English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → inglés / [ G ] / Gaze

Gaze traducir inglés

1,119 traducción paralela
Biriyle konuşurken, konuştuğu kişi gözlerini bakışlarından asla kaçıramazdı.
One could never return his gaze in conversation.
Derinlere dalıp gidiyor tanrı bilir, ne düşünüyor.
His gaze is turned inward... seeing God knows what.
Gideceği gün sadece bir grup komşu toplanmış,... oğluna veda eden kâhyaya gözlerini dikmişlerdi.
On the day of his departure, only a group of neighbors had assembled to gaze at the steward taking leave of his son.
Seni bir kral olarak sevdim... bazen de bir koca olarak. Ama uzun süre güneşe bakamazsın.
I loved you as king sometimes as husband but one cannot gaze too long at the sun.
Quarelle, Mario'nun bakışları karşısında dona kaldı.
Querelle was frozen by Mario's gaze.
Mario'nun bakış ve tavırları buz gibiydi.
Mario's gaze and stance were glacial.
Madam Lysiane karşısında Querelle'i görünce... bakışları sadece O'na doğru uçtu.
When Madame Lysiane found herself before Querelle... her gaze went to his fly in spite of herself.
Ölümlüler bakakalır o, göklerini aydınlatırken
Mere mortals just gaze as she lights up their sky.
# Bir çift göz # görüyorum ona sürekli bir şekilde bakan, # nereye giderse gitsin bir köle gibi onu sürekli takp eden.
A pair of eyes See the way they gaze at her Like slaves they follow everywhere she goes
Sayıları çok az, asla yeterli değil ama bu dünyaya, en geniş ufka odaklanmış olarak gelen adamlar var.
There are never many, never enough of them, but there are men born into the world... with a gaze fixed on the widest possible horizon.
Değerli doktorun dikkatli bakışları altındayken.. Oyuna olan dikkatim biraz dağıldı.
Under the attentive gaze of a distinguished doctor I lost some of my concentration on the game itself.
Halkın beni dikizlemesine karşı hastalıklı bir korkum vardır.
I have a morbid fear of the public gaze.
Bakışları Ne ciddi ve korkutucu!
With grave and fearsome gaze They come!
# Gözümü ayırmadan bakabilsem...
If I could gaze
# Sabit bakışlarının altında...
I fell beneath your gaze
# Gözümü ayırmadan bakabilsem, gözlerinin içine sonsuza dek.
If I could gaze in your eyes evermore
Uykusuz geceler, yalnız saatlerde o müthiş ela gözlerine bir kez daha bakabilmek icin dualar ettim.
Sleepless nights, lonely hours, hoping, praying that once more I would gaze into your ravishing brown eyes.
Biz üç kralın gözünün önünde duran bu güzel Melek'i hangi rüzgâr attı buraya?
Who brought this glorious Angel? That we three kings may gaze upon?
Mendili indirdiğimde Bayan Rucastle, bana somurtkan ve kızgın bir şekilde bakıyordu.
I lowered my handkerchief and glanced at Mrs. Rucastle, to find her eyes fixed upon me in a most searching gaze.
Ve defne yapraklarıyla bezenmiş o genç başının çevresine... toplanan mecalsiz ölüler... görecekler saçlarındaki... küçük... çelengi. "
And round that early laurelled head... will flock to gaze the strengthless dead... and find unwithered on its curls... a garland... briefer than a girl's. "
Gözlerini Baba Rama Nana'nın yüzüne dik.
Gaze upon the face of Baba Rama Nana.
Ve bakışların... gözlerimi kılıç gibi... deliyor gözlerimi kılıç gibi... deliyor...
And your gaze... pierces my eyes... like a sword pierces my eyes... like a sword...
Ve bakışların...
And your gaze...
Nehrin güçlü akımlarında gücü azalan bir tekne gibi..... sadece kendi hareketiyle bir gözlemci tarafından incelenebilir.
Exactly like a boat descending a river's strong currents doesn't derive... the necessity of its own movement from the gaze of the observer who's contemplating it.
Gerek yok. Bir adamın bakışı rüzgara benzemez.
A man's gaze isn't wind.
