In her traduction Turc
163,314 traduction parallèle
Everything all right in here?
Her şey yolunda mı?
Helen was found dead in her car 10 days earlier with 50 sleeping pills in her system and it was ruled a suicide.
Helen 10 gün önce bünyesinde 20 uyku hapıyla arabasında ölü bulunmuş... -... ve intihar olduğu düşünülmüş.
Don't ever let her come back in here again, please.
Bir daha buraya gelmesine izin verme lütfen.
And if you put a pup in her belly?
Kızı hamile bıraktın mı?
It will not be written that the Lord 0dda saved Wessex... but that is the story I will tell - that he gave his life to save the lives of many... and ensured King Alfred of Wessex became more powerful than ever.
Lord Odda'nın Wessex'i kurtarılacağı yazılmayacak ama anlatacağım hikaye - Hayatının birçoğunun hayatını kurtarmak için hayatını verdiğini ve Kral Alfred'in Wessex'in her zamankinden daha güçlü hale gelmesini sağladı.
Even if you are sent to a punishment cell or to the medical office, you end up coming back in here every time.
Ceza hücresine ya da revire gönderilsen bile her seferinde buraya geri dönüyorsun.
How about we use virtual reality? I can get her in the gym using vr.
Sanal gerçeklik kullanmaya ne dersin?
She would need to be in there for at least eight hours, and it would only treat the superficial layer of her skin.
İçende en az sekiz saat kalması gerek. Yine de bu tedavi derisinin sadece en üst tabakasını düzeltecek.
The blisters in the soles of her feet are the most painful.
Ayak tabanındaki kabarcıklar canını çok acıtıyor.
Short version... Spence took his mom out of the clinical study study in Houston early and brought her home with him.
- Uzun lafın kısası, Spence annesini Houston'daki çalışmadan alıp evine getirmiş.
Which facility is he putting her in up here?
Hangi tesise yerleştirecekmiş peki?
President of her PTA, super active at church, heavily involved in charity work.
Aile birliği başkanı, kilisede gayet aktif, yardım işleriyle yakından ilgili.
Unfortunately, in this case it was a felt-tip pen you could buy at any office supply store anywhere.
Maalesef bu vakada her yerde satılan sıradan bir keçeli kalem kullanılmış.
Findley's body was found 10 miles outside of town in an abandoned construction site, nowhere near any of his usual haunts.
Findley'nin cesedi şehrin 15 kilometre dışında terk edilmiş bir inşaatta bulunmuş, her zaman takıldığı yerlerin çok uzağında.
But Owen ran an annual Thanksgiving canned food drive in his school district.
Ama Owen kendi okul bölgesinde her yıl Şükran Günü yardım organizasyonu düzenlermiş.
And that's why I sent her to Houston in the first place, but there's a vast amount of literature and research on the workings of the human brain, and we have not even begun to scratch the surface.
İlk etapta o yüzden Houston'a göndermiştim, ama insan beynine dair sayısız kaynak ve araştırma var ve daha konunun derinliklerine inilemedi.
My strong recommendation is that you put her in an assisted care facility.
Onu bir tesise yerleştirmenizi şiddetle öneririm.
Notice in every location the earth is damaged in some way.
Her birinde toprağın nasıl zarar gördüğüne bakın.
Alvez doesn't have a monopoly on grasping at straws.
Her ihtimale atlama Alvez'in tekelinde değil.
Reid's stuff was everywhere.
Her yerde Reid'in eşyaları var.
Every time he crossed the border, he lied to us, and he went all rogue, and he got himself in all this damn trouble.
Sınırı her geçişinde bize yalan söyledi, sonra da ortadan kaybolup başını belaya soktu.
Whatever's in those vials, I was giving it to my mom.
Şişelerdeki her neyse onu anneme veriyordum.
And in finishing the weird trifecta, there's a social security number on her W-2 form.
Gariplik üçlemesini de tamamlayayım, vergi bildirim formunda sosyal güvenlik numarası var.
She was born in Houston, and her family had to move back to Mexico.
Houston'da doğmuş ve ailesi Meksika'ya göç etmiş.
Yeah, and I told her, when one of us is in trouble, we all are.
Ve ona birimizin başı beladaysa hepimizinkinin belada olduğunu söyledim.
Or the one you did with Emily Chang, where you told her how you took " the best parts of HooliChat
veya Emily Chang'le yaptığın gibi, yani tam da "HooliChat'in iyi yönlerini aldık"
Listen, after all you've done for me... bringing me into the Hooli sandbox, letting me play here... what if, hypothetically, I had a way to delete the underage accounts and the chat data in question?
Dinle, benim için yaptığın her şeyden sonra, beni Hooli'nin oyun alanına sokup da, burada oynamama izin verdiğin için varsayıyorum, diyelim ki, reşit olmayanların hesabını ve konuşma geçmişini silmenin bir yolunu buldum.
I mean, if I had Laurie's ear, I would tell her that we should pay them today and close the deal, and Bachman would jump on it in a second.
