But she couldn't traduction Turc
803 traduction parallèle
She wanted to kill him, but couldn't.
Onu öldürmek istemiş fakat yapamamış.
Carolina sort of- - she couldn't say much, but she said that she was- - they were fighting- - her and Johnny were fighting.
Carolina pek konuşamıyordu ama kavga ettiklerini Johnny'yle kavga ettiklerini söylüyordu.
In order for the wolf to live, it must eat the goat, But because she loved the sheep, she couldn't eat and almost starved to death.
Kurt yaşamak için o koyunu yemeliydi ama koyunu sevdiği için yemedi ve açlıktan ölmek üzereydi.
You might, but she couldn't.
Siz gidebilirsiniz, ama o gidemez.
But she said she couldn't teach you anything.
Size bir şey öğretemeyeceğini söyledi.
"She's very worried, not about herself, but... " but because that would mean she couldn't take us like she promised.
Çok endişeleniyor, kendisi için değil fakat bunun, söz verdiği gibi, bize bakamayacağı anlamına geldiği için.
But she couldn't take care of him the way we do.
Ama o burada içinde bulunduğumuz şartlarda ona bakamaz.
And their mother - she saw the knife in Matt's hand... but she couldn't say so without puttin'the rope around his neck.
Anneleri de bıçağı Matt'in elinde gördü ama bunu söyleyerek oğlunun boynuna urganı dolayamazdı.
You see, in the first place, we were gonna take the trip together but I got involved in a case and couldn't leave. We talked it over, and she decided to travel alone.
İlk başta, geziye birlikte gidecektik ama bir davaya takıldım kaldım ve ayrılamadım.
She couldn't get the number but a car with bloodstains on it was found in an alley.
Plakasını alamamış ama araba üzerinde kan lekeleriyle ara sokakta bulundu.
But she loved my father and she couldn't say that.
Fakat babamı çok seviyordu ve ona bunu söyleyemezdi.
Not that she ever did anything, but... They just couldn't get over being afraid she might.
Aslında bir şey yaptığı da yoktu ama yapabileceği korkusunu üzerlerinden atamadılar.
But she couldn't have gone out.
Fakat dışarı çıkmış olamaz.
Oh, I couldn't see her face she had a heavy black veil on but she had such a nice way with her.
Yüzünü göremedim, koyu siyah bir örtü takmıştı fakat çok nazik biriydi.
But Gilda couldn't stand not knowing the why of things, so she swallowed her pride and came to see me.
Ama Gilda olayların sebeplerini bilmemeye dayanamazdı, böylece gururunu yenip beni görmeye geldi.
She wanted to scream herself, but somehow she couldn't.
Çığlık atmak istemiş ama nedense atamamış.
They had no choice, but she couldn't see it that way.
Başka çareleri yoktu ama o bunu öyle görmedi.
Naturally, she wanted to be near him, but she couldn't, because she couldn't find him.
Doğal olarak yanında olmak istedi ama olamadı. Çünkü onu bulamadı.
Yes, I heard her scream but couldn't see her,'cause she was on the other side.
Evet, çığlığını duydum ama onu göremedim. Çünkü diğer taraftaydı.
She kept saying he had something of hers, but she couldn't find it.
Onda kendisine ait bir şey olduğunu, ama bulamadığını söylüyordu.
Father knew him and liked him,... but he couldn't stop laughing when Iris told how she said no,... simply because the fellow wanted her to give up her dancing and just be his wife.
Babam onu tanırdı ve severdi ama Iris, adam ondan dansı bırakıp da sadece ona karılık yapmasını isteyince teklifi reddettiğini söylediğinde, babam kendini gülmekten alamadı.
She said she wouldn't sing, but she couldn't resist it.
Şarkı söylemeyeceğini söylemişti ama dayanamadı.
Irene's a dear but she couldn't attract a mosquito.
Irene iyidir fakat bir sivrisineği bile cezbedemez.
