Yakın traducir portugués
49,293 traducción paralela
Daha yakın, daha yakın.
Mais perto.
Ne kadar yakınınsınız?
Estás de quantos meses?
Lütfen tekrar düşünün. Ona ve Nimbodaki askere rastladığımda, çok yakın görünüyorlardı.
Quando me deparei com ela e com o soldado de Nimbo, eles pareciam muito próximos.
Sana yakın birisi, özel birisi...
Alguém próximo de ti, alguém especial.
Dün gece, bana en yakın olanı büyük bir fedakarlık yaptı.
A noite passada, os que são mais próximos de mim fizeram o sacrifício derradeiro.
Düşündüğünden çok daha yakın.
- Não. Ela está mais perto do que pensas.
En yakın zamanda mahkemeler başlasın.
Quero que os julgamentos comecem o mais rápido possível.
Abby'le çok yakınsınız.
Tu e a Abby são muito próximas.
- Hiç sevişmiyoruz diye yakınıyorsun.
Estás sempre a queixar-te de não teres sexo. Cala-te e come-me.
Onu huzura kavuşturmaya çok yakın olduğunu düşünüyorsun. Fakat dünyaya nasıl bir cehennemi salacağının farkında bile değilsin.
Pensas que estás próxima de trazer-lhe paz, mas não fazes ideia do que estás a libertar no mundo.
Meteliksizime en yakın ne alabilirim?
A que tenho direito por quase nada?
Ve yakın zamanda aptalca bir şeye evet dediğimi biliyorum.
Sei que concordei recentemente com uma estupidez.
Ve o çok yakınımda. Hissedebiliyorum.
E está... tão perto que o sinto.
- Yanılıyorsun yani. - Evet, biz de devam ettirdik. Onlar öldükten sonra, bu sayede bize yakınlıklarını hissederiz dedik.
Nós mantivemos isto, porque depois que eles morreram sentimos que assim os manteríamos perto de nós, que eles ainda estão connosco.
Yakın bir zamana değin de mükemmelliğe erişememişti. Kendi kanımdan olan insanlar sayesinde.
E não foi até recentemente que foi aperfeiçoada pela minha própria carne e sangue.
Yakın gitsin orospu çocuklarını!
Que arda o cabrão!
Hepsini yakın gitsin!
Que arda tudo!
Bu sırada ünlüler, sporcular, hatta yakın bir iş arkadaşınız bile yaşamına son verdi.
E nesse tempo, celebridades, atletas, até um colega seu, puseram fim à vida.
Bence bunu yine yaparsan sıfıra yakın beyin fonksiyonuyla geri dönersin.
Então, digo que se voltares a morrer, vais voltar quase sem funções cerebrais.
yakınımdaki hastaneler
HOSPITAIS PERTO DE MIM
En yakın akrabasını falan.
O parente mais próximo.
Bir filme seçilmiştim. Kalbimi hisset. Benden önce bir sahne çeken biri vardı, sektörde çok iyi tanınan, ünlü bir aktris, yakın arkadaşım.
Eu tinha sido escolhida para um filme e tinha estado alguém a fazer um filme antes de mim, uma atriz famosa, muito conhecida e minha amiga.
Sonra bir bakarsın ki en yakın arkadaş olmuşsunuz.
E antes que te apercebas, somos grandes amigos.
Seni bedavaya sokamayacaksa en yakın arkadaşının sinemada çalışmasının ne faydası var?
De que serve ter uma melhor amiga que trabalha no cinema, se não podes entrar de borla?
Clay'le çok yakınız.
Eu e o Clay somos muito amigos.
Belki yakın arkadaşı değil de, sadece bir tanıdığıydım.
Talvez eu fosse mais um conhecido do que um amigo íntimo.
Benim yaş grubuma yakın hiç kimseyi görmedim.
Não vi ninguém da minha geração.
Arkadaştık ama o kadar da yakın değildik.
Nós éramos amigas, mas nunca fomos muito chegadas.
Çabalarının beyhude yere olduğu hususunda ikna edildi. Yakınları bu yaptıklarını artık çekemeyeceklerini kendisine ifade ettiler.
