Sarı el traducir español
20,228 traducción paralela
Dışarı çıktığınız an başınız büyük dertte olacak.
En el momento en el que salgas, te convertirás en un objetivo.
Herkes dışarı çıksın.
Todo el mundo fuera.
Salgının dışarı çıkmasını engellemeli, tedavisini bulmalı bu işin arkasında kimin olduğunu ve nedenini öğrenmeliyiz.
Tenemos que aislar el brote, encontrar una cura, averiguar quién está detrás de esto y por qué.
Bir de sarışın sakallı elemanın katil olduğunu biliyorum.
También sé que un tipo rubio con barba es el asesino.
Dışarıya çıkan bir NIPRNet hattına ihtiyacımız var.
Necesitaremos una línea NIPRNet para el exterior.
Yara dokusu uzun süreli hafızayı engelleyebilir. Sanki beyninde bir kıymık varmış gibi. Vücudun onu dışarı doğru itmeni bekliyor.
El tejido cicatrizado puede impedir la memoria a largo plazo, algo así como una astilla en el cerebro, esperando que el cuerpo la empuje.
Dışarıdaki düzen içerideki düzeni sağlar.
Pienso que el orden en el exterior crea orden en el interior.
Ben de dışarı uzandım ve bu tabancayla, bir atışla lastiği parçaladım.
Me asomé afuera con esta pistola, un tiro, y destrocé el neumático.
- Dışarıdaki araba senin mi?
¿ El de afuera es tu auto?
Karşılık olarak da, ben ve dışarıdakiler, döktüğümüz kan ve ter için uygun bir ücret istiyoruz.
Así que a cambio, yo y los otros de ahí fuera, pedimos un precio justo por la sangre y el sudor que hemos derramado al traerlo aquí.
Gece dışarı çıkmak işimin bir parçası.
- Es mediodía. Debo salir luego, por el trabajo.
Dışarısı artık pek güvenli olmayacak.
El valle está a punto de ser muy peligroso.
- Evet. - Yarın beni dışarı çıkarmak istiyor.
Él quiere salir conmigo mañana.
Topu tamir edeceğiz, Frost'a topu götüreceğiz ve o güzel sarışın kafasına sıkıp düzeni sağlayacağız.
Fijamos el cañón... Traemos la helada del cañón, y luego dispararla a su bonita cabeza, rubia y restaurar el orden.
İsa'yı arama hissini düşünün. Bugün dışarıda yumurtaları ararken.
Piensa en el sentimiento... de buscar a Jesús... mientras estás fuera buscando tus huevos hoy.
Kendinizi bir dinleyin çocuklar. Bizler dışarıda olmak için yaratıldık.
Escuchen chicos nacimos para vivir en el clima, se han vuelto blandos.
Hey, dışarı çıkıp su da eğlenmeye ne dersiniz?
Oigan, qué tal si salimos y nos divertimos un poco en el tobogán de agua.
Herkes dışarı çıksın. Yoksa çocuk ölür.
Todos fuera, o el chico muere.
Düşman dışarıda.
El enemigo está allí fuera.
Nasıl oluyor da restoranı zerre umursamayıp sürekli dışarı çıkabiliyor?
¿ Cómo puede ser que no le importe nada el restaurante y siempre esté afuera?
Önünde sonunda el ele tutuşmanın ardından bir sarılmak gelirdi.
Tarde o temprano habrá abrazos después de sostener las manos.
Ponzu sos sadece sarımsaklı tavukla veriliyor.
Solo el pollo al ajo viene con la ponzu.
Evet, ben de sebzeli tempura alayım lütfen, bir de ponzu soslu sarımsaklı tavuk alabilir miyim?
Sí, yo quiero el tempura de vegetales, por favor, y... ¿... me traes también el pollo al ajo con la salsa ponzu?
Sarımsaklı tavuk istemiyordum.
No quería el pollo al ajo.
Çoğunun dışarıda kalmasına rağmen büyük aletleri istiyorlar.
Quieren el salami grande aunque casi todo sea simplemente bombear aire.
Dışarıdan teknik eleman kullanmıyorlar ve işi alırsan senden komisyon almayacağım.
