Alive and well traduction Turc
728 traduction parallèle
The fact alone that I'm still alive and well is a testament that it's not my fault... that's what I'm afraid others will think.
Yaşama şeklimden kendimi suçladığımın sanılmasının düşüncesi bile kötü.
And maybe if he's alive and well, he's on some Northern road right now.
- Evet. Eğer hayattaysa ve iyiyse, belki de Kuzeyde bir yerlerdedir.
He's alive and well.
- Hayatta ve durumu iyi.
He's alive and well.
Hayatta ve durumu iyi.
I was so happy to hear. that you were alive and well in a POW camp in Singapore.
Yaşadığını ve Singapur'da esir kampında olduğunu duyduğumda çok sevindim.
The first thing he does is to ask all he meets If his beloved is still alive and well
Birini gördüğünde ilk yaptığı şey, sevgilisinin halini sormak olmuş.
You'd think we could be a little bit happy that the poor woman is alive and well.
Zavallı kadının yaşadığına biraz olsun sevinmemiz gerekirdi.
- Jaume! - Your Majesty! Glad to see you alive and well.
Majeste, sizi canlı ve iyi gördüğüme sevindim.
Your son is alive and well.
Oğlun hayatta ve iyi.
Your son is alive and well.
Oğlun hayatta ve sağlığı yerinde.
How about this? When we find your father alive and well, you can paint in one of my daruma's eyes.
Babanız sağlıklı ve hayatta bulduğumuzda darumamın gözlerinden birini boyarsınız.
Sergeant Murano is alive and well!
Çavuş Murano hayatta ve durumu iyi!
Now, as to your representatives, you have my sacred word as an Eminian that they are alive and well.
Elçilerinize gelince, sizi temin ederim hayattalar ve iyi durumdalar.
Alive and well.
Yaşıyorlar ve iyiler.
Our daughter, Mary, is alive and well, Henry.
Kızımız Mary yaşıyor ve sağlıklı, Henry.
– Yes. Still alive and well. – What makes you say that?
Mendillerini alır ve çalışanlarına " Affedersiniz.
And I'm alive and well.
Ben hayattayım ve iyiyim.
I'm alive and well.
Ben hayattayım ve iyiyim.
So I hasten to inform you that I'm alive and well, and hope you're, too.
O yüzden de sana yaşadığımı ve iyi olduğumu hemen söylemek istiyorum ve umarım sen de iyisindir.
I'm alive and well.
Yaşıyorum ve iyiyim.
Here I am alive and well... but this is just the dregs of my life.
Ben burada yaşıyorum ve iyiyim.. ama bu sadece yaşamımın tortusu!
- Lennox is still alive and well, señor.
Bay Lennox halen hayatta, Bay Marlowe.
Alive and well, and living in sin.
Cıvıl cıvıl sikişiyorlar.
I came here to sea your sister, and as you were here, I thought I'd let you know I was alive and well
Kız kardeşini görmeye geldim hazır sen de buradayken, yaşadığımı ve iyi olduğumu bilesin istedim.
Are you alive and well? .
Peki sen yaşıyor musun ve iyi misin?
But occasionally, a creature thought to have become extinct hundreds of millions of years ago turns out to be alive and well.
Fakat nadiren de olsa soyu milyonlarca yıldır tükenmiş olarak bilinen bir türün sonradan yaşadığı keşfedilebiliyor.
You went to make sure... but you were convinced you would find Mrs. Vognic alive and well, as usual.
Oraya gittiniz, emin olmak için. Ama oraya gittiğinizde her zaman olduğu gibi Bayan Vognic'i iyi görmeyi düşünüyordunuz?
Well, that transaction puts you with Reg near the site of the murder and confirms you were probably the last person to see him alive.
Bu eylem, sizi cinayet yerinde Reg'in yanına koyuyor ve muhtemelen onu sağ gören en son kişi olduğunuzu doğruluyor.
Elizabeth is alive and she is well.
Elizabeth yaşıyor ve iyi.
Yes, and very much alive and quite well and awfully happy.
Evet hayatta, iyi ve çok mutlu.
I played to the well-known weakness of every woman alive and perjured my soul for a thousand years to come.
Her kadında zayıf olan noktaya oynadım ve bin sene yetecek kadar yalan söyledim.
Well, the fly's dead, the baby's alive and kicking.
Sinek öldü, bebek gayet sağlıklı.
We'll speed it up as much as we can... and if we get him while he's still alive, well, fine.
İşleri olabildiğince hızlandırırız ve eğer onu hala sağken çıkarabilirsek ne ala.
