English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ S ] / Sadece bu değil

Sadece bu değil traducir portugués

3,267 traducción paralela
Sadece bu değil, şimdi bunu izle.
E não é tudo. Repara nisto.
Sadece bu değil.
Isso não é tudo.
Richard Bartlett hoşgörülü biri değildi ; sadece bu değil.
Richard Bartlett não é um homem paciente. Nem um pouco.
Sadece bu senin bebeğin değil diye, böyle...
Só porque não é o teu bebé...
Parayı nereden bulacaksın? Bu bizim sorunumuz, değil mi? Sadece bir fiyat ver.
O McClaren afirma que ela, por equívoco, enviou esses e-mails e por falta de atenção, eles foram parar no site.
Ve bu sadece ofisinden çıkmana değil NCIS'ten atılmana bile neden olabilir.
E pode ser o suficiente, para tirá-lo não só do nosso escritório, mas talvez de todo o NCIS.
Bu, sadece ilk işim yerim değil aynı zamanda Meera'yı ilk gördüğüm yer.
Não porque este foi o meu primeiro emprego, mas porque este é o lugar onde eu vi Meera pela primeira vez
Gazı salmak değil ki olay sadece bütün havalandırmayı, asansörleri kapatmak gerekir, bu da güç ister.
Está bem? Não é só bombear gás, tens de fechar a ventilação externa, desligar os elevadores, tudo o que use energia.
Flanigan'ı açığa çıkardığın konusunda memnunum ama yaklaşımını beğenmedim sadece de bu değil.
Estou feliz que tenhas exposto o Flanigan, mas não concordo com o teu método, e não é só nisso.
Bu senin için sadece bir görev değil.
Esta não é apenas uma missão para ti.
Bu sadece formalite değil mi?
isso é apenas uma formalidade?
Bütün bu kan diyor ki suratını yumruklamayı becerdim. Sadece bir kere değil. En az beş kere.
E este sangue todo diz que consegui dar-te um soco na cara, não apenas um, mas vários.
Çünkü bu beyler benim için sadece birer hükümlü değil, onlar benim ailem.
Estes senhores não são apenas reclusos. São a minha família.
Bu sadece bir giysi değil.
Não é uma roupa qualquer, está bem?
Sadece bu model değil, dört farklı kadından...
Não é só a anfitriã. Temos o ADN do percevejo - de outras quatro mulheres.
Sadece bu konuya dikkat çekmek istedim neticede dikkat çekilmeyecek gibi değil.
Só pensei em apontar isto, já que ela está... a apontar.
Hangi cehennemde bu? Kaderi tehlikede olan sadece Pakistan değil.
- Não é só o destino do Paquistão que está em risco.
Ve de J.R.'a ikinci satışından da ki bu da, onun petrole değil sadece araziye sahip olduğu anlamına geliyor.
E pela segunda venda, ao JR, quer dizer que ele tem a posse da terra, não do petróleo.
Millet bu sadece futbol dünya kupası değil.
Rapazes, isto é os Infantis e não o mundial.
- Bu sadece para konusu değil. - Bu insanların kültürlerini kaybetme konusudur.
Não se trata apenas de dinheiro, mas de pessoas que vão perder a sua cultura.
Bu fotoğraf onun bu adamla tanıştığını gösteriyor sadece, değil mi?
Esta foto só indica que ela conhece o gajo, não?
Bu anlaşma tabii ki sadece bir hokey takımı almak demek değil.
O negócio não é apenas a compra da equipa de hóquei.
Bu sadece bir hipotez ama mantıklı, değil mi?
É só uma hipótese, mas faz sentido, não faz?
Sadece bu gece için değil.
Não. Não quero dizer que não estão cá esta noite.
Bu arada sorun derken son söylediğim şeyden bahsetmiyordum sadece o değil.
Não... Não qualquer coisa... Não estava a referir-me a...
Sadece bu değil.
- Não é só.
Sadece gitmene üzüldüğümü söylemek istiyorum. Ama bu daha da kötü hissettirir, değil mi?
Eu queria, dizer que estou triste em ver-te sair, mas que, provavelmente apenas faz-te sentir desconfortável, certo?
