Ayıp sana traducir inglés
165 traducción paralela
Ayıp sana Alexander Petrovich.
It's a shame, Alexander Petrovich.
- Ayıp sana.
- Oh, for shame.
Ayıp sana!
! Shame on you!
Ayıp sana.
Shame on you.
Ayıp sana.
You should be sorry.
Ayıp sana, Ruby! O kuduz herif için evin içinde dört dönüyorsun.
Shame on you, Ruby, mooning around the house after that mad dog of a man.
Ayıp sana, seni yaşlı aptal.
Shame on you, you old fool.
Ayıp sana!
Too bad!
Ayıp sana, Giacobbe, utanmalısın kendinden!
Shame on you, Giacobbe, shame on you!
Ayıp sana!
Shame on you!
Ayıp sana!
It's not fair, Shourik.
Ayıp sana, ihtiyar!
Shame on you, dirty old man.
Ayıp sana.
- Granny!
- Ayıp sana.
- Shame on you.
Ayıp sana be.
Shame on you.
Ayıp sana!
It's a disgrace!
Ayıp sana, genç adam! Durun bir dakika.
Shame on you, young man!
- Ayıp sana McNulty.
- Shame on you, McNulty.
Ayıp sana. Anneni öldüreceksin.
Shame on you, You're killing your mother,
Beni bir kere kandırırsan ayıp sana ikince kere kandırırsan ayıp bana.
Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me.
Bu atı kölen yaptığın için ayıp sana!
Shame on you, making this horse your slave.
Maalesef sana çok ayıp oldu.
I'm afraid this is terribly rude of me.
... oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ; ve yine beklerken... bir daha gelmeyecek birini... artık bizi ayıramayacak birini... seni benden koparan.
... sculptured portals, ranks of doors, galleries... transverse corridors leading to deserted salons... encrusted with the ornamentation of another age... silent rooms, where footsteps are absorbed... by carpets so heavy, so thick... that one hears no step... as if the very ear were far away... far away from this numb, barren decor... far from this elaborate frieze beneath the cornice... with its branches and garlands... like dead leaves... as if the floor were still sand and gravel, or stone slabs... over which I advanced once again... as though to meet you... between richly panelled walls... stucco, moldings, paintings... framed prints amidst which I advanced... among which I found myself already... waiting for you... very far from the setting I stand in now... before you, waiting again... for one who will not come again... who will no longer keep us apart... tear you from me.
Ayıp sana.
Don't you feel ashamed?
Sana çok ayıp ettim, biliyorum ve istesem bile özür dilemek için biraz geç.
I know I've done you real wrong and even if I wanted it's kind of late for apologizing.
Ben, kendim, bu dosya çekmecesini gözden geçirdim ve dokuz ay önce yazılıp sana adreslenmiş Kane'den gelen bir mektubun kopyasını buldum.
I, myself, went through his file drawer and I found a duplicate of a letter from Kane addressed to you, written nine months ago.
- Ayıp sana.
Why, you haven't touched your fish.
Evet ya, resmi bırakıp sana vakit ayırmalıyım.
And, uh, maybe I sh- - Yeah, and I should stop- - stop painting and just be a nice person for you.
Ayıp sana, Sherman!
Shame on you, Sherman!
Sana bir ayıraç yapıp, Hıristiyanlıkla ilgili kitabın arasına koydum.
I made you a bookmarker and put it in that book on Christmas.
Sana ayıp oldu.
This is hardly appropriate.
Sana da ayıp oldu.
- No problem.
Savaşçı sınıfımızı sana karşı harekete geçireceğimi sanıyorlardı ama sınıfımızın liderine karşı harekete geçme ihtimalim kanatlarımın çıkıp beni Ay'a uçurması ihtimalinden daha yüksek.
They were hoping I would organize our caste against you... but I could no sooner move against the leader of my caste... than I could grow wings and fly across the moon.
Şu boktan dünyada sana benden yakın kim var? - Ayıp oluyor!
