Eski günlerde traducir español
379 traducción paralela
Eski günlerde cadılar çoğunlukla zavallı kadınlardı. Onlar dini örgütlerce alınırlar ve şimdinin bakım evlerine götürülürlerdi.
La mayoria de las brujas de la antiguedad eran mujeres pobres, aquellas que hoy en día son aceptadas por organizaciones pías y asilos.
İyi insanlarla yasaktan önce eski günlerde.
En los buenos viejos tiempos antes de la Prohibición
Evet, görünüşe göre benim ajanım bay Dawker eski günlerde şirketin karınıza iş verdiğini biliyormuş.
Según parece. Mi agente. El Sr. Dawker conoce la empresa para la que hace tiempo trabajó su esposa.
Eski günlerde çok tesirli bir adamdın, değil mi?
Sí, eras un tipo poderoso en esa época, ¿ no?
Eski günlerde olduğu gibi.
Pronto volverá a ser como antes.
Evet, Meksika'yı içkisiz bıraktığı o eski günlerde ben karşısında otururdum.
De los viejos tiempos. Pasaba ron desde Méjico. Yo estaba del otro lado.
Eski günlerde nasıl sayıştığımızı hatırlıyor musun'çık çıkalım çayıra yem verelim ördeğe'...
Recuerdas los viejos tiempos... cuando jugábamos eeny, meeny, miny, mo?
Eski günlerde sizin gibi adamlara kendi içkilerini satın almalarını söylerdim.
Antes me habría limitado a decirle a gente de tu calaña "¡ Bebe tú solo!".
Onunla eski günlerde söz ettik.
Tan solo le apetecía hablar... de los viejos tiempos
Çok eski günlerde.
- Ya hace tiempo.
Eski günlerde birlikte çalışmıştık.
Trabajamos juntos.
- Evet. Eski günlerde, seçkin bir Japon kadınının...
En la antigüedad, era tradicional que la mujer japonesa refinada...
Eski günlerde Varşova'da Sophie'ye çalışan dokuz adamı varmış.
En los viejos tiempos en Warsaw, Sophie tenía nueve hombres trabajando para ella.
O eski günlerde böyle huzur dolu manzaralar görmek için çok uzaklara gitmek gerekmezdi.
Y entonces, el mundo real, el de paisajes tranquilos, el mundo de antes, se podía ver no muy lejos.
Eski günlerde konuştuğumuz şeyleri.
Las cosas de las que hablábamos en otro tiempo.
Madam bu akşam tıpkı eski günlerde olduğu gibi, yalnız yiyeceksiniz.
No estará aquí esta noche para cenar. Tiene que encontrarse con alguien por un trabajo.
Oh, eski günlerde nasıl da konuşurduk.
¡ Cómo solíamos hacer entonces!
Sen bilmezsin, ama eski günlerde, lüksün kucağında yaşardım.
¡ Pues sí, es cierto! Yo antes vivía en una gran mansión.
Artık benden geçti. Eski günlerde şöyle derlerdi :
sólo soy un vencido, pero como siempre decía...
Eski günlerde burada bir Komançi katliamı olmuş.
Hace mucho tiempo, hubo una masacre de comanches en este rancho.
Filip, eski günlerde olduğu gibi boyarlar tarafından yargılansaydı, onun zarar görmesine engel olabilirdik.
Si le llevaran... a un tribunal de los boyardos, no le pasaría nada.
Eski günlerde, yalnızken sürekli saatine bakarak geceleri şarkılar söylemişti.
En los viejos tiempos había cantado por la noche,... a veces cuando hacia la guardia en los botes tortugueros.
Keşke eski günlerde yaşasaydım.
Me habría gustado vivir en los viejos tiempos.
Ama eski günlerde burada değildiniz. Gel buraya.
Antes no vivían aquí.
O eski günlerde idi.
Eso fue al principio, cuando llegamos.
Eski günlerde olduğu gibi patlatayım mı illa bir tane?
¿ Tengo que dejarte KO como solía hacer?
Eski günlerde bir gün size "Günaydın" demeye tenezzül etseydim....... o gün kendinizi çok iyi hissederdiniz.
En los viejos tiempos, le hubiera alegrado el día si me hubiera dignado a decirle "Buenos días".
Eski günlerde, avcılık yapan pek çok Sioux nehir kıyısında yaşardı.
Antiguamente, muchos sioux cazadores vivían a lo largo del río.
Eski günlerde şöleni kutsamak için senin gibi genç bir hanımın sunulması gerekirdi.
En el antiguo Egipto, una muchacha, como tú, era ofrecida en sacrificio para bendecir la comida.
