Sã traducir inglés
100 traducción paralela
Sureté'deki Müfettiş Raoul Daubert.
Well, he's Inspector Raoul Daubert of the Sà " retà ©.
Ben Sureté'den Müfettiş Daubert.
This is Inspector Daubert, of the Sà " retà ©.
Buraya iş için geldim.
I'm here on business from the Sà " retà ©.
Matmazelin Sureté ile ne işi olabilir ki?
What business could mademoiselle have with the Sà " retà ©?
Sureté'in bir müfettişi olarak açıkça konuşmak gerekirse, açık olan şeylerin bile kanıtlanması gerekir.
Speaking purely as an inspector of the Sà " retà ©, I'm afraid that even the obvious often needs confirmation.
Sureté'de etkili biriyim.
I have inï ¬ ‚ uence at the Sà " retà ©.
Soyunma odasındaki koruma ve sahneye çıkmasına eşlik edecek görevli ona kendini önemli biri gibi hissettiriyor.
What with your matron from the Sà " retà © in her dressing room and that sphinx-like fellow of yours waiting to escort her to the stage, she feels quite important.
Süre yarın doluyor.
The deadline is mâine. sã to submit their applications.
- Tamam mı? - Evet, yeniden alıyoruz.
- Da, sã reluãm.
Amaç, kendi toplarını masanın üzerinde tutarken, diğerlerini düşürebilmek.
Ideea e cã trebuie sã îti pãstrezi bilele tale pe masã si sã le dai afarã pe toate ale adversarului.
- Bunu yeniden söylememi ister misin?
- Vrei sã precizez asta?
- Evet, yeniden alalım.
- Da, sã reluãm.
Arkadaşlarımız gelip eve dönmemize yardım ederlerdi.
Au apãrut câtiva prieteni si ne-au ajutat sã terminãm frumos...
Yani, bir merhaba demek için uğrayan dostlarınız değillerdi.
Nu erau doar prieteni care au venit sã vã salute.
Ne dediğimi anlıyor musun?
Întelegi ce vreau sã spun?
Bunun bir konserden fazlası olmasını istedik.
Vroiam sã fie mai mult decât un concert.
Bu olayı bir kutlama gibi düşündük.
Vroiam sã fie o sãrbãtoare.
Çalmak için oraya gittik.
Am ajuns acolo sã cântãm...
Orada sinirlenebileceğimiz kadar insan bile yoktu.
Dar nu erau suficient de multi oameni în acel loc pentru a avea de ce sã se batã!
Onunla başlamak istiyoruz.
Am dori sã începem cu el. "The Hawk"!
Ben ne yapıyorum? "
Ce trebuie sã fac? "
O da bana : "Fazla para kazanmazsın ama Sinatra'dan daha ünlü olursun." dedi.
A spus : "N-o sã câstigi cine stie ce, dar vei avea mai multe femei ca Sinatra."
Süpermarkete giderdik. Aramızdan bir kaç kişi biraz ekmek alırdı. Çünkü ekmek alabileceğiniz en ucuz şeydi.
Am mers la supermarket si câtiva dintre noi au vrut sã cumpere pâine pentru cã era cel mai ieftin lucru pe care-l puteai cumpãra.
Çıkma zamanı gelince, elinde ekmek olan kasaya giderdi ve biz de : " Seninle arabada buluşuruz.
Când trebuia sã plecãm, tipul cu pâinea trebuia sã treacã pe la casã si îi spuneam : " Ne întâlnim în masinã.
Sonra halk hac yolculuğuna çıkar
"Atunci oamenii doresc sã-si urmeze cãrarea"
Bu adamı da bildiğinize eminim.
Pot sã parlez cã-l cunoasteti!
Başlamadan önce, bu gece bu insanlarla aynı sahneyi paylaşmanın hayatımda yaşadığım en büyük zevklerden biri olduğunu söylemek istiyorum.
Dupã cum spuneam, înainte de a începe, as dori sã spun cã e o mare onoare faptul cã mã aflu pe aceastã scenã alãturi de acesti oameni, în seara asta.