Hıristiyan alemindeki iyi insanlar bakışlarını bu kutsal duvarlara yöneltmiş şu tartışmalı konuya bulacağımız cevabı merakla bekliyor :
Good people throughout Christendom are directing their gaze at these venerable walls anxiously awaiting our answer
Ve sonra, herkes dışarıya çıkıp, ilk yıldızın çıkmasını bekler.
And then, everyone would go outside, to gaze at the first star.
Hindistan'da bakışlarının sertliğiyle bir treni durdurdu.
He stopped a train in India with the fierceness of his gaze.
Bu adam Hindistan'da, bakışlarının sertliğiyle bir treni durdurdu.
This man right here stopped a train in India with the fierceness of his gaze.
Bu Afgan Hindistan'da, bakışlarının sertliğiyle bir treni durdurdu.
This Afghan stopped a train in India with the fierceness of his gaze.
Bu adam Hindistan'da, bakışlarının sertliğiyle bir treni durdurdu. Pakistan'da bir kaç boğayı tek parmağıyla kaldırdı.
This man here stopped a train in India just by the fierceness of his gaze, and in Pakistan he lifted a couple of bulls with just one finger.
Bu adam Hindistan'da, bakışlarının sertliğiyle bir treni durdurdu.
This very man stopped a train in India with the fierceness of his gaze.
Bir dakika in de sanatın mükemmelliğini gör, disklerin anatomisi, pelvis rotasyonu.
Step down for a minute... and gaze upon perfection, craftsmanship. Disk drive, pelvic roll -
Bu halka bakışındaki kötülüğü uzak tutar ve yaşamanı sağlar.
This ring will force out the evil in his gaze that is death, and let in the power of life.
Öğle yemeğinde, seni bana bakarken yakaladım.
At luncheon, you couldn't tear your gaze from mine.
Kristal kalbin Bakışın Gülüşün
Crystal your heart... your gaze... your smile...
Çocukken ateşe bakmaktan hoşlanır mıydınız?
Did you like to gaze into the fire as a child?
Kim cüret edecek bakışını çevirip... gözünü dikmeye senin nurlu ismine?
Who shall dare lift up his eyes and gaze upon the radiance of thy name?
Her gün, adanmışçasına, putuna ibadetini yaptı, ve onun bakışları altında kendini eğitti.
Each day devotedly he worshipped his idol, and trained himself under its gaze.
Bir milyon civarında turistin gelip dünyanın kapalı alanda hizmet veren tek dönme dolabına binmek dünyanın en büyük araba motoruna bakmak ve Amerikan rüyasının sponsorlarıyla tanışmak isteyeceğini düşündüler.
They predicted a million tourists would come... to ride the world's only indoor Ferris wheel... to gaze at the world's largest car engine... and to meet the official sponsors of the American dream.
Bu bakışlar Peter'ı büyülemişti.
He was bewitched by that gaze.
" Bakışı, demir parmaklıklardan bakmaktan öyle yorgun düştü ki, artık daha fazla bakamıyor.
" His gaze, from staring through the bars, has grown so weary that it can take in nothing more.
"Gözlerim hiç böyle sarhoş olmamıştı..." "... bakışlarım... "
Never more, never more will my captivated eyes... that gaze...
Haritaya göre Ali Baba'nın mağarası tam burada olmalı. Kötü Adam Dağı'nın baktığı yerin altında.
According to the map, the cave of Collie Baba should be right here, under the gaze of Mount Badude.
Dönen mükemmel bakışıyla
By the perfect turning gaze
Son bir defa, senin ya \'feayan zerafetine...
For the last time, my gaze contemplates...
Bakışları bir heykeli andırıyor.
Her gaze is that of a statue...
kıyıya bağlı yelkenlinin arkasından kaptan edasıyla bizi selamladığında ondan şüphelendiğimiz için yeterince aptal durumuna düşmüştük
And those of us foolish enough to doubt her were soon rebuked by the sight of a skiff moored in the shallows and by the stern gaze of its captain when she greeted us within.
Sevgili Watson, Bir insan gözleri açık bir şekilde uçuruma doğru yürüyebilir, çünkü ayın ihtişamına kapılmıştır.
My dear Watson, a person may walk over the edge of the cliff because they've been invited to gaze at the moon.
Bu nedenle yüzüm...
"To gaze on thee This makes my face..."
Ona bir saray hazırla!
Prepare him a palace! Let all the city gaze upon him!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]