Who else in this shitty world is as close to you as me?
Meryem, ayıp ediyorsun. Ne yaptım ben sana?
Meryem, you're being unfair, what have I done to you?
Seni hak etmek için ne yaptığımı hala bilmiyorum... ama her neyse bunu muhafaza etmek için elimden geleni yapacağım, ve ölüm bizi ayırana kadar, kendimi sana adayıp... arkanda duracağım.
I still don't know what I've done to deserve you... but whatever it is, I'll try to keep doing it, and I promise to stand by you, to honor you... till death do us part.
" Ay ışığım. Aşkınla yanıp tutuşan bedenim, sana ne kadar ciddi olduğumu ispat edemiyorsa seni oyaladığımı sanıyorsa yanılıyor.
" Moonlight, if my feverish body still hasn't convinced you of my sincere intentions,
Topraklama bacağını onların ayırıp ayırmadığını öğrenmede sana ihtiyacım war.
I need you to prove or disprove whether they were used to sever the grounding prong.
Annen sana bunu sormanın ayıp olduğunu söylemedi mi?
Didn't your mother tell you that's a rude question to ask?
Oh, J. P, geçen ay kredili olarak füze rampalarını sana kim verdi?
J.p., who gave you the rocket launchers last month on credit?
Beni bir kez aldatırsan, sana ayıp.
Fuck me once, shame on you.
Sana ayıp ettiğimin farkındayım, ama bu yıllar önceydi.
I know I did you wrong, but that was many years ago.
Sana ayı çalıp, yıldızları koparacağım.
I'll steal the Moon, I'll even pluck the stars...
Paranı alıp vücudunda iz bıraktıktan sonra... sana zaman bile ayırmazlar.
After they've taken your money and left you scarred... you're no longer worth their time.
Sana fazla yüklenmek istemiyorum, ama gerçekten, ciddi olarak, aşkına daha az zaman harcayıp çocuklarına daha fazla zaman ayırmalısın.
I don't wanna come down too hard on you, but I... Seriously, you gotta spend less time on your love life and more time watching the kids.
Ayıp sana.
Shame on you, Emily
Sana yakışır da babana ayıp olur.
It'd bring shame on your father.
Fısıldaşmanın ayıp olduğunu öğretmediler mi sana?
Nobody ever told you that is ugly whisper?
Sana iyisinden bir tane tutarız ama sen konuşmazsan ben bu anlaşmayı yırtıp küçük parçalara ayırırım.
We could get you an attorney, but if we did that before you tell me what I wanna know, I'll tear this agreement up into tiny pieces, and Dean will walk away with your baby the moment it's born.
Tıp sınavını tekrar alman için sana 4 ay süre veriyoruz.
We grant you four months to retake the medical board exam.
Delikanlı, sana yazdığım mektubu okutarak çok ayıp ettin!
You have done me much ungentleness to show the letter that I writ to you.
sana 1211
sana aşığım 57
sana ne 162
sana ihtiyacım var 442
sanatçı 27
sana bir şey sorabilir miyim 124
sana söz veriyorum 235
sana birşey sorabilir miyim 28
sana da 296
sana da merhaba 35
sana aşığım 57
sana ne 162
sana ihtiyacım var 442
sanatçı 27
sana bir şey sorabilir miyim 124
sana söz veriyorum 235
sana birşey sorabilir miyim 28
sana da 296
sana da merhaba 35
sana bir şey göstereceğim 128
sana güveniyorum 285
sana inanmıyorum 372
sana ne oldu böyle 91
sana inanıyorum 323
sana söylüyorum 711
sanat 96
sana diyorum 139
sana da iyi şanslar 18
sana bir şey söylemek istiyorum 85
sana güveniyorum 285
sana inanmıyorum 372
sana ne oldu böyle 91
sana inanıyorum 323
sana söylüyorum 711
sanat 96
sana diyorum 139
sana da iyi şanslar 18
sana bir şey söylemek istiyorum 85