English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ Y ] / You shouldn't have

You shouldn't have traducir turco

6,505 traducción paralela
Mother, you shouldn't have to apologize for this.
Anne, böyle bir şey için özür dilemene gerek yok.
If they are watching... - You shouldn't have come here. - Benoit was a good man.
Eğer izliyorlarsa buraya gelmemeliydin.
You shouldn't have lied now, you shouldn't have lied...
Şimdi yalan söylememeliydin Hiç yalan söylememeliydin
You shouldn't have lied now, you shouldn't have lied.
Şimdi yalan söylememeliydin Hiç yalan söylememeliydin
You shouldn't have come to my office, mister Mitchell.
Ofisime gelmemeliydiniz Bay Mitchell.
I shouldn't have called you. And I shouldn't have started following you.
Seni aramamalıydım ve takip etmemeliydim.
You think we shouldn't have let them go down there unescorted?
Yanlarında asker olmadan onları aşağı göndermese miydik sence?
- You shouldn't have done that.
- Bunu yapmamalıydın.
I mean, I shouldn't have judged you for having awful friends.
Yani korkunç arkadaşların olduğu için sana önyargılı davranmamalıydım.
So confident. Maybe you shouldn't have made me immortal.
Beni ölümsüz yapmamalıydın belki de.
I told you we shouldn't have done that.
Bak, yapmayalım demiştim.
Who shouldn't you have told that?
Kime bahsetmemeliydin?
You shouldn't have brought me back.
Beni buraya geri getirmemeliydin.
It's probably your father cooking up something you shouldn't have.
Baban pişirmemen gereken şeyler pişirdiği içindir.
You said that they built something they shouldn't have.
İnşa etmemeleri gereken bir şey inşa ettiklerini söyledin.
Was it because you built that something that you shouldn't have?
İnşa etmemen gereken bir şeyi inşa ettiğin için mi oldu?
Well, you shouldn't have killed it for spite.
Onu nispet yapmak için bitirmemelisin.
You shouldn't have sex! Why?
- Onunla sevişmemelisin.
You shouldn't have come here.
Bana yetecek kadar.
You shouldn't have lied to me.
Buraya gelmemeliydin. Bana yalan söylememeliydin.
You shouldn't have seen that.
Bunu görmemelisin.
But you shouldn't have punished them for what I did.
Ama benim yaptığım şey için onları cezalandırmamalısın.
You shouldn't have too much regrets, Lund wouldn't have taken a woman onboard anyway.
Bu kadar üzülüp ağlamana gerek yok. Lund gemiye bir kadın almazdı zaten.
You shouldn't have left your maps on that table!
Haritalarını masanın üzerinde bırakmamalısın!
- No, I shouldn't have reached for you.
- Hayır, sana uzanmamalıydım.
You shouldn't have done this.
Bunu almak zorunda değildin.
You shouldn't have drunk like that.
O kadar çok içmemelisin.
You shouldn't have done that.
Böyle yapmamalıydın.
Hey, you shouldn't have stormed out like that.
Hey, bu kadar kızgın bir tepki vermen gerekmiyordu.
I might have said something I shouldn't, you know, I can't remember now.
Söylememem gereken bir şeyleri söylemiş olabilirim ama şu anda hatırlamıyorum.
- You shouldn't have.
- Yapmamalıydın.
Then shouldn't you have become a firefighter or something, overcome your trauma that way?
Travmanın üstesinden gelmek için itfaiyeci falan olman gerekmiyor muydu?
Oh no. You shouldn't have.
Ah hayır, yapmamalıydın.
You shouldn't have saved me.
Beni kurtarmamalıydın.
- Well, you shouldn't have!
- Karıştırmaman gerekirdi!
You shouldn't have shot those Mexicans.
O Meksikalıları vurmaman gerekirdi.
You shouldn't have shot that drifter back in Bright Hope and got my wife involved.
Bright Hope'da o gezgini vurmayacak ve karımı işe dahil etmeyecektiniz.
You shouldn't have never have come back.
Asla geri dönmemeliydin.
I mean, not that it's a bad thing, but shouldn't he have fangs and that pasty skin you guys have?
Kötü bir şey olduğundan değil, ama vampir dişleri ve sizinki gibi solgun bir cildi olması gerekmez mi?
You shouldn't have brought them.
- Onları getirmemeliydin.
You shouldn't have come.
Gelmemeliydin.
I shouldn't have told you to pretend to be dead.
Sana ölü taklidi yap dememeliydin.
Why did you have milk when you know you shouldn't?
Süt içmemen gerektiğini bildiğin hâlde neden içtin?
Look, Teddy, you were upset, and I shouldn't have brushed it off, I'm so sorry.
Bak, Teddy, canın sıkkındı ve üstüne gitmemeliydim. Özür dilerim.
Maybe you shouldn't have worn heels in the woods.
Ormanda topuklu giymesen daha iyi olurdu belki.
I shouldn't have yelled at you, okay?
Sana bağırmam yanlıştı, tamam mı?
You shouldn't have done that, Emily.
- Öyle bir şey yapmamalıydın Emily.
Oh, you shouldn't have.
Hiç zahmet etmeseydin.
- You shouldn't have come here.
- Buraya gelmemeliydin.
You shouldn't have.
Hiç gerek yoktu.
Then you shouldn't have tried to tame me.
- Beni evcilleştirmeye çalışmasaydın o zaman.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]