Fakat traducir español
84,716 traducción paralela
Fakat Bette, en hafif tabirle kendine yanlış bir rol seçmişti.
Bette hizo, por decir algo un mal casting.
Fakat özgür basından, Detroit'teki birinin savaş suçlarıyla ilgili eski askerlerin ifadelerini..... filme çektiğini duyunca bundan vazgeçtim.
Pero leí en Free Press que alguien estaba en Detroit grabando testimonios de los veteranos sobre crímenes de guerra. Así que fui y pregunté si podría ayudar en el set.
Fakat diğer problemleri halletmezsek çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalırsınız. Eski kaplamalar, boş kısımlara itilen dişler.
Los problemas empeorarán si no acabamos con los culpables los empastes viejos y los dientes que empujan a los huecos.
Gerekirse ameliyat olurum fakat takma diş olmaz.
Me operaré si hace falta, pero nada de dentaduras postizas.
- İndirimli bir maaşı kabul ederim fakat hizmetçimin yol masraflarını da karşılayacaklar mı?
Aceptaré un sueldo reducido. - ¿ Pagarán los gastos de mi criada? - Me temo que no.
Joan Crawford! 6500 km uçtunuz fakat dergi sayfalarından çıkmış gibi duruyorsunuz.
Joan Crawford, estás a 6000 kilómetros de casa y parece salida de las páginas de una revista.
Tüm filmlerinizi seviyorum Bayan Crawford fakat bu benim için özel.
Me gustan todas tus películas, pero esta es especial para mí.
Kendisine haksız yere iftira atıldığını öğrenirse kıyametler kopar fakat kirpiklerimi yolması pahasına söyleyeceğim.
Será un infierno si siente que la han calumniado. Pero a riesgo de perder mis pestañas, se los contaré.
76 yılında Bette The Disappearance of Amy'de bir rol kaptı fakat vaizi değil, anne karakterini canlandırıyordu.
En 1976 Bette tuvo un papel, pero no de la ministra, sino como la madre en La desaparición de Aimee. Sí.
- Pekala. Batı tıbbı, bu kanseri zehirleyerek beni kurtarabileceğini düşünüyor. Fakat Hristiyan Bilimi'nin ilkelerine uyduğumdan beri kendimi çok dinç hissediyorum, gerçekten.
Bueno, la medicina occidental cree que puede extraer este cáncer de mi cuerpo pero desde que adopté los principios de la ciencia cristiana he estado sintiendo un nuevo vigor.
Fakat tam tersi. İpleri elinde bulundurmak daha güzel hayatım.
Es mucho mejor ser quien mueve los hilos, querida.
Judy Garland'ınki kadar büyük değildi fakat yıldız akınına uğramıştı.
No tanto como el de Judy Garland, pero lleno de estrellas.
Ve o kimdi? Çok sorun olduğu için minnettarım fakat bu iblisi takip etmek için çabuk davranmalıyım.
Aprecio que tenga muchas preguntas, pero debo actuar rápido para seguir a este demonio.
Fakat bana söylediklerini törpülüyorum,... bu tür şeyler kariyer kalıntılarıdır.
Pero si registro esto que me dijiste aquí, eso arruina carreras.
Afedersiniz, Bay. Dreyfuss,... fakat Tokyo'lular hatta.
La gente del Sr. Mizuyama nos llama de nuevo.
Fakat madem öyle, bazı havalı şeyler yapacağım... ve şuradaki tuhaf aletleri elden geçireceğim... Pekala, işe koyuluyorum.
Pero si están diciendo que tengo que hacer algo bueno y tratar de hacer, algunos artefactos raros aquí, bien, estoy en ello.
Britanya, Kaledonya, Germanya gibi. Fakat Amerika için böyle bir figür varolmadı.
Así tenías a Britannia, Caledonia, Germania.
Göreceğiniz üzere, çerçeve zarar görmüş durumda fakat kapının kendisinde bir sorun yok.
Como verá, la estructura está dañada, pero la puerta está intacta.
Evlilik durumunuz da bazı sorunlar doğurabilirdi fakat başvurunuzu bu yüzden geri çevirmiyoruz.
Su situación conyugal podría causar dudas pero no es el motivo de que rechacemos su solicitud.
Üzgün olmanızı anlıyorum, fakat karşımıza bir çeşit teklifle geleceğiniz...
Entiendo que esté molesto, pero tenía entendido que iba a presentarnos una propuesta - de algún tipo.
Çoğu havaya uçtu, fakat şimdi yörüngede bir kuşumuz var ve herkesin kopyaladığı bir dizayna sahip.
La mayor parte de ese dinero voló, pero, al final, conseguimos poner un pájaro en órbita y ahora su diseño es la referencia que todo el mundo copia. Así que es lo mismo.
Yani emin olamayız tabii ki fakat son konuma ve hareketlerine bakarak, olma olasılığı yüksek.
Bueno, no puedo asegurarlo, pero por su última localización y movimientos, es altamente probable.
Bunlar bağışlanacak fakat şuradakileri dolaba geri as lütfen.
Este montón es para caridad. Pero todo eso, quiero que lo vuelvas a guardar en el armario, por favor.
Fakat merak etme Harv açılış gecesi, kapanış gecesi olacak.
Pero no te preocupes por eso, Harv, la noche de la inauguración será la noche de la clausura.
