G traducir portugués
831,026 traducción paralela
Daha önceden anlayamadığım için üzgünüm.
Não compreendia antes, desculpa.
Hatırladığım son şey, dişlerin ve pençelerin saplanmasıydı.
A última coisa que me lembro é... dentes e garras, a rasgarem-me.
Bu videoya zaman ayırdığınız için teşekkür ederek başlamama izin verin.
E deixem-me começar por vos agradecer o facto de estarem a ver este vídeo.
Raj'ın paylaştığı şeyi gördün mü?
Viste este post do Raj? O que é?
Ne paylaşmış? Köpeği ile makarna paylaştığı başka bir videoyu mu?
Outro vídeo dele e da cadela a fazer a Dama e o Vagabundo com esparguete?
Dairesinin kirasını karşılayamayacağını daha ucuz bir yer bilen biri olup olmadığını soruyor.
Ele não pode pagar o seu apartamento, e está a perguntar se alguém sabe de um lugar barato para viver.
Cevabı bilmiyormuş gibi davrandığın kısmı atlasak ve bana cevabı söylediğin kısma geçsek olur mu?
Pode saltar a parte em que finge que não sabe a resposta e chegar à parte onde me diz a resposta?
Savunma şeklin Sheldon ile olan ilişkinde aynı güvensizlikleri yaşadığına işaret ediyor olabilir.
A sua defensiva pode indicar inseguranças similares na sua relação com o Sheldon.
Beverly, Amy ile olan ilişkimde Leonard ve Penny'nin ilişkisindeki benzer güvensizlikleri yaşadığımı ifade etti.
A Beverly mostrou-me que estou a passar por inseguranças na minha relação com a Amy, tal como o Leonard e a Penny estão a passar na deles.
Evet, evlilik sorunlarınızı göz ardı edebileceğiniz biriyle beraber yaşadığınız sürece iyisiniz tabii.
Estarão enquanto tiverem um amortecedor a morar com vocês e a distrair-vos dos problemas conjugais.
Raj'ın dün gece taşındığını biliyor muydun?
Sabias que o Raj foi-se embora ontem à noite?
Burada bedava yaşadığına göre sanırım sana borçluyum.
Claro. Vives aqui de graça, portanto eu devo-te uma.
Burada biyoloji denizinde sıkıntıdan boğulmayı beklerken entelektüel düşlerimi gıdıkladın.
Estava à espera de ficar aborrecido com biologia, e em vez disso, fizeste cócegas na minha mente intelectual.
Tabii ki vücudum yerine düşlerimin gıdıklanmasında bir sorun yok.
Que, ao contrário do meu corpo, é um bom lugar para cócegas.
Kaşığı elime alırken hiç düşünmedim.
Eu peguei nela sem pensar em pegá-la.
Kaşığı almaya ne zaman karar verdim?
Quando é que decidi pegá-la?
Karar verme mekanizması üzerine yaptığın sinirbilimsel deneyi düşünüyordum. Fark ettim ki eğer kuantum mekaniğindeki ölçüm sorunuyla ilişkilendirebilirsek bilincin Kopenhag Yorumu'ndaki rolünün aksini ispat edebiliriz.
Estava a pensar na tua experiência de neurociência do processo decisório e percebi que se o conectarmos com o problema de medição da Mecânica Quântica podemos refutar o papel da consciência na Interpretação de Copenhague.
Rakıyı da şaraba karıştırdığım günden beri yaptığım en etkileyici kombinasyon olabilir.
Pode ser a combinação mais inspiradora desde que misturei granizado vermelho com azul.
Gerçekten gelmemi istediğin için mi yoksa acıdığın için mi soruyorsun?
Estás a perguntar porque me queres lá ou por piedade?
Susadığım zaman suya erişimim olacak.
Sempre que estiver sede, terei acesso a água.
Sabah uyandığımı hatırlıyorum. Amy göğsüme Vicks sürüyordu.