Foi convencido de que os seus esforços já não eram viáveis, que aqueles mais próximos se cansaram de tais esforços.
"... her eyaletten ve kentten, özgürlük şarkısının yankısını duyduğumuzda... "... o gün yakın demektir. Tanrı'nın bütün kulları...
Quando nós a deixamos tocar em cada vila e em cada aldeia, em cada estado e em cada cidade, seremos capazes de acelerar esse dia quando todos os filhos de Deus, homens negros e homens brancos, judeus e pagãos, protestantes e católicos,
Başarısız projeni aramak için birkaç saatliğine yakın çevreyi kolaçan etmeye çıktık. Başından kıçına kadar aradık âdeta.
Saímos para procurar o teu projecto falhado por algumas horas, só à volta do perímetro, só por perto, por assim dizer...
Doktor Bilmiş, koca dünyadaki yeni en yakın dostuna ne diyecek bakalım?
O que o Dr. Espertalhão diz ao seu novo melhor amigo em todo o mundo?
Yakın zamanda dahasını getirirseniz savaşırız.
Traz mais e lutaremos.
Ayrıca elde ettiği bilgileri paylaştığını söyledi. Yakınlarda babana FARC'dan yasadışı aldığı yengeç verilerini vermiş.
Mas, ele também disse que ela passou a informação que encontrou, e, recentemente, deu ao teu pai alguns dados sobre caranguejos que obteve ilegalmente da FARC.
Paylaşacak kadar seni kendine yakın gördü ya da Billy'ye baskımı zayıflatmak için bir fırsat olarak gördün belki de.
Sentiu-se suficientemente perto de ti para o partilhar, ou talvez... Viste uma oportunidade para contrariar a minha vantagem com o Billy.
Bence hâlihazırdaki savaş bitmeye hiç yakın değil.
Acredito que a nossa guerra está longe de ter terminado.
Ama Clifton yakınlarındaki insanların, annemin memleketi bunu büyük bir talih, cennetten bir işaret yukarıda birinin gayretlerimizi onayladığı belirtisi olarak algılayacaklarını söyledim.
Mas ao mesmo tempo, há outros homens, perto de Clifton, a terra natal da minha mãe... que lhe teriam chamado "um sinal de grande sorte", uma indicação vinda dos céus de que alguém lá em cima favoreceu a nossa demanda.
Bir düşün ve ona göre sesinin tonunu ayarla özellikle de çok yakın bir gelecekte hayatın yine benim elimde olma ihtimalini değerlendir.
Talvez devas considerar falar de melhor forma comigo, principalmente visto que num futuro muito próximo a tua vida pode vir a ficar nas minhas mãos mais uma vez.
Bu seferki rüzgar arkalarına alınacak kadar yakın değil.
Ele não está assim tanto a favor do vento. Nem um bocado.
Güverteye çıkana kadar yakında seyredip destek sağlayacaksınız.
Podes ficar por perto, a dar apoio até que o abordemos.
O benim en yakın arkadaşımdı.
Era o meu amigo mais chegado.
Yakın muharebe biraz riskli olabilir.
Combate de proximidade pode tornar-se meio complicado.
Yakışıklı ve simetrik olmanın dışında, yok.
Tirando o facto de ser bem-parecido e simétrico, não.
Demek canını yakıyorum.
Ai estou a magoar-te?
Yakışıklı mısın gerçekten?
És bonito?
N'aber yakışıklı? Eşyalarını topladın mı?
- A fazer as malas?
Yakışmışsınız.
Fazem um bonito casal.
Yakın zamanda.
Em breve.
Bakan'ın kendisinden gelen talimatları doğrudan ihlal. Yakıt desteğini saldın.
Contrariando expressamente instruções directas do próprio Ministro, libertaste os subsídios ao combustível.
Yakıt kotasını yok saymak.
Por ter ignorado as quotas de combustível.
Genelde biz tehlikeli durumlardayken tuhaf ve yakışıksız sorular sorarak gerginliğini saklardın.
Geralmente, quando estamos em situações perigosas, tu escondes os teus nervos fazendo perguntas estranhas e impróprias.