Yapılacak bir şey yok traducir inglés
220 traducción paralela
İlk kez orkestrasıyla oynayan birini duyuyorum. Sizce Raymond o kontrat için bir daha kumar oynamakla ilgilenir mi? - Sanırım yapılacak bir şey yok.
This is the first I've heard of anybody playing for an orchestra.
Pekâlâ, artık bu konuda yapılacak bir şey yok sanırım.
Well, I guess there ain't nothin'to be done about it now.
Yapılacak bir şey yok.
There's nothing to do.
- Yapılacak bir şey yok.
- There ain't anything to do.
Cerrehi yapılacak bir şey yok gibi görünüyor.
Don't look like you got no lead to probe for neither. Don't look like you got no lead to probe for neither.
Heurtebise, yapılacak bir şey yok.
Heurtebise, there's nothing more to be done.
Yapılacak bir şey yok.
WELL, THERE'S NOTHING FOR IT.
Bunun için yapılacak bir şey yok.
Nothing for him to do here. No.
Başka yapılacak bir şey yok.
There's nothing to be done about it.
Üzgünüm, Stepp ama burada daha yapılacak bir şey yok.
I'm sorry, Stepp, but there's nothing more to be done about it.
Biliyorum.Bununla ilgili yapılacak bir şey yok.
I know. There's nothing to be done about it.
Unutulacak ya da yanlış yapılacak bir şey yok.
There's nothing to forget and nothing to go wrong.
Yapılacak bir şey yok mu?
Isn't there someaught to be done?
Yapılacak bir şey yok.
Nothing we can do about that.
Yapılacak bir şey yok, evladım. Ama şey...
There's nothing for it, my boy, but we shall....
Beklemek dışında yapılacak bir şey yok.
There's nothing to do now but wait.
Midesini patlatmış olabilir. Eğer öyleyse yapılacak bir şey yok demektir.
They might have burst the stomach, in which case there is nothing I can do for her.
Ama yapılacak bir şey yok, o yasayı ihlal etti.
But there's nothing to be done He violated the law
Şu anda yapılacak bir şey yok.
That's all there is to it. There's nothing left to be done that needs to be done.
Hayır, oraya yapılacak bir şey yok.
No, thanks, Ma'am. It's past help.
- Yapılacak bir şey yok!
You! We can not resist!
Yanlış yapılacak bir şey yok.
There's nothing you could do wrong.
"Artık çok geç, o öldü, yapılacak bir şey yok ve üzgünüm, gelemeyeceğim."
"It's too late, he's dead, there's nothing to be done. " And I'm sorry, I can't come. "
Soruyla yapılacak bir şey yok.
It's got nothing to do with the question.
Ölen ölmüş, yapılacak bir şey yok.
They're all dead, what's the big deal?
- Yapılacak bir şey yok artık!
- Can't do anything now!
Yapılacak bir şey yok.
I had nothing to do with it.
Yapılacak bir şey yok.
Help me save her! There is nothing to be done.
Onlar için yapılacak bir şey yok dedim.
I cannot say you anything except that there is no way out for them. They will die whatsoever.
O zaman yapılacak bir şey yok.
There's an end of it, then.
Bir avukat için çok geç Gordon, artık yapılacak bir şey yok.
It's too late for a lawyer, Gordon. There's nothing to be done now.
Yapılacak bir şey yok.
There's nothing to be done.
Çünkü yapılacak bir şey yok.
Because there is nothing to be done.
Buralarda yapılacak bir şey yok.
There's nothing to do around here.
Üzgünüm. Yapılacak bir şey yok.
I'm sorry, Derice, nothing can be done.
Yapılacak bir şey yok mu generalim?
There's nothing to be done, General?
Yapılacak başka bir şey yok.
Trial, boy. There isnt anything else to be done.
Bilmiyorum... kendinin bir çeşit sıkıntısı olmalıydı... ve yapılacak en iyi şey ortadan yok olmasıydı herhalde.
I don't know... he might have got himself into some sort of a jam... and thought the best thing to do was to disappear.
Yapılacak bir şey yok.
There's nothing else.
Yapılacak fazla bir şey yok.
All done.
Yapılacak her hangi bir şey yok.
It's not going to do any good.
Haklısın, yapılacak bir şey yok.
I mean a, yes you're right there's nothing we can do.
Yapılacak fazla bir şey yok.
Not too much to do here.
Yapılacak başka bir şey yok.
We have to bust them now!
Onlar İntikam istemiyorlar. Bu durumda yapılacak pek bir şey yok.
There's nothing for us here.
Onlara derim ki, uzun bir sürede bile yapılamayacak olgu için... kısa bir sürede yapılacak hiç bir şey yok.
To them I say, there's nothing... that can be done in a short time... that can't be done just as well in a long time.
- Yapılacak bir şey yok, Jake.
There's nothing to do, Jake.
Hiç bir şey - görülecek, yapılacak hiç bir şey yok, konuşulacak ilginç hiç kimse yok.
There's nothing - nothing to do, nothing to see, nobody interesting to talk to.
Kincade diyor ki, yapılacak bir şey yok.
Pks say it takes too long to patrol.
Benim tatmin olma tarzım, aksi halde yapılacak pek bir şey yok.
My contentment or otherwise has very little to do with it.
Yani, burada yapılacak fazla bir şey yok, gerçekten.
I mean, there's not so much to do here, really.