Mıç traducir español
190,199 traducción paralela
Birden bire bir iş antlaşması peyda oldu ve veda edemeden yola çıkmak zorunda kaldım.
Me salió un negocio rápido y tuve que salir pitando sin poder despedirme antes.
Yola çıkmadan önce Paige ile bir kaç dakika konuşmam lazım.
Tengo que hablar con Paige durante unos minutos antes de que os vayáis.
- Happy olmadan çıkamayacağımız bir yerde.
En algún sitio del que no saldremos sin Happy.
- Birileri bizi bayılttı ve ülke dışına mı çıkarttı?
¿ Alguien nos drogó y nos hizo volar fuera del país?
Tüm dolandırıcılıklarını hatırlamıyorum Anne, on yaşındaydım.
No recuerdo todas las estafas, mamá, tenía nueve años.
Sanırım buradan çıkmanın başarabilirim.
Creo que puedo encontrar una manera de salir de aquí.
Duman alarmını kullanarak zamanlayıcıya bağlı bir patlama ayarlayacağım. Tamam.
Vale.
Amerikan tarihi boyunca bizim, halkımızın, sağlamlığıyla bilinen adayları olmuştur dürüstlüğüyle, cesaretiyle bilinen adayları... ve sonra böyle bir adam çıktı.
A lo largo de la historia americana, nosotras, las personas, hemos tenido candidatos conocidos por su fuerza, integridad, coraje y después está este chico.
- Sözleşmeye uymayan bir yoğurt satıcısı tarafından saldırıya uğradım.
Fui asaltado por un vendedor de yogur helado violador de contratos.
Geçen hafta bitirmek ve paramı geri almak için geri gittim bir anda işçiler ortaya çıktı ve beni görmeden sıvıştım ama şimdi sabah akşam güvenlik duruyor orada ve geri almak için yardımına ihtiyacım var.
Fui la semana pasada para terminar y coger mi dinero, y aparecieron los obreros, salí corriendo antes de que me vieran, pero ahora hay securidad allí todo el tiempo y necesito tu ayuda para recuperarlo.
Yüzlerce, tümü çıplak gözle görülemez durumda su, üstümüzde ve etrafımızdaki toprağa sızıyor.
Cientos de ellas, todas invisibles al ojo humano, filtrando agua al suelo encima y a nuestro alrededor.
Adamımı o kuleden çıkartabilmem için ne kadar vakit var?
¿ Cuánto tiempo falta para que pueda sacar a mi hombre de esa torre?
Şef, hortuma giren bağlantıyı sağlama aldım ve tutuş biriminin menfezlerini açmak için silonun tepesine çıktım.
Jefe, he asegurado las conexiones de la manguera y he subido a la parte superior del silo para abrir las aberturas de la unidad de contención.
Sly, beni buradan çıkartmak zorundasın yoksa boğulacağım!
¡ Sly, tienes que sacarme de aquí o me voy a ahogar!
Bugünkü düdük felaketi, Los Angelesli girişimci Veronica Dineen büyük bir Güney California akiferine sızıntıyı önlemek için sertleşme sürecinde bulunan bir aşındırıcı toksik karışımın içine düştüğünde trajediye dönüştü.
Hoy el desastre del socavón se convirtió en tragedia cuando la empresaria de Los Angeles Veronica Dineen cayó para morir en una masa de tóxico caústico que estaba en proceso de endurecimiento para evitar la filtración en el acuífero principal del sur de California.
Bir şifreli kimlik karıştırıcısı yaptım yani birbirimize e-posta yollayabiliriz.
Creé un codificador encriptado de ID así podemos enviarnos e-mails el uno al otro.
Her şeyin kopyasını çıkardım, vizeleri, programları, - davet mektubu.
He hecho copias de todo, de sus visados, de su itinerario de la carta de invitación.
Bengalce'den çevirmeye çalıştım ama bir şey çıkmadı.
He intentado traducirla del bengalí pero no sale nada.
Tanıklardan bir şey çıktı mı?
¿ Ha habido suerte con los testigos?
Hadi hayatım, çıkalım.
Venga, cariño. Vamos.
Bir gün sirke bilet aldım ve tüm o hengâmenin ortasında karşıma, mükemmel ütülü smokiniyle Sirk Müdürü Keifth çıktı.
Un día compré una entrada para el circo, y allí en el medio de toda la acción, con un impecable esmoquin ajustado, estaba Keifth el jefe de pista.
Bir kere I-90 yolunda aniden durunca Çinli bir akrobat gibi çıktım oradan.
Se paró de golpe en la I-90 una vez. Salí rodando de allí como un acróbata chino.
Kendini bana tekrar tanıttığında bebek bakıcımız olduğunu bile hatırlamadım.
Se volvió a presentar y... ni siquiera me acordaba de que había sido nuestra niñera.
Lorraine'in bakıcım olduğunu bile hatırlamamış.
