English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ H ] / He's my man

He's my man traduction Turc

926 traduction parallèle
No matter if he's in Peru, Peduka or Japan, I go ahead, alive or dead, I always get my man. "
Peru, Japonya, farketmez, emek falan dinlemem ve yakalarım! "
If ever I get back to Texas on that range again... the first man who says "inspection" to me... he's going to be S.O.L., because he'll hear from my six-shooter.
Teksas'taki şu çiftliği tekrar dönecek olursam bana "denetleme" den söz eden ilk kişi en bahtsız kişi olacak çünkü altıpatlarımın tadına bakacak.
Freddy Hope, my extra man, he's got pneumonia.
Freddy Hope, tek erkek olarak onu düşünmüştüm. Zatürre olmuş.
For my dough, he's still the best newspaper man in the business.
Ne derseniz deyin, hala bu camianın en iyi gazetecisi o.
He's going to be my best man.
Sağdıcım olacak.
He's going to be best man at my...
Sağdıcım olacak...
He's the wickedest man in these parts... since my pa got run out of town.
O, buralardaki en günahkâr adamdır. Benim babam kasabadan gittiğinden beri!
My husband is a perfectly normal man in other respects, But he has the delusion that he gets younger
Kocam bunun yanısıra normal bir erkek, ama daha genç olduğuna dair bir hayale kapılmış.
Man that had my room ahead of me... he was always going to make a comeback.
Dairemin önceki kiracısı da... hep geri dönüş yapacağını söylermiş.
Oh, my. He's quite a man with the ladies, that Ted.
Ha, o adam gibi bir adam hanımlarla, şu Ted.
It is my duty as an American citizen to believe a man innocent until he's been proved guilty.
Bir Amerikan vatandaşı olarak benim sorumluluğum bir adamın suçu kanıtlanana kadar onun masum olduğuna inanmak.
Here's to the happiness of my fiancee who was never my fiancee, and here's to the man who tried to kill me before he was introduced to me.
Hiçbir zaman benim nişanlım olmayan nişanlımın mutluluğuna. Ayrıca benimle tanışır tanışmaz beni öldürmeye kalkışan adama.
I phoned my man, and he's calling everyone.
Adamıma telefon ettim, o da herkesi arıyor.
A younger man than my husband might accept it... or get drunk or divorce me... but he's not young.
Kocamdan daha genç bir erkek bunu kabullenebilirdi yahut sarhoş olur ya da beni boşardı ama o genç değil.
However, it's my opinion if a man kills a man, he should have a reason for it.
Halbuki, eğer biri adam öldürüyorsa, bence, bunun için bir sebebi olmalıdır.
I only know that he's a man that needed my modest help.
Bildiğim tek şey, bu adamın benim mütevazi yardımıma ihtiyaç duyan biri olduğu.
I need hardly add that any man who has lived as I have and who indulges, for the first time, in parenthood at my age deserves all he gets.
Şunu eklemem gerekir ki, benim yaşadıklarımı yaşamış ve teslim olmuş biri, ilk defa, bu yaşta bir babaysa her şeyi hak ediyordur.
- He's not my young man.
- O benim sevgilim değil.
He's my gumshoe man.
Benim hafiyem.
"He's the man who killed my aunt."
"Teyzemi bu adam öldürdü."
Your Honor, I have here the sworn statement... of each of my assistants... that not once during all the reenactments... could any of them definitely state that he recognized the man portraying the murderer.
Sayın Yargıç, burada, bir kereliğine değil tüm yeniden canlandırmalar sırasında kimsenin katil olarak tarif edilen adamı tanıdığını belirtmesinin mümkün olmadığına dair yedi yardımcımdan her birinin yeminli ifadesi var.
She's your girl, and he ain't my man.
O, senin kız arkadaşın ve Bailey de benimle çıkmıyor.
It's only a hunch, and I may be chasing my shadow but it does strike me that a man who is so precise in his speech doesn't start using Americanisms unless he's seeing rather a lot of at least one American.