Fakat bu adaklar sadece alçak gönüllü güvercinler için değil, aynı zamanda başka bir çöpçü için.
Mas estas ofertas não são para os pombos, são para outro necrófago.
Bu sadece s.ktiğimin bir filmi değil. Beni dinle.
Não é só um filme, ouve!
Sadece onun sağlığı için değil. Eğer bu hastalık tekrar hortlarsa ne kadar berbat bir şey olduğunu görmüyor musun?
Não só pelo bem dela, mas para a próxima vez que esta enfermidade caia sobre nós, não consegue ver o quão violenta é?
Yara izi bıçağın yapısıyla tam eşleşti. Sadece bu kadar da değil.
O padrão da ferida coincide com o desenho da lâmina, mas isto não é a única coisa que coincide.
Bayan Knox, sadece bu işi kirletenleri yakalamakla değil aynı zamanda vakfı, amacı doğrultusunda korumak da istiyorum.
Knox, quero proteger o que a fundação representa, não só derrubar aqueles que a corrompem.
Bu sadece yanıcı maddeler ve kibritle ilgili değil bayan.
Não é fluído de isqueiro ou um palito de fósforo, miúda.
Bu bir tehlike değil. Sadece eğlence.
Não é o perigo... é a diversão.
Bu sadece McKeen'in ölen oğluyla alakalı değil.
Isto não é só pelo filho morto do McKeen.
Bak, bu sadece onunla ilgili değil.
Não é só sobre ele.
Çünkü tohum, bitki olgunlaştıktan sonra sapta kalıyor, bu da insanların sadece daha fazla tahıl toplayacağı değil aynı zamanda işlemeye başlayabileceği anlamına geliyordu.
Porque a semente permaneceu no caule após ter amadurecido, significava não só que as pessoas que aqui habitavam podiam armazenar mais grão, mas que podiam começar a cultivá-lo.
Ben Apollo döneminin insanlarını kahraman ilan ediyorum.Sadece astronotları değil. Bu işi mümkün kılmak için her yerde çalışan onbinlerce insanı da.
Olho para aquelas pessoas da época da Apollo como heróis, não apenas para os astronautas que lá foram, mas para as centenas de milhares de pessoas que o tornaram possível.
Umurumda değil. Sadece bu zamanda hayatımı yaşamak istiyorum o kadar.
Eu só quero viver a minha vida neste tempo...
- Bu mümkün değil. - Peki sadece beni?
- Temo ser impossível.
Sadece bu ömür boyu değil bir sonraki yaşamın için de korkutuyorlar, evet.
Não só nesta vida, também nos assustam em nome da próxima vida.
CSI Samantha Owens uygun olmayan yöntemler kullandı, bu da sadece bu davadaki işini değil...
A CSI Samantha Owens usou procedimentos impróprios o que nos leva a questionar não só o seu trabalho
- Bu sadece seninle ilgili bir şey değil.
- Isso vai além de si.
Sadece bu gece için değil.
Não me refiro a estarem fora esta noite.
Sadece bu da değil.
- Não é só isso.
Sadece bu da değil. Cassie Flood, kendi kredi kartıyla buradan bir oda tutmuş.
Não só isso, a Cassie Flood alugou um quarto no cartão dela.
Bu, o insanları senin öldürmüş olmanla aynı... sadece Cassie Flood da değil... o Amazon köyündeki herkes... bebekler, çocuklar, kadınlar.
É o mesmo que tenha morto aquelas pessoas, não só a Cassie Flood, mas cada pessoa naquela aldeia. Mulheres, crianças, bebés.
Yani bu sadece, kadınların her zamanki deliliklerinden "Seni terk etmek üzereyim" deliliğinden değil.
Então isso é só TPM, não um louco vou romper com você?
Evet, ama bu sadece Rebekah'la alakalı değil.
Sim, mas não é só sobre a Rebekah.
Bu sadece masum bir adamın hapisten çıkmasına değil Angela O'Hara'nın katilini yakalamamıza da yardımcı olacak.
Não só por ter um inocente preso, perceber as primeiras mortes vai ajudar-nos a apanhar o assassino da Angela.
Sadece bu da değil.
E não só as que tirou.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]