Eski günlerde şampanyada yüzer
Verás, en los viejos tiempos, te bañarías en champaña...
Eski günlerde bu işleri çok daha iyi yapardık.
En los viejos tiempos hacíamos estas cosas mejor.
Eski günlerde o yalvarıyor olurdu.
En los viejos tiempos suplicaría él.
Neden eski günlerde yaptığımız gibi bunu test etmiyoruz?
¿ Qué te parece si lo averiguamos como antaño?
Televizyon ve kablosuzlar olmadan... daha eski günlerde, elimizdeki tüm bu harika şeylerle yaptığımızdan... çok daha az iletişim kurmamızı sıklıkla merak ederim.
Con frecuencia me pregunto por que... nos comunicamos cada vez menos con todas esas maravillas a nuestra disposición... que en los días primitivos sin televisión y todo lo demás.
Eski günlerde, bütün köy firari ailesinden uzak dururdu. Ama ona şöyle söyledim.
En otra época, todo el pueblo habría rechazado a la familia de un desertor, sin embargo le dije...
Bizim üçümüz beş yaşından beri arkadaşız eski günlerde karanlıktan korkmamak için birlikte uyurduk.
Nos hemos levantado al amanecer desde pequeños. Trabajábamos y luego íbamos a dormir porque no teníamos keroseno.
"Hiçbir şey fark etmiyor!" Eski günlerde...
"Todo vale". "En otros tiempos..."
Eski günlerde çorabın bir anlık görüntüsü şok edici bir şey gibi görünüyordu... Çorap!
"En otros tiempos, ver una media era algo escandaloso".
Eski, barış dolu günlerde, trenler eğlence için kullanılırdı.
De vuelta a los viejos tiempos de paz, en los que los trenes eran para el placer.
Biliyor musun, son günlerde tiyatro üzerine rüya görüyorum. Eski numaralarımı tekrarlıyorum.
Últ ¡ mamente he soñado mucho con que actuaba y retomaba mis antiguos papeles.
Brutus, bu son günlerde bakıyorum da sana gözlerinde o eski tatlılığı, dostluğu göremiyorum bana karşı.
Bruto, hace algún tiempo que te observo. En tus ojos ya no veo la amabilidad y el cariño que antes tenías conmigo.
# Akşamları kumsalda avare dolaşıyorum # Eski güzel günlerde yaşayanları yad etmek için
Caminé por la playa por la tarde, para recordar a la gente,. / i
# Akşamları kumsalda avare dolaşıyorum # Eski güzel günlerde yaşayanları yad etmek için
Caminé por la playa por la tarde, para recordar a la gente.
"Oh, eski aylarda olduğu gibi... " tanrının beni koruduğu günlerde... " başımda ışık saçtığında...
"Oh, que yo fuera como en los viejos tiempos... como en los días en que Dios cuidaba de mí... cuando su lámpara brillaba sobre mi cabeza... y bajo su luz, atravesaba las tinieblas".
O eski güzel günlerde
En los buenos días de antaño
Bu yüzden kendi kendime... Bu günlerde kendi kendime çok konuşur oldum dedim ki "Bayan McKay gibi eski bir dosta bunu yapmak hiç hoş değildi."
Así que me dije, hablo mucho conmigo mismo últimamente, dije, "no es forma de tratar a una vieja amiga como la Srta. McKay".
Oh, şu günlerde kendine yeterli olmanın moda olduğunu ve başkalarına muhtaç olmamanın moda olduğunu biliyorum, fakat ben eski kafalı olmaktan rahatsız olmayacak kadar yaşlıyım.
Sé que está de moda Io de Ia mujer autosuficiente que no necesita... a nadie pero... Ya soy vieja y no me importa estar pasada de moda.
O günlerde, eski dostum Kammal, Tanrı ruhunu şad etsin köyün muhtarıydı.
En aquellos tiempos, mi amigo Kammal, que ahora está con Dios, era el mujtar.
Elimden gelen her şeyi yapıyorum ama bu günlerde eski cüzdan oldukça inceldi.
Hago lo que puedo, pero mi billetera está vacía estos días.
Eski günlerde, savaşlardan elde edilen altının birazı lejyonlara verilirdi.
Antes, los legionarios recibían parte del botín.
Biliyor musun sevgili Milo, televizyonun olmadığı eski güzel günlerde insanlar kendileri için hayattaki zevkleri yaratırlardı.
¿ Sabe, querido Milo? En los viejos tiempos, antes de la televisión, la gente se tenía que divertir por sí misma.