English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ W ] / Well uh

Well uh traduction Turc

14,003 traduction parallèle
I did not sleep well last night. Uh-huh.
Geçen gece iyi uyuyamadım.
Uh, well, that's why we're here, right?
Bu yüzden buradayız değil mi?
Uh, yeah, well, Queenie and I wanted to help make a healthy organic meal for the baby.
Evet, Queenie ile bebek için sağlıklı organik bir yemek yapmak istedik.
Uh, well, there's something small and tan dancing the samba on your scalp.
Kafatasında küçük bir şey samba dansı yapıyor.
Well, it wouldn't surprise me if ICO accelerated their plans, uh, because of the governor's comments.
İHO'nun planlarına hız kazandırma sebebinin Vali'nin açıklamaları olması benim için sürpriz olmazdı.
Well, they, uh... moved me to the flower shop a few months ago.
Birkaç ay önce beni çiçekçi dükkanına transfer ettiler.
Right, well, I'm, uh...
Yani, ben...
Uh, well, I wanted to speak with your privately.
Seninle özel olarak konuşmak istedim.
Yeah, well, I thought a, uh, a new role might suit you, too.
Ben de sana yeni bir unvan verelim diye düşündüm.
Well, then, uh... we got nothing to worry about, huh?
O zaman endişelenecek bir şeyimiz yok, öyle mi?
Uh, well, what can I get you?
Sana ne ikram edebilirim?
Well, we, uh, we go to this house party and there's this guy that I've seen before even had some classes with and...
Bir gün bir partiye gitmiştik. Daha önce gördüğüm, birkaç ortak dersimiz olan bir çocuk vardı.
- Yeah, he's gorgeous and, uh, very well hung so don't be jealous.
Çok yakışıklı. Vücudu da çok güzel. O yüzden... sakın kıskanma.
Uh, nice to meet you as well.
- Güzel tanışmak... Ben de.
Uh, well... You know, I think it's for the best.
Sanırım en iyisi böyle.
Well, luckily there are some treatment options, some, uh, really interesting new therapies.
Neyse ki birkaç tedavi seçeneği var. Bazıları çok ilginç yeni tedaviler.
- And Plover's previous work, uh, he--well, he only got rejections for it.
- Ve Plover'ın önceki işi sadece red alıp durmuştu.
Uh, well...
Pekala...
Uh, well, I just came from my guy.
- Adamımın yanından geldim.
Well, this is a, uh, fiddlehead salad with a little... pickled red onion and toasted pecans, followed by a pan-seared lamb chop, pomegranate relish, and potato gratin on the side.
Bu kırmızı soğan turşulu ve kızarmış fındıklı, ısırgan otu salatası ve tavada kızarmış kuzu pirzola nar sosu ve hafif kızarmış fırın patates.
- Okay, uh, well, uh, first of all, uh, we're very different people.
Öncelikle, biz çok farklı insanlarız.
Uh, well, I think it's pretty obvious.
Sanırım bu gayet açık.
Well, uh, are we gonna talk about this?
Bu konuyu konuşacak mıyız?
Oh, well, uh, let me be the first to apologize for the terrible inconvenience, Mr. Ruiz.
Bu son derece berbat rahatsızlık için sizden özür dileyen ilk kişi olayım, Bay Ruiz.
well, it's, uh...
şey, yani...
Uh, well, can I see you tomorrow?
Pekala, seni yarin görebilir miyim?
Well, it's, uh, just the mom and, look, I-I don't want to leave this girl with an unprotected heart for years.
Sadece annesiyle ikisi var. Bu kızın yıllarca korunmasız kalple yaşamasını istemiyorum.
Well, I, uh, consulted with our ortho and cardio chiefs, and, uh, the best solution is a titanium-plate sternum and ribcage.
Ortopedi ve kardiyoloji şeflerimize danıştım. En iyi çözüm titanyum göğüs kafesi ve sternum.
Uh, I don't remember that, and actually I need it to get to work after rehearsal. Well, the car doesn't belong to you.
Bunu hatırlamıyorum, ve aslına bakarsan, provadan sonra işe gitmem gerekiyor.
Well, uh...
Şey...
Well, we, uh, we got back your MRIs and, uh, looks like you sustained three broken ribs.
Biz... MR sonuçlarınıza dönelim.. ... ve...
Well, then you're in luck, because, uh, I got a job- - a real job- - teaching history at, uh, Shorewood high school in Boston.
O zaman şanslısın çünkü bir işim var artık... Gerçek bir iş... Boston'daki Shorewood Üniversitesi'nde tarih öğretmeniyim artık.
Uh... Well, uh, as soon as you have a time, just give me a call back.
Zamanları olduğunda bana dönersiniz.
Uh, well, maybe not amazing.
Belki de pek değil.
Um, okay, well, uh, I'm told the bomb squad won't be there for 12.
Tamam bomba imha ekibine söylerim 12 dakikada orada olmazlar.
Well, uh, I also was a teenage beauty-pageant winner.
Bu arada Ergen Güzellik Yarışması birincisiydim
Uh, well, it's not mine, but, uh, yeah.
- Aslında benim değil ama evet.
Well, I know it doesn't, uh, matter what I say, but based on your reports, on the occasions you saw fit to make them, Burov doesn't strike me as the kind of guy who responds to blackmail.
Söyleyeceklerimin hiçbir değeri olmadığını biliyorum ama kafana estikçe verdiğin verdiğin raporlara bakılırsa Burov bana şantajla yola gelecek tarzda birine benzemiyor.
Well, we, uh... We've still got a lot out in front of us... I mean, the police.
Peki, biz hala önümüzde bir sürü şey var polis, demek istiyorum.
Uh, well... you should tell your sister that she should be very proud of you, because you are Employee of the Month, Suzanne.
Şey... Kız kardeşine seninle gurur duyması gerektiğini söylemelisin. Çünkü Ayın Elemanı seçildin, Suzanne.
Well, for what it's worth- - and perhaps it's worth very little- - uh, y-your father appears to have changed.
Anlamı ne olursa olsun, belki sizin çok azdır babanız değişmişe benziyor.
Well, I mean... I didn't... Oh, no, no, uh, I...
- Yani öyle demek istedi- -
Uh, well, that Sam brought the police to my house, we know he did because nobody we know would dare to.
Hımmm. Peki, Sam mi getirdi? Bence o getirdi çünkü hiçkimse buna cüret edemez.
Well, I think that was, uh, that was probably a mistake.
Bence o bir hataydı.
Well, uh, I'll see you soon.
Yakında görüşürüz. Hoşça kal.
- Uh, well...
- Şey...
Uh, well, I'm not sure yet.
Emin değilim.
Well, uh...
Ama şey...
Uh, well, I don't - - I don't know what this thing is.
Bunun ne olduğunu bilmiyorum.
- Well, Krystal, this is, uh, Inspector Dawkins.
- Krystal, bu Müfettiş Dawkins.
He told me that it, uh, well... He, uh, told me he was keeping his deal with that group quiet'cause he thinks the people would want to fight.
O grupla olan anlasmasini kimseye soylemiyor cunku insanlarin savasmak isteyecegini dusunuyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]