But we have traduction Turc
24,235 traduction parallèle
We've grown it to the first stage, but we have to grow the organ the rest of the way internally.
Organı ilk aşamaya getirdik ama devamı içeride gerçekleşecek. Nerede büyüyecek?
It's not optimal, but we have no choice.
İdeal değil ama seçenek yok.
I understand that, but we have to consider the possibility of error caused by working too quickly.
Onu anlıyorum, Ancak çok hızlı çalışmanın neden olduğu hata olasılığını göz önüne almalıyız.
I know, but we have some of the best minds on the planet working on it.
Biliyorum, ancak gezegen üzerinde üzerinde çalışılan en iyi zihinlerin bir kısmına sahibiz.
So what you're saying is that we can generate energy, but we have...
Demek istediğin şu ki enerji üreteceğiz...
- But we have a bigger issue.
- Ama bizim daha büyük bir meselemiz var.
But we have nothing to read them on.
Ancak bunları okuyacak bir şeyimiz yok.
I understand that you're shocked about what happened earlier but we have no other choice.
Ormanda olanlar nedeniyle şokta olduğunu biliyorum ama başka şansımız yok.
- But we have to move. She's leaving town.
- Acele etmeliyiz, şehri terk ediyor.
He used your social security number to do a change of address and everything, but, speaking of addresses, we have a local one for him.
Sosyal güvenlik numaranı kullanarak adres değişikliği yapmış, adres demişken, bir tane yerel adresi var.
The blast was substantial enough to put my driver into a coma, but we both know it should have been in the megaton range.
Patlama şoförü komaya sokacak kadar şiddetliydi. Ama ikimiz de biliyoruz ki megaton büyüklüğünde olmalıydı.
You helped us before, but if I tell you, you're going to have to report it and we both know how that ends up for them.
Bize daha önce yardim ettiniz, ama... Size anlatirsam, bildirmek zorunda kalacaksiniz ve ikimiz de onlar için nasil sonuçlanacagini biliyoruz.
But, we may have to be more careful now that there are more of us.
Daha dikkatli olmaliyiz. Artik bizden daha fazla var.
You'll have to pay for the things you've done, but so will I and we'll do it together.
Yaptığın şeylerin hesabını ödemek zorundasın aynı şekilde ben de. Ve bunu birlikte yapacağız.
But... the allegation was made, and so we have to combat it.
Ama suçlama bir kere yapıldı ve onu çürütmemiz lazım.
But I think we're gonna burn through the window we have to stop the sale.
Çok iyiydi. Ama sanırım fırsatı kaçıracağız satışı engellemeliyiz.
The blast was substantial enough to put my driver into a coma, but we both know it should have been in the megaton range.
Patlama sadece şoförü komaya sokacak kadar oldu ama ikimizde biliyoruz ki megaton aralığında olmalıydı.
I know, but I never thought we'd have to do something like this.
Biliyorum ama bunun gibi bir şey yapacağımızı hiç düşünmemiştim.
Well, it's a privilege to have you on board, Congressman, but we still need you to turn off your phone, please.
Sizi aramızda görmek bir onur Sayın milletvekili ama yine de kapatmanızı istemek zorundayım, lütfen.
We're gonna get through this, but you have to listen to me and do exactly as I tell you.
Bunu atlatacağız ama beni dinlemen gerek ve ne söylersem yap.
Oh, but it is not nonsense to say that we have abused the planet, and Gaia is...
- Oh, ama dünyayı istismar ettiğimizi - Söylemek saçma değil, ve Gaia ki...
But we aim to have this device in every store, in every town all across America.
Ama bu cihazı Amerika'daki tüm mağazaların raflarına koymayı amaçlıyoruz.
But if I hadn't been so blinded by how I felt about Daxam, we could have been out there searching for the real assassin.
Daxam'a olan hislerim gözlerimi o kadar kör etmemiş olsaydı gerçek suikastçının peşine düşebilirdik.
But we don't have the same rights do we?
Ama biz aynı haklara sahip değiliz, öyle değil mi?
There is a transmitter on the device, but we will not have two-way communication, so I'll leave it up to your discretion.
Cihazda bir verici var, ancak iki yönlü iletişimimiz olmayacak, Bu yüzden kendi takdirine bırakacağım.
Duly noted, but we don't have a choice.
Elbette belirtti, ancak başka şansımız yok.
We have to get everyone on severing all connections through the main facility and the HAARP transmitter, but we leave one line tethered for control.
Herkesin tüm bağlantıları ana tesisten kesmesini sağlamalıyız. Ve HAARP vericisi, Ancak kontrol için bir satır gerdan bırakıyoruz.
Martin knew me for three days, but we would have spent the rest of our lives together.
Martin beni üç gündür tanıyordu ama kalan hayatımızı birlike geçirebilirdik.