Yes, we're still alive. And you know what's gonna happen just as well as I do.
Evet öyle ama neler olacağını sende biliyorsun.
And it was always said that he knew how to keep Christmas well, if any man alive possessed the knowledge.
Ve hep Noel'i ne kadar güzel kutladığı söylenip durdu...
" She's very much alive and doing well indeed
" O yaşıyor ve hali gerçekten çok iyi
- No, Rodrigo's alive and well.
Hayır, Rodrigo hayatta ve iyi.
Well, I've never seen anyone more real, happy, alive and free than these men are.
Aslında, onları senin anlatığın gibi görmüyorum,... bu insanlar mutlu, canlı ve özgürler.
Well, my hunch is that they're back on Gamma II, dead or alive, and I still want another search.
Benim önsezim diyor ki ölü veya canlı Gamma II'ye geri döndüler. - Ve başka bir araştırma istiyorum.
No, Rodrigo is alive and well.
Hayır, Rodrigo hayatta ve iyi.
Well, whether Mao Zedong is alive or not Lin Biao has a stranglehold on the Central Committee which Lin Shao-Chi can't break so it remains to be seen whether Zhou Enlai can get his finger out and get going in the second half.
Mao Zedong hayatta olsa da olmasa da Lin Biao Merkez Komitede güçlü Lin Shao-Chi güçsüz Zhou Enlai ikinci yarıda bir şey yapabilecek mi göreceğiz.
Yeah, well, I'm very much alive and I mean to lodge a formal complaint.
Ama hayattayım ve resmi bir şikayette bulunacağım.
Well, it kind of seems to me that if... somebody popped in and told my wife that they found my car... at the bottom of a canyon with a bullet hole in it, you know, I think she would wanna ask if I was in the car, if I was hurt, if I was alive...
Şey, bana öyle geliyor ki, eğer... biri içeri girip karıma arabamı uçurumun dibinde bir mermi deliği ile birlikte bulduğunu söyleseydi, bilirsiniz ya, sanırım arabada olup olmadığımı, yaralı olup olmadığımı, yaşayıp yaşamadığımı sorardı...
Oh, my dear sir, what a pleasure to see you well and alive.
Oh, üstadım, sizi hayatta ve sağlıklı görmek ne büyük bir zevk.
Is he alive, and well, and happy?
İyi durumda yaşıyor mu?
Well, some of these patrollers are catching these runaway slaves... ... and skinning them alive.
Bu devriyelerden bazıları, kaçak köleleri yakalayıp derilerini yüzüyorlar.
Well, some of these patrollers are catching these runaway slaves and skinning them alive.
Bu devriyelerden bazıları, kaçak köleleri yakalayıp derilerini yüzüyorlar.
Well, you're skinning'me alive, but - And the Victrola.
Beni resmen yoluyorsun ama tekneye karşılık sana arabayı veririm.
If she feels that her son is alive and near her, well, perhaps that's how it is.
Eğer oğlunun yanıbaşında olduğunu ve yaşadığını hissediyorsa,... şey, belki de öyledir.
I mean, when you think about it and consider that your feelings of love begin when you're about 10 and if you live to, say, 70 well, that's pretty limiting, because what chance is there that he'll be alive at the same time you are?
Demek istediğim aşkı düşünüp, onu hissetmeye başladığında 10 yaşında olsan ve diyelim ki, 70'ine kadar yaşasan bile bu çok sınırlı olur, çünkü onun da, seninle aynı zamanda yaşama olasılığı nedir ki?
As you can see, he's very much alive and pretty well.
Gördüğün gibi son derece hayatta.
and well done 16
and well 178
well 438053
wells 385
weller 130
wellington 57
welles 22
wellesley 18
well done 4465
well thank you 29
and well 178
well 438053
wells 385
weller 130
wellington 57
welles 22
wellesley 18
well done 4465
well thank you 29
well hello 20
well spotted 23
well played 346
well then 1046
well i don't know 35
well said 253
well you know 47
well come on 26
well that's good 18
well i'm sorry 20
well spotted 23
well played 346
well then 1046
well i don't know 35
well said 253
well you know 47
well come on 26
well that's good 18
well i'm sorry 20
well no 77
well spoken 20
well now 184
well in that case 21
well yeah 97
well i 89
well it's 16
well yes 116
well i never 20
well uh 21
well spoken 20
well now 184
well in that case 21
well yeah 97
well i 89
well it's 16
well yes 116
well i never 20
well uh 21