Ö traducir español
1,730,495 traducción paralela
O zaman diğer ihtimali, ölmesini düşünüyorsunuz.
Entonces te vas al otro lado : "Imaginemos que está muerta".
- Sadece Bud Roemer, o da öldü.
- Solo Bud Roemer, pero falleció.
Çoğu ya emekli oldu ya öldü.
La mayoría están retirados o muertos.
3 Ocak 1970 sabahı telefonu çaldığında üçüncü veya dördüncü fincanını bitirmek üzereydi.
Estaba tomando su tercera o cuarta taza en la mañana del 3 de enero de 1970 cuando el teléfono sonó.
"O çöplüğe yaklaştığımda'Merhaba, Cathy Cesnik'dedim."
" Cuando llegué al basurero, dije :'Hola, Cathy Cesnik'.
O bölgede yaşayan birisi onu takip etmiş, arabasını durdurmuş veya arabasının bulunduğu yerde onu yavaşlatmış olabilir.
Puede que alguien del área la haya seguido o pedido detenerse donde encontraron su auto.
Burası çok ücra bir bölgeydi ve bu yüzden katilin o bölgeyi çok iyi bilen biri olduğuna inandım.
Este era un lugar muy apartado, lo que me lleva a pensar que fue alguien que conocía bien el área.
O burada gömülü.
Aquí está enterrada.
Cesedini taşıyan veya cinayetten sonra delilleri yok eden kişi yabancı olabilir ama Cathy Cesnik'i bir yabancının öldürdüğüne inanmıyorum.
Tal vez fuera un extraño el que movió su cadáver o un extraño el que limpió después, pero no creo que fuera un extraño el que mató a Cathy Cesnik.
Cathy Cesnik, o okulda olanlar hakkında konuşacağı için öldürüldü ve bence birden fazla kişi onun tarafından ifşa edilmekten korktu.
Cathy Cesnik fue asesinada porque ella iba a hablar sobre lo que sucedía en esa escuela, y creo que más de una persona tenía mucho miedo de que ella los delatara.
Diğer çocuklar, iki sokak ötedeki parkta futbol ve beyzbol oynarken o bahçesinde ayin yaparmış.
Mientras los otros niños jugaban fútbol y béisbol a dos cuadras, en el parque, él daba misa en el jardín.
O tür bakışları yıllar sonra şiddet suçlularını sorgularken gördüm. Birisini öldürmüş sanıklarla konuşurken, gözlerine bakarken.
Nadie más me miró así hasta años después al entrevistar delincuentes violentos o hablar con personas que habían asesinado a alguien.
O bakışı tekrar o zaman gördüm.
Al mirarlos a los ojos, así volví a ver esa mirada.
O da kendi sınıfına biraz... Biraz beklemelerini söyledi, karşı sınıfa gitti, öğretmene "Jean'in dersi bu sınıfta mı?" dedi.
Entonces le dijo a su clase que volvería en un minuto, cruzó el pasillo y le preguntó a la maestra :
"Şu kişiyi görmek istiyorum..." O kişinin adını söylerdi ve "Derhal ofisime gelsin" derdi.
"Quisiera ver a...". Decía sus nombres y luego decía : "Envíenlas a mi oficina de inmediato".
Bu seanslar sözde rehberlik seanslarıydı çünkü o okulun rehberlik öğretmeniydi.
Sus sesiones supuestamente eran sesiones de orientación, porque era el consejero para la escuela.
O zamanlar onun iltifatlarına ve ilgisine yenik düşmüştüm. Okuldaki çok önemli bir kişi bana çok önemli olduğumu hissettiriyordu.
En esa época, yo estaba encantada por sus halagos, su atención y el hecho de que me hacía sentir muy importante alguien que era muy importante en la escuela.
Ama bunu bana meydan okuyormuş gibi önerdi, ben "Yapamazsın" dedim, o da "Bir görelim" dedi.
Pero lo presentaba más como un reto. Yo le decía : "No puede". Y él me respondía : "Vamos a ver".
Ama o zaman ne şartlarda yaşıyor?
¿ Pero qué va con eso?
Rahibe Cathy'nin cesedi Lansdowne'da bulunduğunda çalışıyormuş, avcılar durumu ona bildirmiş ve o da yola koyulmuş.
Se involucró cuando descubrieron el cadáver de la hermana Cathy en Lansdowne. Tomó la llamada de los cazadores que lo reportaron y salió hacia allí.
- O yüzden sizinle tanışmak bir şeref.
- Conocerlo significa mucho para mí.
O benim için çok değerliydi, yani...
Ella era muy importante para mí...
O arada olan her şeyi sadece suçu işleyen adam biliyor.
Pero solo quien lo hizo sabe qué pasó.
