı, ikimiz de Susan hakkında meraklıyız ve bazı cevaplar almadan mutlu olmayacağız.
We don't even know if she's telling the truth.
Kızın doğru söylediğini bile bilmiyoruz.
Besides, we don't know if that Indian's telling the truth.
Ayrıca, o Kızılderili'nin doğru söyleyip söylemediğinden de emin değiliz.
To tell the truth, Al... there's a whole lot about the guy we don't know to begin with.
Adamın pek çok mekanı var. Nerden başlayacağımızı bilmiyoruz.
We now know the truth.
Şimdi gerçeği biliyoruz.
You and I are so used to lying that we seldom know when we are telling the truth.
İkimiz de, söylediğimiz yalanlara göre.. ... nadiren doğruyu söylediğimizi biliyoruz.
We'll soon know the truth.
Gerçeği yakında öğreniriz.
When one is a little mature, then one doesn't think so much about success as about the game that science is, since we know that neither astronomy, not physics, just like the other sciences, does not give absolute knowledge, only, in a certain form, bring us closer to understanding, and, of course, no one thinks any more that an equation can catches the truth by the tail, any truth that is absolute.
Biraz olsun pişen biri, sonrasında bilim oyunu konusundaki başarısını pek düşünmüyor, ne astronominin ne de fiziğin diğer bilimler gibi mutlak bilgiye ulaşamadığını bildiğimizden bu yana sadece anlamamız için belli bir formda karşımıza getiriyor, elbette ki kimse denklemi ucundan tutup da gerçeğe, mutlak olan gerçeğe ulaşabileceğini artık düşünmüyor.
It will get worse ;... when we shall know the truth about the duchess.
kötü olacak ;... Düşes hakkındaki gerçeği biliyoruz.
We weren't quite ready for you, if you want to know the truth.
Doğrusunu söylemek gerekirse senin için pek hazırlanamadık.
Well, if you want to know the truth... we had no choice but to come to Mortville.
Bak, gerçeği duymak istersen... Bizim Ölüşehir'e gelmekten başka şansımız kalmamıştı.
Don't worry, we'll soon know the truth.
endişelenme, yakında gerçeği öğreneceğiz.
Which is exactly why we have to let the public know the truth.
Bu yüzden herkesin bu gerçeği bilmesini istiyoruz.
We have a right to know the truth.
Gerçeği öğrenme hakkımız var.
No, I haven't forgotten, they're lies we teach children and they stick with them, even if they know it isn't the truth.
Yok, unutmadım, çocuklara öğrettiğimiz ve doğru olmadığını bilseler de sıkı sıkı sarılacakları yalanlar bunlar.
You know I could lay a big line on you and we could do a lot of role-playing, but the simple truth is that I find you very interesting.
Ben sana repliklerle konusabilirim. Beraber roller oynayabiliriz ama gerçek su ki, ilgimi çekiyorsun.
I'm telling you something we both know to be the truth.
İkimizin de doğru olduğunu bildiğimiz şeyleri söylüyorum
The truth is we don't know!
Doğru olan şu ki bilmiyoruz.
The truth is we still don't know what they are or where they come from.
Gerçek olan şu ki ; hala tam olarak ne olduklarını bilmiyoruz... ya da nerden geldiklerini.
To tell you the truth, we don't really know anything.
Açıkçası, pek bir şey bilmiyoruz.
Well, now we know David's telling the truth.
- Pekala, David'in bize doğru söylediğini biliyoruz şimdi.
" We know that a human being tells lies his entire life, and only before death begins to tell the truth.
" İnsanların hayatı boyunca yalan söylediklerini biliyorum, sadece ölmeden önce doğruları söylemeye başlarlar.
Not we will know the truth until that he / she comes to see us.
Gelip bizi görene kadar bunu bilemeyiz.
You want to know the truth? We were scared to hell.
Doğrusunu söylemek gerekirse korkudan ölecektik.
The truth is, we don't know... yet.
Gerçek şu ki, bilmiyoruz... henüz.
We told so many lies, it's hard to know what the truth is.
Herkes yalan söylerken doğruyu bulmak zor oluyor.
But as we get older we know this isn't true. Individual human beings have to create justice, and this is not easy because the truth often poses a threat to power and one often has to fight power at great risk to themselves.
İki ay boyunca FBl tarafından içeri tıkıldıktan sonra... sınır dışı edilme korkusuyla... muhtemelen kadının sinirleri bozulmuştu.
The sad thing is, we may never know the real truth.
Asıl üzücü olan ise, belki de gerçeği hiç öğrenemeyeceğiz.
The truth is we don't know where we are.
Doğrusu nerede olduğumuzu bilmiyoruz.
Well, we just wanted to let you know that there are those of us out there who know the truth.
Sadece gerçekleri bilen bizim gibi insanlar olduğunu da bilmenizi istedik.
We don't know the truth either
İkisinin başına da ne geldiği hakkında hiçbir fikrimiz yok.
You don't know that we're telling the truth.
Doğruyu söylediğimizi bilemezsin.
You do, and we'll know he's telling the truth.
Bunu yaparsan hepimiz gerçegi söyledigini anlariz.
We need to know - again, tell the truth - where'd you get the gat?
Söyler misin? Dürüst olacaksın ama. Silahı nereden buldun?
But then we both know that you must be telling the truth because you're such a slave to your ethics that even the slightest transgression would cause your nose to bleed.
Zaten ikimiz de biliyoruz ki doğruyu söylemek zorundasın çünkü ahlâki değerlerini ufacık bir konuda bile hiçe saydığında burnun kanıyor.
We know you're not telling the truth.
Bize doğruları söylemediğinizi biliyoruz.
We know they're not telling us the truth.
Bize gerçekleri söylemediklerini biliyoruz.
We didn't know the truth.
Gerçeği bilmiyorduk.
So until that day we have a duty under God to seek the truth not with our minds where fear and hate turn commonality into prejudice but with our hearts but we don't know better.
Bu yüzden, o güne kadar... Tanrı'nın huzurunda, gerçeği... korku ve nefretin ön yargılara dönüştüğü... beyinlerimizle değil... ama kalplerimizle... aramak gibi bir yükümlülüğümüz var.
So now we know the truth.
Tecavüzcüler, hırsızlar, bir pabuç yüzünden genç bir kızı vuran yeniyetmeler, dolandırıcılar, pezevenkler, Central Park'ta dolanıp yedi yaşındaki çocukları kandırmaları için sokağa salınmaları gerektiğini düşünen deliler...
That is why they nearly defeated us in the war, you know because they are closer to the truth than we are.
Savaştayken bizi mahvetmelerinin sebebi de buydu. Onlar gerçeğe bizden daha yakınlar.
So now that we both know the truth what are you gonna do about it?
Evet artık ikimiz de gerçeği bildiğimize göre bu konuda ne yapacaksın?
we know each other 82
we know 1044
we know who you are 106
we know everything 61
we know what you did 16
we know nothing 36
we know it 28
we know what to do 16
we know what happened 27
we know you're in there 52
we know 1044
we know who you are 106
we know everything 61
we know what you did 16
we know nothing 36
we know it 28
we know what to do 16
we know what happened 27
we know you're in there 52