Y ellos no utilizan los cazadores de cabezas fuera, y yo no voy a cargo directamente si se obtiene el concierto.
Sen öylece koltuğuna kurulmuş yüzünde kocaman bir gülümseme, yüz milyonlar kazanırken o bir daha dışarı çıkamadı.
Él nunca sale, mientras tú te sientas en tu silla con una sonrisa en el rostro ganando cientos de millones de dólares.
Yani 6 tanesi hala dışarıda, yasadışı olarak ülke içinde.
Así que hay 6 más allá afuera, todos ilegales en el país.
Mahallede dışarı çıkamaz oldum.
No puedo mostrar mi cara en el barrio.
Herkes dışarı!
Todo el mundo fuera!
Dışarıdakiler kahve ve donatları reddettiler.
[Clientes murmurando ] [ suena la música dramáticos] Ellos rechazaron el café y los donuts externos.
Dışarıda protestolar devam ederken burada bu konuyu konuşamam.
No puedo rescatar en este lugar en este momento, No con Occupy Westport en el estacionamiento.
Bunu, olaya girişmeden önce, köpeğin dışarı çıkmasına izin vermeden düşünecektik.
Tal vez deberíamos haber pensado en esa posibilidad Antes de mudarnos y dejar que el perro fuera.
Patron, dışarıdaki grup gitmeye başlıyor ama otobüsleri bozulmuş.
[huellas] Hey, jefe, el grupo fuera se estaba ajustado a sacar,
Boksta ve MMA'da eller neden sarılır?
¿ Por qué se vendan las manos en el boxeo y las MMA?
Hadi, dışarı çıkıp hava alalım ben de sana sandalye kapmacanın neden daha güzel bir oyun olduğunu anlatayım.
Salgamos y tomemos un poco de aire y te diré por qué el juego de la silla es un juego mucho mejor para las fiestas.
Ve annem camdan dışarı doğru kusmuştu.
Y ella lo arrojó contra el cristal, de la nada.
Eğer hislerimi bu kadar derine gömmeseydim ve... sadece Üvey Anne izlerken dışarı çıkmasalardı şu an paramparça olurdum.
Si no tuviera la sensibilidad tan atrofiada que solo aflora al ver el filme de la madrastra, ahora me largaría a llorar.
Sarı Akrep'i mi kastediyorsunuz Doktor Sweet?
¿ Se refiere el escorpión "mortacechador", el Dr. dulce?
Kafa derisinde ve cildinde egzama var. Yetersiz beslenmeden ötürü sarılık.
El eccema en el cuero cabelludo y la piel, ictericia, la mala nutrición.
Hele de sarışın olanla.
Sobre todo con el rubio.
Avluda başarıya ulaşamamanın tek nedeni, dışarıda olmasıydı.
La única razón por la que no tuviste éxito en el patio es porque es exterior.
Elemanların iş vakti dışarıda uyuyorlar.
Tus chicos están durmiendo en el trabajo ahí atrás.
- Lütfen sarı şeridi geçmeyin.
Señor, todo el mundo debe quedarse tras la cinta amarilla.
Hedef hâlâ dışarıda.
¡ El objetivo sigue suelto!
Garajda aracın etrafında sarılı olan balonu şişiriyorlar.
En el garaje apretando el envoltorio de burbujas.
Her profesyonel palyaço için dışarıda iş bekleyen 100 tane korsan kırmızı burun ve peruk var.
Por cada payaso profesional, hay 1-00 improvisados disfrazados esperando hacer el trabajo.
Dışarı koştum ve onu yerde yatarken buldum. Üzeri bir tür kabukla kaplanmış gibiydi.
Salí y le encontré en el suelo... cubierto por una especie de corteza.
Sarı tuğlalı yolu takip et!
¡ Sigan el camino de ladrillos amarillos!
Ancak bu iyi haber, ferromanyetik sıvı fırtınalarda dışarı salındığı için onların gücünü kırıp parçalıyor da.
Pero buenas noticias, porque el Ferrofluido... es lo que está siendo liberado en los "nados". Es lo que los romperá y destruirá.
Her gün motosiklete binip benimle gezersen, bana sıkıca sarılırsan...
Si andas en mi moto conmigo todo el día, sosteniéndome fuerte.