Rahibenin arabası, 1969 model, yeşil bir Ford Maverick, o, alışveriş merkezine gittikten birkaç saat sonra Carriage House sitesi yakınlarına yasa dışı ve garip bir açıda bırakılmıştı.
El auto de la monja, un Ford Maverick verde de 1969, estaba estacionado en un ángulo extraño, ilegalmente, cerca de su departamento en Carriage House tan solo unas horas después de haber ido al centro comercial.
Evet, Rahibe Cesnik dosyasında ceset iki ay sonra bulundu. O süre içinde birçok kişinin ifadesini aldık, onunla iletişimde olabilecek herkesin.
En el caso de la hermana Cesnik, hasta hallar su cadáver a los dos meses, durante ese tiempo, investigamos a muchas personas, a cualquiera relacionado con ella.
O çekici bir kadındı.
Era una mujer atractiva.
Ve ne kadar çok beklerseniz delil toplamanız o kadar zorlaşır.
Y mientras más se espera, más difícil es conseguir buenas pruebas.
"Son 15, 20 yıldır ne yaptınız?" dedim.
"¿ Qué han hecho durante los últimos 15 o 20 años?".
Herkes pazar günleri kiliseye giderdi. Babamız polis olduğu için o gün çalışıyorsa ve araba yoksa kiliseye yürüyerek giderdik.
Todos iban a la iglesia el domingo y si no había auto, porque papá era policía y tenía turno de trabajo, tenías que caminar a la iglesia.
Pazarları kiliseyi kaçırmak, cumaları et yemek duyulmamış şeylerdi.
Era insólito no ir a misa el domingo o comer carne el viernes.
O günah çıkarmaya inanıp güveniyorsa biz de güveniyorduk.
Si él creía y confiaba en la confesión, todos confiábamos.
- O şey eğitiminden sorumluydu...
- Era responsable de estudios o...
- Hristiyan eğitimi falan...
- Educación cristiana o algo así.
O gün günah çıkarmaya gitmeseydim hayatım çok daha farklı olurdu.
Mi vida habría sido muy diferente si no hubiera ido a ese confesionario.
O rahibin Magnus olduğunu ve şunu dediğini hiç unutmadım :
Siempre recuerdo que era Magnus y que dijo :
"Demiştim ki" Tanrım, günahım o kadar büyük olmalı ki suratıma bakıp adımı sormak zorunda kaldı. "
Y siempre pensé : "Dios, eso debió ser tan terrible que él tiene que verme y preguntar mi nombre".
Ben onlara bir şeyler yaparken veya onlar bana bir şeyler yaparken tepemde dikilip Latince dualar okurlardı.
Ellos oraban en latín sobre mí como si yo les hubiera hecho cosas o como si ellos me hicieran cosas.
Veya biri Latince bir dua okurken diğeri de şey derdi :
O uno oraba por mí en latín mientras que el otro decía algo como :
O odadan çıkmak istedim ama o odada kalmam gerektiğini hissettim. İyi biri olabilmek için.
Yo quería salir de esa oficina y aun así sentía que debía permanecer ahí para para ser una buena persona.
Rahip Maskell çok nüfuzlu ve korku uyandıran birisiydi çünkü ofisine çağrılmak veya başınızı belaya sokmak istemezdiniz.
El padre Maskell ejercía mucho poder e infundía temor en la gente porque no querías que te llamara a su oficina o tener problemas.
Onun ne yaptığını veya o şeyin ne olduğunu bilmiyordum.
Y no estaba segura de qué hacía él o qué era eso.
O da "Evet" dedi.
Y ella dijo : "Sí".
Gitar çalardım, o yüzden gitarım hep yanımdaydı.
Yo tocaba la guitarra, así que siempre la tenía conmigo.
O an büyüyünce rahibe olmak istedim.
EXMONJA Y de inmediato pensé que eso sería cuando creciera.
Birinci sınıftan beri o günü bekliyordum.
Esperé ese día desde que entré a primer grado.
Beni kabul etmiş olmaları büyük bir şerefti çünkü o yolculuğa başlayabilirdim.
Para mí, fue un verdadero honor que me aceptaran... EXMONJA... y que pudiera comenzar ese viaje.
Ben o eğitime ruhani talim programı diyorum.
Por lo que tuvimos que pasar lo llamo campamento espiritual.
O yüzden biriyle konuşmak büyük bir olaydı.
Y era un gran problema hablar con alguien.
Gerçek adı Bob muydu, bilmiyorum. Belki Maskell'ın ona taktığı isimdi bu.
No sé si Bob era su nombre real o si solo era un seudónimo que Maskell le puso.
O sırada polis "Yapmak istemiyorum" dedi.
Ahí fue cuando escuché al oficial de policía decir : "No quiero".
O bir psikologdu.
Él era psicólogo.