Fakat erkeklerin ömrü daha kısa, çünkü daha kuvvetsizler.
Sin embargo, los hombres viven menos porque son menos fuertes.
Fakat kazanamayacak, bu sefer olmaz Bob.
No va a ganar. Esta vez no, Bob.
Fakat sağlığı düzeleceğe benzemiyor.
Pero su salud no parece mejorar.
Fakat ilk teklifimizi reddetmeden önce şunu bilin ki doktorumuz, Bayan Crawford'un işe dönebileceğini söylerse ve kendisi bunu yapmazsa zararımızın her kuruşunu tazmin etmek için ona dava açacağız.
Pero antes de rechazar la oferta inicial sepa que si el médico dice que puede volver al trabajo y no lo hace la demandaremos para recuperar hasta el último centavo de nuestras pérdidas.
Canım, beni düşünmen çok hoşuma gitti fakat mümkün değil
Es todo un halago que hayas pensado en mí. Pero es imposible.
Fakat senin gördüğün tek şey şeytani tarafları.
Pero solo ves el mal que puede hacer.
Fakat tehlikeli.
Pero es peligroso.
Bak, bana inanmanın neden zor olduğunu anlıyorum, fakat ikimiz de Howard'ın seni bana gönderipte, bunca yıldan sonra, hala sağ olmana rağmen, oğlum olduğunu söylemene izin vermeyerek inanılmaz derecede acımasız bir şey yaptığını biliyoruz.
Entiendo que es difícil para ti creerme, pero los dos sabemos que Howard hizo algo increíblemente cruel cuando te envió a mí y no te permitió que me dijeras que eras mi hijo, que después de esos años, estabas vivo.
Kime güveneceğim bilmiyorum, fakat hem babam hem de Reddington, benim kim olduğumu bilirse onun neyin peşinde olduğunu asla bulamayacağımı söylüyor.
No sé en quién confiar pero ambos... mi padre y Reddington... dicen que nunca averiguaré qué está tramando si sabe quién soy.
- Fakat Keen hakkında konuşmak ister misin? - Evet.
- Pero ¿ quieres hablar de Keen?
Fakat bağışlamamı zayıflık olarak yorumlama.
Pero no confundas mi perdón con debilidad.
Fakat sana verdiğimi Penelope'ye söyleme.
Pero no le digas a Penélope que te lo he dado.
Bunu nasıl söyleyeceğimi gerçekten bilmiyorum ve çok büyük bir şey yapmak istemiyorum, fakat...
Realmente no sé cómo decir esto, y no quiero darle mucha importancia, pero...
Tamam, peki, babanla sorunların olduğu için üzgünüm fakat en azından baban seninle aynı odada olabilir.
Sí, bien, siento que tengas problemas con tu padre, pero al menos tu padre puede estar en la misma habitación que tú.
Fakat sonra sıkıştı. Kısa süre sonra tepkisizleşti.
Pero se quedó atascado y poco después, se convirtió en responder.
Fakat ikiniz de sahip olduklarınızın değerini bilmez ve kim olduğunuzu kabul etmezseniz asla mutlu olamazsınız.
Pero jamás seréis felices a no ser que los dos apreciéis lo que tenéis y aceptéis quiénes sois.
Bunun sizin için zor bir konu olabileceğini takdir ediyorum, Jade, fakat sizinle Michael Farmer hakkında konuşmak için buradayım.
Supongo que es un tema difícil para usted, Jade, pero he venido a hablarle de Michael Farmer.
- Fakat yönetim dikenle kaplı bir yol gibidir.
Pero los desafíos son el pan de cada día para nosotros.
Fakat güncellemeler önemlidir. Aksi takdirde saldırıya karşı savunmasız kalırız.
Pero es importante actualizar, si no uno es vulnerable.
Fakat bir kafatasını keserken ve beyin parçalrıyla uğraşırken, hassas insanlar çevrede mi diye kontrol edemem değil mi?
Pero no puedo tener... la delicadeza de cráneos humanos melancólicos, para usar en mi investigación, ¿ cierto?
Fakat yine, ağaç bir ağaçtır, değil mi?
Pero, de nuevo, un árbol sigue siendo un árbol, ¿ no?
Fakat o zamana kadar, Enstitü size teşekkür eder.
Pero hasta ese momento, el Instituto te lo agradece.
- Fakat çok inatçısın.
- Pero eres un testarudo.
Biliyorum evlat, fakat Şuan benim kendi evim var.
Lo sé, hijo, pero... ahora tengo mi propia casa.
Dinliyorum, açıkçası, bu kabul edilemez ve hoşunuza gitmeyecek, fakat sadece... Ben... Martin'le olan biteni anlamanızı istiyorum.
- Escuche, obviamente esto es inaceptable y no lo toleraré, pero es que... yo quiero que entienda lo que ha estado pasando con Martin.
Fakat bu artık doğru değil.
Pero eso ya no es verdad.
Fakat...
Pero...
fakat ne 19
fakat neden 40
fakat ben 85
fakat bu 37
fakat efendim 19
fakat sen 42
fakat o 40
fakat sonra 25
fakat nasıl 24
fakat şimdi 42
fakat neden 40
fakat ben 85
fakat bu 37
fakat efendim 19
fakat sen 42
fakat o 40
fakat sonra 25
fakat nasıl 24
fakat şimdi 42