Yani, 16 yılımız yollarda geçmişti.
Vreau sã zic, 16 ani pe drumuri...
Sayılar insanı korkutmaya başlıyor.
Numãrul începe sã-ti dea fiori...
Sonra kendimize The Honkies ismini vermeye çalıştık.
Am încercat sã ne spunem si "The Honkies" ( "Huliganii" ).
Biz de kendimize sadece The Band adını vermeye karar verdik.
Asa cã am decis sã ne spunem pur si simplu "The Band" ( "Formatia" ).
Ona aşık olmadan önce oraya yaklaşıp iki ya da üç kez gitmeniz gerekir.
Trebuie sã mergi de vreo douã-trei ori acolo înainte sã te poti îndrãgosti de el.
Otele yerleşip de dışarı çıktığınızda şöyle düşünüyordunuz : "Yeniden New York'ta olmak harika bir şey."
Am iesit din hotel, dupã ce ne-am lãsat bagajele, si ne ziceam : "Oh, e minunat sã fii din nou în New York".
Oraya alışmak için birkaç kez dışarı çıkmamız gerekti.
Asa cã a trebuit sã-i facem mai multe vizite pentru a ne afla în interiorul lui.
Sonunda da ona aşık olursunuz.
În final, ajungi sã te îndrãgostesti exact de el.
The Band adı altında çalışmaya başladığınız zaman halkın ilgisinden kaçtınız.
Când ati început sã cântati ca "The Band", vã fereati de publicitate.
Bu bizim Woodstock'ta sevdiğimiz yaşam tarzımızın bir parçasıydı.
Asta fãcea doar parte dintr-un stil de viatã pe care am învãtat sã-l iubim la Woodstock.
Sevmek zorundaydık. Odun kırabilmemiz ya da çekici baş parmağımıza vurabilmemiz gerekiyordu.
A ajuns sã ne placã faptul cã putem tãia lemne sau ne puteam da peste degete cu ciocanul.
Şu ana dek bunu sormak istemedim. Ama artık soracağım.
Existã ceva ce am evitat sã abordez pânã acum, însã o voi face acum.
Sanırım yola çıkma nedenimiz de buydu.
Acesta trebuie sã fi fost motivul pentru care, probabil, ne aflam mereu pe drumuri.
Bu konuda fazla konuşmaman gerektiğini sanıyordum.
Credeam cã nu trebuie sã vorbim mult de asta.
- Bu tür konulardan uzak durmamız gerekiyor. Başka konulara girmemiz gerekmiyor muydu? Ben öyle sanıyordum.
- Bãnuiesc cã ar fi trebuit... sã nu facem astfel de lucruri si sã ne ocupãm cu altceva.
En başından beri, yani, birlikte çalmaya başladığımızdan beri sanırım hepimiz bir parça daha büyüdük. Tabii, kadınlar da öyle.
Încã de la debut, de când am început sã cântãm împreunã, toti ne-am maturizat putin, la fel si cu femeile.
Sadece iyi ayrılmak istiyorum.
Eu vroiam doar sã-mi asigur spatele.
Bir keresinde oraya gitmiştik ve bir şekilde o kasabanın efsanevi isimlerinden birini bulmaya karar verdik.
Odatã am fost acolo, nu mai stiu pentru ce, si am hotãrât sã mergem sã vizitãm una din legendele acelui oras,
O tükürüp çalmaya ve biz de sarhoş olmaya devam ettik.
ai continua sã scuipe în cazan cântând, si era din ce în ce mai beat.
Eskiden genelevmiş.
Obisnuia sã fie un bordel.
Bir şey soracağım, artık Son Vals bittiğine göre şimdi ne yapacaksınız?
Sã te întreb ceva. Acum, cã "Ultimul vals" s-a terminat, ce vei face?
Sadece müzik yapacağız, anlıyor musun?
Doar sã faci muzicã...
Bir şeylerle uğraşmalıyız, dostum.
Sã încerci sã fii ocupat...
Hadi gidelim.
Sã mergem!