Benim duyduklarımı Laurie de duysa, bugün paralarını verip meseleyi kapatmak isterdi. Bachman anında atlar zaten.
Or disappoint her in any way, like by confessing that your badass takedown of Gavin Belson was a total accident?
Mesela Gavin Belson'a yaptığın muhteşem hareketin aslında yanlışlıkla olduğunu söylesen?
Lady Aethelflaed has followed her father's wishes and married Aethelred, the Lord of Mercia. Bringing King Alfred's dream of an England ever closer.
Leydi Aethelflaed babasının arzusuna itaat edip Mercia Lordu Aethelred'le evlenerek Kral Alfred'in İngiltere'ye dair hayalini daha da yakın hâle getirdi.
She is the daughter of King Alfred, they would not kill her. They...
Ne de olsa Kral Alfred'in kızı, onu öldürmeyeceklerdir.
You're to confirm that Lady Aethelflaed is alive and how they're treating her. Send Rypere back to me at Coccham.
Leydi Aethelflaed'in hayatta olduğunu ve ona nasıl davranıldığını teyit edip Rypere'i Coccham'a bana yolla.
Every person in every town has been instructed to pray, that she is alive and kept well.
Hayatta olsun ve iyi muhafaza edilsin diye her kasabadaki herkesin dua etmesi talimatı verildi.
I feel she is alive, in my heart, but what might they do to her?
Kalbimde hayatta olduğunu hissediyorum ama ona ne yapabilirler?
.. perhaps her spirit would rise. She believes in him.
- Belki morali düzelirdi çünkü ona inanıyor.
More than that, she's worth ten times her weight in gold and silver.
Daha da fazlası, ağırlığının on katı altına ve gümüşe bedel.
Unloved and, in truth, banished to Mercia to spend her life being humped by her husband, whom you have so generously put to bed.
Aslında sevilmeyen ve cömert bir şekilde uykuya yatırdığınız kocası tarafından ömür boyu sikilmek için Mercia'ya sürgüne gönderilen biri.
You have a poor wretch, toiling in the fields, burning in summer, shivering in winter.
Tarlalarda sıkışan, yaz mevsiminde yanan. Kışın titreyen Her gün çalışan zavallı insanlar bunlar.
It should have been me who took the Princess and put her in a cage.
Prensesi alıp bir kafese koyan benim olmalıydı.
I've told each one of them we are here on the orders of Alfred.
Her birine, Alfred'in emrinde olduğumuzu söyledim.
I've got stuff in there that'll cure anything.
Her şeyin şifası var orada.
I will do everything in my power to save all your lives. And when I do, you will spend the rest of them wondering who I was and why I helped you.
Hayatlarınızı kurtarmak için gücümün yettiği her şeyi yapacağım sonra hayatınız boyunca kim olduğumu ve niye yardım ettiğimi düşünüp duracaksınız.
You know, every moment you waste wallowing about in that happy thought means more of the living are going to join them.
Biliyorsunuz, o yaklaşık debeleneceksin yorganına göre uzat her an mutlu düşünce yaşam onları daha katılacak demektir.
We lived in peace, and then you came and laid waste to everything and everyone we loved.
Barış içinde yaşamış ve o zaman geldi ve yakıp yıktı Her şey ve herkes sevdi.
In the morning, you write "Psych!" on her mirror and never call her again.
Sabah da aynaya "Manyak!" yazıp ortadan kaybolursun.
I work in finance, producing nothing, destroying everything.
Finans işindeyim, hiç üretim yapmadan her şeyi tüketirim!
Put the kid in the suitcase. Then everything will be over.
Çocuğu valize koyduğun an her şey bitecek.
There was a villa which she used to go... with the president whenever she was in Seoul.
Seul'e her gelişinde başkanla birlikte gittikleri bir villa vardı.
Every one of those witnesses would be in danger if their identities get out.
Kimlikleri ortaya çıkarsa tanıkların her biri tehlikede olacaktır.
Everything in this business.
- Doğruluk, bu işte her şeydir. - bu işteki her şey. Hatırlıyorum.
Couldn't find a job, so she put her degree in actuarial science to work, planning crimes.
Bir iş bulamadı, bu yüzden akılcı bilim dalında suç planlama işine kaydı.
in here 1287
in her own way 20
in her room 49
in her defense 25
in her heart 18
in her mind 25
here 35434
hermes 98
here we go 9033
hermano 85
in her own way 20
in her room 49
in her defense 25
in her heart 18
in her mind 25
here 35434
hermes 98
here we go 9033
hermano 85
heroin 209
herbert 132
herself 49
hercules 220
hershey 18
hertz 45
here we go again 374
herring 17
heroic 33
here goes nothing 99
herbert 132
herself 49
hercules 220
hershey 18
hertz 45
here we go again 374
herring 17
heroic 33
here goes nothing 99
here comes the sun 21
here comes the bride 39
here it comes 620
hermann 78
here we are 2264
here it is 2313
here she comes 366
here comes the bride 39
here it comes 620
hermann 78
here we are 2264
here it is 2313
here she comes 366