Eu lembro-me de acordar de manhã, lembro-me da Amy passar Vick no meu peito.
Pantolonunun nerede olduğunu bilmiyorum ama iç çamaşırın ocaktaki çaydanlığın içindeydi.
Não sei onde estão as tuas calças, mas encontrámos as tuas cuecas numa panela no fogão.
Dönmezsem de çalıştığım her şey boşa gidecek.
Se não for, vou desistir de tudo o que conquistei.
Bana çay yaptığın için teşekkürler.
Obrigado por me fazeres chá.
Şimdi çoğunuzun Bayraklarla Eğlence'nin nasıl başladığını merak ettiğinize eminim.
De certeza que muitos de vocês estão a questionar-se como o "Diversão com Bandeiras" surgiu.
Galiba aşka aşığım.
Acho que amo o amor.
Saçım kuşların gıpta ile baktığı bir yuva malzemesi.
O meu cabelo é um material de nidificação cobiçado.
Dünya başına yıkıldığında beni hatırlayabil diye.
Para que se recorde de mim quando o seu mundo se desmoronar à sua volta.
Ne yaptığından emin misin?
Tens a certeza que sabes aquilo que estás a fazer?
Bunu kimin yaptığını bulacağım.
Vou descobrir quem é que fez isto.
Daireye çeki düzen verelim dediğin zaman ciddi olmadığını düşünmeye başlıyorum.
Começo a achar que não falaste a sério quando disseste que querias decorar a casa.
Senin bir şey yaptığın yok.
Tu não fizeste nada.
" Senin bir şey yaptığın yok.
" Tu não fizeste nada.
Sheldon, kardeşini yanınıza almaya çalıştığından da bahsetti.
O Sheldon mencionou que queria que o seu irmão fosse morar com vocês.
Sonra rekorumu kırıp kırmadığıma bakmak için tansiyonumu ölçeriz.
Depois vemos se bato o meu recorde no aparelho de medir a tensão.
Tarçın yanımda ama Sheldon'la uğraşmak isterseniz ona binada dolaştığını söyleyin " " Not :
PS :
Aynen, yakıyoruz ortalığı.
Sim, estamos a arrasar.
Kullandığım...
Usei o...
Çalışma yayımlandığında benim adım üstte yazacak.
Quando publicarmos, o meu nome vai primeiro.
Nerede hata yaptığımızı bilmiyorum.
Não sei onde erramos.
Evet, yaptığı kabalık.
Que falta de educação.
Yanlış sayısal modeli kullandığını hissetmiştim. Ama hassas olduğun için bir şey söylemedim.
Tinha um pressentimento que usámos o modelo computacional errado, mas não disse nada porque és tão sensível.
Acıktığım zaman da mercimek çorbam var.
Se tive fome, terei sopa de lentilhas.
- Emin misin? Neden iyi olmadığını düşünüyorsun?
Por que achas que ela não está bem?
- Bırak bitireyim. Bir tanesinin içinde Bernie'nin cüzdanından aldığım 5 dolar vardı.
E um dos cartões tinha US $ 5 que tirei da mala da Bernie.
Sakinleş. Koşuya çıktığın zaman çörek aldığını biliyorum.
Relaxa, eu sei que a tua "corrida" é para ir comer donuts.
Kadınlar hakkında pek bir şey bilmem ama onları kızdırdığım zaman anlarım.
Não sei muito sobre as mulheres, mas sei quando as chateio.
Buralarda bir not defteri bıraktığımı hatırlıyor musun?
Você sabe se deixei um caderno por estas áreas?
Sıcaklığı sırtıma yayıldı.
E quentinho nas minhas costas.
Uzun bir dikkat aralığına var ihtiyacınız
Vai ter de prestar atenção
Howie telefona baktığım sürece yemeğe ihtiyacım yok.
"Howie, não preciso de comida desde que possa olhar para o meu telemóvel."