Yapaçak traducir español
29,976 traducción paralela
- Yapacak bir şey yok.
- Qué pena.
Çin'de bir milyar gişe yapacak.
Hará millones en China.
- Evet, daha yapacak çok işimiz var.
Sí, tenemos mucho trabajo que hacer.
Yani yatırım yapacak ne kadar paranız kaldı?
Espera, ¿ cuánto tiene que invertir?
Daha da yapacak çok şeyimiz var.
Y aún nos queda mucho por hacer...
Boş boş oturup Polyannacılık yapacak değilim.
No voy a sentarme tranquilamente a esperar lo mejor.
Niye, ne yapacak ki?
¿ Por qué? ¿ Qué va a hacer al respecto?
İşten sonra yapacak vakit yok.
No tendremos tiempo de hacer nada después del trabajo.
Ne yaptıklarını gördün, sonra da bunları yapacak başka birini buldun.
Veías lo que hacían, y entonces encontraste a otra con quien hacer esas cosas.
Yapacak işimiz var Earp.
Tenemos trabajo que hacer. ¡ Earp!
Diriltmene izin verdiğimiz şeytanı durdurmazsak hepimizi bu topraklarda köle yapacak.
El diablo que llevamos al nacimiento esclavizará esta tierra a menos que lo detengamos.
Riggs, dünyada bu atışı yapacak üç nişancı var ve... sen bunlardan biri değilsin!
¡ Riggs, no hay más de tres tiradores en todo el maldito mundo que puedan hacer ese disparo y tú no eres uno de ellos!
Her neyse, yapacak bir sürü işim var.
Pero, tengo un montón de trabajo que hacer.
Nick artık Wesen'lerin gölgelerden çıkmasının zamanı, ve onlar bunu yapacak.
Es hora de que los Wesen salgan de las sombras, Nick, y así lo harán.
Belki de yapacak tercihlerin var.
¿ Quizás algunas preferencias personales?
Ne yapacak ki? Korkunç bir büyü mü yapacak?
Sí, ¿ qué va a hacer, lanzar un hechizo de seguridad?
Şimdi kahve içeceğiz. Gözlem yapacak ve sosyalleşeceğiz.
Ahora tomamos café, observamos, socializamos.
Kilipsleyecek mi ön onarım mı yapacak?
¿ Va a acortarlo o hacer una reparación primaria?
Bunu yapacak olan sensin Amelia.
Usted es el que tiene que hacerlo, Amelia.
Sadece direnişçiler haber yapacak kadar cesur.
Con el Congreso sometido... la única resistencia son aquellos lo... suficientemente valientes, como para reportarlo.
Bunu yapacak kadar çılgın olan tek sen varsın.
Eres el único lo suficientemente loco como para hacerlo.
Açıklama yapacak zamanım yok. Çok büyük tehlikedesin.
Oye, no tengo mucho tiempo para explicar, estás en mucho peligro en este momento.
Yapacak mıyız, yapmıyor muyuz?
¿ Haremos esto o no?
Yapacak bir şey yoktu.
No había nada que hacer.
Anlaşılan bunu değer verdiklerinize de yapacak kadar şerefsizsiniz.
Pero por lo visto es lo bastante miserable para hacérselo también a la gente que le importa.
- Ne yapacak?
¿ Para hacer...?
Evet Mike, bakın bakalım Gazel iş birliği yapacak mı?
Sí, Mike, a ver si va a cooperar gacelas.
İstediğiniz bu mu, yoksa iş birliği yapacak mısınız?
Es lo que desea o ¿ Quiere cooperar?
Tam da pervasız şeyler yapacak yaşta.
A esta edad hacen cosas tontas.
Yapacak çok işin olduğunu biliyorum.
Sé que tienes un montón de trabajo que hacer.
Gerçekten yapacak mıyız?
¿ En serio estamos haciendo esto?
İşlerini yapacak kadar bir arada duramayan doktorlar yüzünden hastama arka çıktım.
Respaldé a un paciente cuyos doctores no podían juntarse el tiempo suficiente para hacer su maldito trabajo.
- Yapacak başka bir şey yoktu.
- No había nada más que hacer.
Aslında bu vergi sezonundaki bir muhasebeci için iyi bir şey. İşten başka yapacak bir şeyim yok.
Que está bastante bien si eres contable y es época de hacer la declaración de la renta... no tengo nada más que hacer excepto trabajar.
Brad doğaçlama oyun yapacak.
Shh! haciendo juegos de improvisación de Brad.
Üniversitedeydim, yapacak bir şeyim yoktu, sıkılmıştım.
Estaba en la universidad, no iba a ninguna parte, estaba aburrido.
Güçleri olmadan gerçek bir hapishanede neler yapacak görelim.
¿ Ver qué hace sin sus poderes en una prisión de verdad?
Eğer cidden bunu yapacak bir hakim bulmuş olsaydın burada bir avukat ordusu ve arabalarla olurdun. Terli ellerinde ince bir parça kağıtla değil.
Y si de verdad encontraras un juez que lo hiciera, entonces estarías aquí con un ejército de abogados y un camión blindado en lugar de estar solo con un delgado papel en tus sudorosas manitos.
Yapacak çok iş var.
Y hay tanto por hacer.
- Bunu Bobo yapacak.
- Bobo hará eso. - Sí.
Peki ama bir plan yapacak ve ona sadık kalacağız, anlaştık mı?
Está bien, pero trazamos un plan y lo seguimos, ¿ trato?
Wynonna, yapacak!
- Wynonna, lo va a hacer.
Ben lanet Earp varisiyim. - Yapacak işlerim var.
Soy la maldita heredera Earp y tengo cosas que hacer.
Parasını alıp maçını yapacak.
Le pagarán y podrá volver a jugar.
Ama yapacak bir şeyler olabilir.
Pero debe haber algo que hacer.
Gidip duş alacak, elbiselerini değiştirecek güzellik uykusu yapacak vaktin var.
Un montón de tiempo para usted para ir a tomar una ducha, Conseguir un cambio de ropa, tomar una siesta disco, el novio.
Özofajiyal reseksiyon yapacak.
Tenía que hacer la disección esofágica.
Temizliği o yapacak.
Ella hace la limpieza.
Kardiyo cerrahlarının aksine benim yaptıklarımı yapacak kadar yetenekli olan çok az kişi var.
El forense pone la hora de muerte entre las 12 : 00 y las 2 : 00 de la mañana.
Çünkü Dr. Pierce ameliyatı yapacak doktor olduğu için durması gereken yerde duruyor.
No te muevas ; mantén las manos donde pueda verlas. - Oigan, oigan, oigan, ¿ qué es esto? - ¡ De rodillas!
Doğru şeyi yapacak mıyım diye Morpheus'un rolünü oynuyordu.
está haciéndome una prueba... fingiendo ser Morfeo para ver si elijo lo mejor para él.