But she couldn't tell what it was.
Fakat yükün ne olduğunu farkedemiyordu.
She's had only six weeks of our fine air but she couldn't be healthier if she were born Swiss.
Sadece altı haftadır güzel havamızı aldı ama İsviçre'de doğmuş olsa bundan daha sağlıklı olamazdı.
But she couldn't have killed him.
Fakat onu öldürmüş olamaz.
And she couldn't come right out and say "Don't go to the Point", but I knew what she meant.
Bana tam olarak gelip "West Point'e gitme." diyemezdi ama ben anlamıştım.
But Mother wouldn't do that, she couldn't.
Fakat annem böyle bir şey yapmış olamaz, olamaz.
Oh, but then she called me a drunk and a madame and I couldn't take that.
Ah ama bana sarhoş ve aşüfte dedi ; buna katlanamazdım.
She's sorry she couldn't come, but she sends her love.
Gelemediği için çok üzgün ve sevgilerini gönderdi.
She was no good, but couldn't tell him that.
İyi bir kız değildi, ama ona söyleyemedim.
But she's not married, she couldn't be?
Ama o evli değil, evli olamaz?
But I knew she couldn't scream, and about The Tingler and all.
Fakat onun çığlık atamayacağını biliyordum, ve Ürperteç ve her şeyi.
I couldn't hear what he said to her, but it looked like she left him. The husband.
Ona ne söylediğini duyamadım, ancak görünüşe göre bizimki onu terketmiş.
She couldn't bite through a doughnut, but she's a good barker.
Bir çöreği bile ısıramaz, ama iyi havlar.
But she didn't include a return address, so I couldn't write back.
Ama mektupta bir adres belirtmemiş, o yüzden de cevap yazamadım.
But in any case she couldn't tell the story about this alarming winter night.
Ancak her durumda o, bu endişe verici kış gecesi hikayesini anlayamadı.
She's here, but she couldn't be a virgin right now.
Burada, ama şu an bakire olamaz.
But madame said I was stingy, said she couldn't make out with what I gave her.
Ama hanımefendi cimri olduğumu söyledi, güya ona verdiklerimle geçinemiyormuş.
I couldn't say, but I know she does exist
# Bilemiyorum Tek bildiğim var olduğu #
But she couldn't stand being called Madame Dame
# Ama Bayan Dame olarak Çağrılmaya dayanamadı #
I couldn't say, but I know that she exists
# Bilemiyorum Tek bildiğim var olduğu #
She couldn't answer, but again, a vague, distant memory stirred her consciousness.
Kız cevap verememiş, ancak yine, hayal meyal, zayıf bir anı aklını başına getirivermiş.
But she couldn't come often.
Çok iyi bir kadındı. Ancak pek sık uğramazdı.
- She wanted to, but it was me. I couldn't...
- O istedi, ama ben... benim...
But she hadn't seen him since then and couldn't identify his photograph.
Ama o zamandan beri onu görmediğinden fotoğrafını teşhis edemedi.
But she couldn't have loved Marot and thrown acid in his face.
Ama Marot'u sevip yüzüne asit attı.
But if she couldn't move?
Ya kımıldayamazsa?
But he couldn't hear, because she was speaking silently to herself.
Ama o hiçbir şey duyamıyormuş çünkü kendi kendine sessizce konuşuyormuş.
She used to hunt for rabbits in that field but she couldn't see them.
O tarlada tavşan avına çıkardı ama onları göremezdi.
The officers couldn't see it, but she went like this, and he went like this.
Memur Beyler göremedi ama bayan böyle, beyefendi böyle yaptı.
but she's gone 43
but she's not here 34
but she can't 33
but she isn't 30
but she hasn't 17
but she 181
but she does 37
but she didn't 123
but she doesn't 25
but she is 47
but she's not here 34
but she can't 33
but she isn't 30
but she hasn't 17
but she 181
but she does 37
but she didn't 123
but she doesn't 25
but she is 47