Ni siquiera se había dado cuenta de que Lorraine fue mi niñera.
Eski nesillerde böyle insanları cadı olmakla suçlayıp çığlık atacaklar mı diye bakmak için üzerlerine su atarlarmış.
En generaciones anteriores acusaban a la gente así de ser brujas y las tiraban agua para ver si gritaban.
Bir bakıcı tutarım. Bu evi satıp apartman dairesine geçerim.
Contrataría una niñera, vendería la casa, me mudaría a un piso.
Avukatın olarak senin çıkarlarını gözetmek durumundayım.
Mira, soy tu abogada y estoy intentando salvarte de una acusación.
Diane kendi şirketinde küçük ortakların kararlarına karşı çıktığın olmaz mıydı hiç?
En tu bufete, Diane, ¿ decidías a veces en contra de las decisiones de tus socios junior?
- Lafımı bitirebilir miyim sayın yargıç?
- ¿ En serio? - ¿ Puedo acabar, señoría?
Sayın yargıç, bir tanığımız var.
- de miles de personas. - Señoría, tenemos un testigo.
Bizim de bir karşı tanığımız var, sayın yargıç.
Tenemos un testigo de refutación, señoría.
Sayın yargıç, Doktor Picot, Tariq'in ameliyatına devam etmelidir, çünkü yardım ettiği terörist değil ve aksine bir teröristi eve getirmeye çalışıyor.
Señoría, debería permitirse al Dr. Picot continuar la operación de Tariq, porque la persona a la que está ayudando no sólo no es un terrorista, sino que está tratando de que un terrorista vuelva a casa.
Davacı taraf implantasyonun iptali için acil bir karar çıkarttırmak mı istiyor?
¿ Quiere la demandante una medida cautelar de urgencia contra la implantación? Sí, señoría.
Çıkarlarımız için yapıyormuşuz gibi olur, böyle olmasını istemezsin.
Haría que esto pareciese un "quid pro quo" y no quieres eso.
- Sayın yargıç müvekkilimin hakkı "masum alım" doktriniyle korunmaktadır.
- Señoría, mis clientes están protegidos por la doctrina del "adquirente de buena fe".
Anlayamadım sayın yargıç.
No entiendo, señoría.
O yüzden ben de ortaya çıkardım.
Y quería señalarlo.
Yale kıçımı temizlesin!
Te desafío. - Caballeros, déjenlo.
- Beyler susun. - Yale kıçımı temizleyebilir arkadaşım.
- Yale es una mierda, colega.
- Bunda 500 kişinin önüne çıkacağım.
Esto soy yo frente a 500 personas.
Sayın yargıç inanın afalladım, ne tepki vereceğimi bilemiyorum.
Señoría, estoy anonadada. Ni siquiera sé cómo responder.
İtiraz ediyorum sayın yargıç Kinayeli eziyet diyebiliriz sanırım.
- Protesto, señoría. Yo diría que es acoso sarcástico.
Dondurma alacaktım. Aklımdan çıkmış.
El helado.
Resmi özür kısmını çıkaralım ve ödeşmiş sayılalım.
No a las disculpas públicas y zanjamos.
Açıkladım ama Mahkemenin yargıcı Gallo.
Lo hice. Es el juez Gallo.
- Son bir tanığım var sayın yargıç.
Solo tengo un testigo más, señoría.
Satyın yargıç öyle bir şey yapmadım.
Señoría, no he hecho nada de eso.
Mısır pamuğu kumaştan kan lekesi çıkarmak ne kadar zordur fikriniz var mı?
¿ Tiene idea de lo difícil que es quitar la sangre del algodón egipcio?
Kusuruma bakmazsanız teknolojiyle aram iyi olmadığından çıktısını aldırdım.
Si me perdonan, todavía soy un poco ludita. Lo necesito impreso y...
"Çıktı" Tanrım bu kelimeden nefret ediyorum. Sen etmiyor musun?
"Ludita", Dios, odio esa palabra, ¿ usted no?
Topu altı numaralı sepete attığımı hatırlıyorum. Konfetiler yağıyordu herkes çığlık çığlığaydı.
Y recuerdo cómo metí aquella bola en el cubo número seis y había confeti por todo el lugar, el público estaba gritando.
michael 2337
michele 109
michèle 40
mick 220
michelle 221
michaels 23
michel 191
mickey 303
michaela 39
michelangelo 75
michele 109
michèle 40
mick 220
michelle 221
michaels 23
michel 191
mickey 303
michaela 39
michelangelo 75
micheal 31
michael jackson 43
michigan 79
michiko 78
micky 25
micah 58
mickey mantle 26
michael myers 21
michaelangelo 17
michael knight 31
michael jackson 43
michigan 79
michiko 78
micky 25
micah 58
mickey mantle 26
michael myers 21
michaelangelo 17
michael knight 31