Sadece bir önsezi, ve gölgemin peşinde olabilirim ama konuşmasında bu kadar hassas olan bir adamın bir sürü Amerikalı görmediği sürece Amerikan deyimleri kullanmaya başlaması dikkatimi çekiyor.
There's only one man responsible and he's my enemy too.
Bundan sadece bir kişi sorumlu ve o benim de düşmanım.
He's man enough for my purposes.
O benim amaçlarım için yeterli bir erkek.
He's the only man who never leered at my naked body.
O benim çıplak vücuduma şehvetle bakmayan tek erkekti.
'He's a hood, like my old man was.
O bir kabadayı, tıpkı babam gibi.
My old man shoots a Henry, and he says it's the best gun there is!
Yaşlı adam bir Henry kullandı, ve en iyi silah olduğunu söylüyor.
Smollett's my man, and he's takin'my orders.
Smollett benim adamım, emirlerini benden alır.
He's not my man.
O benim erkeğim değil.
You're both entitled to your opinions, but I still say that he's not my idea of a romantic leading man.
İkinizin görüşüne de saygı duymakla beraber şahsi görüşümce onun romantik bir başrol oyuncusu olmadığını yineliyorum!
- He's not my man.
- O benim erkeğim değil.
He was Grazzi's right-hand man, before Brown, before McClure from my generation.
Benim dönemimdeki Brown'dan, McClure'dan önce Grazzi'nin sağ koluydu.
He's the oddest man among my pupils.
- Öğrencilerim içindeki en tuhaf olanı odur.
His name is Robie, and, for my money, he's a real man... not one of those milksops you generally take up with.
Robie, gerçek bir erkek. Başıma getirdiğin sümüklülerden değil.
My news is that through sudden flood and fall of water... the duke of Buckingham's army is dispersed and scattered... and he himself wandered away alone, no man knows whither.
Aniden bastıran yağmur ve fırtına yüzünden, Buckingham'ın ordusu tamamen dağıldı. Kendisi de tek başına kaçtı, nereye gittiği belli değil.
My father wrote that, and he was a man who never lied.
Babam bunları yazmış ve o asla yalan söylemezdi.
Because my old man thought he was a preacher, that's why.
Çünkü benim ihtiyar vaiz'di. Böyle şeyleri ve nedenlerini düşünmezdi.
I lost me my store, my wife's respect... and my old man, he hates me, worse than ever.
Mağazamı kaybettim, karımın bana olan saygısını da. Ve babam benden daha fazla nefret ediyor.
He's my roly-poly man, I'm satisfied. I call him
o benim tombulum, ben de memnunum.
A man named Sugiyama. He's in my corporation, also a friend of Goto, So...
Bizim ofiste Sugiyama adında biri var, Goto'nun da arkadaşı, bu yüzden o...
My man Parson... He's a kind of a preacher. He keeps sayin little do we mortals know.
Dostumuz Parson, boş konuşmaz, söylediğine göre, çok az şey bilirmişiz.
My father is still a good-looking man, isn't he?
Babam hala çok yakışıklı, değil mi?
He rammed the fear of God into me so fast I never heard my old man's footsteps.
İçime tanrı korkusunu öyle hızlı soktu ki, benim ihtiyarın ayak seslerini duyamadım.
He's my little man.
Küçük insanım.
He has been a young man in my office for a long time.
Çok uzun süredir genç yardımcım olarak çalışıyor.
If he was my man i would understand. But he's not really...
Eğer gerçekten benim kocam olsa anlarım ama değil ki!
My man went to the meeting and met the individual, who told him he had burned the entire memoir.
Adamım buluşmaya gidip o şahısla buluştu ama şahıs adamıma anı defterini yaktığını söylemiş.
My pop's an ornery man, Judge, that's'cause he's so smart.
Sayın Yargıç ne demelerini bekliyorsunuz? Kurtulmak için her yolu deniyorlar.
When I man gets to be my age, that's the last word he ever wants to hear.
Benim yaşıma gelen bir adamın duymak isteyeceği son söz odur.
He's the most handsome man I ever saw in my life.
Hayatımda gördüğüm en yakışıklı erkek.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]