But we don't have tools to fix it.
- Elimizde tamir edecek alet yok.
But we don't have to lose to them either.
Ama onlara kaybetmemiz de gerekmez.
I thought we were gonna have to deal with multiple facilities, but they're making it easier for us by moving it all to one.
Birden fazla tesisle uğraşmak zorunda olacağımızı düşünmüştüm. Ama sanki onlar bizim işimizi kolaylaştırıyor ve her şeyi tek tesise taşıyorlar.
But if you don't cooperate, Garrett, we have the knife.
Ama işbirliği yapmazsan Garrett, elimizde bıçak var.
You can ´ t take it with you, but we ´ d probably have a room you could sit with it.
Yanına alamazsın ama burada oturup okuyacağın bir oda bulabiliriz sana.
And no, we have not yet found the person responsible, but we will.
Ve, hayır, daha suçluyu bulamadık ama bulacağız.
O-Okay, okay. But if we find him, you have to let me take the lead.
Ama onu bulursak, benim halletmeme izin vermen gerek.
Cam, you are right. But if we bring in the police now, we have to tell them everything.
Cam, haklısın ama polisi çağırırsak her şeyi anlatmak zorunda kalırız.
You know, sometimes we think we have to do something, but we really don't.
Bazen bir şey yapmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. Ama yapmıyoruz.
Well, neither do I... but apparently, things have changed since we left, and not for the better.
Ben de öyle ama görünen o ki, biz gittikten sonra bir şeyler değişmiş ve iyi anlamda değil.
But I also wanted to give you a little heads-up that we're gonna have at least one small addition to Family Day.
Aile günü için küçük bir şeyimizin daha olacağını da söylemek istiyordum.
Oh, but we all have phone service again?
Yani artık telefonlar çalışacak mı?
You and me... we don't know how much time we're gonna have, but my bet is we're gonna spend all of it together.
Sen ve ben... ne kadar zamanımız kaldığını bilmiyoruz ama eminim hepsini birlikte geçireceğiz.
- Whoa, whoa, whoa, we're still working out the details, and we still have to call votes, but- - but we're headed in the right direction.
- Durun, durun hala detayları konuşuyoruz ve oylama yapmalıyız ama doğru yönde ilerliyoruz.
Yeah, kind of... nervous, but at the same time, it's gonna be perhaps one of the... best audiences we're ever gonna have.
Evet, biraz gerginim ama muhtemelen bu en iyi izleyicimiz olacak.
I know it's a nightmare, it's a fucking horrible nightmare, and I'm so, so, sorry that you have to dream it with me, but we are going to make something so amazing if you just hang on and follow through.
Kabus olduğunu biliyorum kahrolası korkunç bir kabus ve benimle beraber buna maruz kaldığın için üzgünüm. Ama harika bir şey yapacağız eğer biraz dayanır ve tamamlarsan.
But you'll have to bring Germaine back ; we're not set up
Ama Germaine'i daha sonra tekrar getirmelisiniz...
[Walti, in German] We have details of all the trials, but look, no Ruben Locana drug trials in May and June.
Tüm denemelerin kaydı var ama Mayıs ve Haziran'da Ruben Locana denemesi yok.
We're not just looking for a bloke complicit in two murders right here on our doorstep, Bobby, but he's all we have here in the U.K. to tie Waingrow and his paymasters to these crimes. So we need to find him.
Burnumuzun önünde iki cinayet işlemiş bir herifi aramıyoruz sadece Bobby ama burada, İngiltere'de Waingrow'u ve onun para babalarını bu suçlara bağlayan tek şey bu adam.
We didn't have much in Springfield, but we always had water.
Springfield'ta her şeyimiz yoktu ama hep suyumuz vardı.
But for now, we have left ourselves open to a lawsuit by Homer Simpson.
Ama şimdilik, Homer Simpson tarafından açılan bir davada açık verdik.
But we can't have sex again. At work, ever.
Fakar bir daha seks yapamayız.
I can't believe I'm saying this, but I don't think we have a choice.
Bunu söylediğime inanamıyorum ama başka seçeneğimiz yok.
but we haven't 20
but we have no choice 18
but we have a problem 16
but we have to go 29
but we have to 43
but we have to go now 16
but we have to do something 17
but we have to try 26
but we're friends 22
but we're okay 18
but we have no choice 18
but we have a problem 16
but we have to go 29
but we have to 43
but we have to go now 16
but we have to do something 17
but we have to try 26
but we're friends 22
but we're okay 18
but we can't 95
but we do 80
but we will 86
but we're good 22
but we 242
but well 40
but we won't 29
but we did 52
but we don't have a choice 20
but we didn't 63
but we do 80
but we will 86
but we're good 22
but we 242
but well 40
but we won't 29
but we did 52
but we don't have a choice 20
but we didn't 63