My bag traduction Turc
9,902 traduction parallèle
Louis, it would serve you right if I take my bag and leave you here and go home to the man that I love.
Louis, aslında şu anda senin gibi birini burada yalnız başına bırakıp eve sevdiğim adama gitmem gerekirdi.
I told him to pull over'cause I was having a problem with my colostomy bag.
Arabayı kenara çekmesini söyledim çünkü kolostomi torbamda sorun vardı.
I-I have nothing left, no more tricks in my bag.
Çantamda yapılacak daha fazla hile kalmadı.
Well, it all started when I went to tell Jake how badly he hurt my feelings, and he yelled at my breasts.
Jake'e duygularımı incittiğini söylemeye gittiğimde memelerime bağırmasından sonra karar verdim.
She didn't even have to ask me to donate my sperm.
Benden spermimi bağışlamamı istemedi bile.
In regards to your fatwa against me, Dean Box Munch, I'm sure you are aware that my daddy is the largest donor to this university's endowment.
Bana karşı giriştiğiniz bu harekette umarım babamın bu üniversitenin en büyük bağışçısı olduğunu unutmazsınız Dekan Munch.
I know the lyrics to every one of her songs, and I don't let the fact that I'm deaf stop me from singing them at the top of my lungs whenever I get the chance.
Bütün şarkılarını ezbere biliyorum ve sağır olmam elime geçen her fırsatta bağıra bağıra şarkılarını söylememe engel değil.
I need my baby go bag!
Bebek doğum çantasına ihtiyacım var!
My mum was crying and he was shouting, he was coming out with,
Annem ağlıyordu o da bağırıyordu.
Find it here in my big bag.
Büyük çantamda bir yerde olacak.
If that's true, then neither of you deserves my forgiveness.
Eğer doğruysa, ikinizde beni bağışlamamı haketmiyorsunuz.
This diaper bag is just a recycled purse from my single days!
Bu bez çantası, bekârlık günlerimden kalma bir çantaydı.
Forgive me, I appear to have lost my hearing.
Bağışla beni. Görünen o ki işitme duyumu kaybetmişim.
I've been taught to love my enemies, to bless those who curse me.
Bana düşmanlarımı sevmem, beni lanetleyenleri bağışlamam öğretildi.
My friend doesn't know ripe fruit when he sees it.
Arkadaşım ağzının tadını bilmiyor. - Bağışlayın.
Well, I open my heart, and I give my thanks to God for his forgiveness.
Kalbimi açıyorum ve bağışlayıcılığı için Tanrı'ya şükranlarımı sunuyorum.
And, forgive my pride, but I'm also a rabbi.
Övünmemi bağışla ama ben de bir rabbiyim.
Then let me make my peace with God.
O zaman bırak da Tanrı'dan günahlarımı bağışlamasını isteyeyim.
I know that St. Joseph's is in dire need of my donation, but the board is still struggling with the idea of naming it after Daniel.
St. Joseph'in benim bağışıma çok ihtiyacı olduğunu biliyorum, ama yönetim Daniel'ın adının verilmesi konusunda mücadele ediyor.
Why is this in my bag?
Bunun benim çantamda ne işi var?
I just lost the strength in my legs.
Bilmiyorum. Sanki dizlerimin bağı çözüldü.
Ever since she left, my bowels have gone from irritable to delightful.
Gittiğinden beri bağırsak düzenim bir harika.
If you won't grant their lives, my men will keep killing Mexicans until their last breath.
Canlarını bağışlamazsan, adamlarım son nefeslerine kadar Meksikalıları öldürecek.
( Doc Ewing ) Sarah, you got my medical bag packed up yet?
( Doc Ewing ) Sarah, benim tıp çanta henüz yemeği var?
Forgive my presumption.
Küstahlığımı bağışla.
I'm looking for something that's maybe a little less addictive, maybe something a little less bad for my brain?
Daha az bağımlılık yapacak, beynime daha az zarar verecek bir şeyler arıyorum da.
Yeah, I want my customers paranoid and pissed off and immune to pain.
Evet, müşterilerimin paranoyaklaşıp tribe girmelerini ve acıya karşı bağışıklık kazanmasını istiyorum.
'I just had to pack the first bag,'sneak past Mum so she didn't blow her top about Bristol,'then get my arse round to Finn and Rae's new shag-shack.'
Önce çantamı toplamalı Bristol konusunda kızmadan önce annemin yanından sıvışmalı ve kıçımı Finn ve Rae'in yeni seks yuvasına atmalıydım.
Hey, I should bring my duffel bag up here.
Çantamı buraya getirmeliyim.
All right, fine, you can have my badge and gun, but we're doing it in your office so I can slam them down on your desk and yell out, "The system stinks!"
Rozetimi ve silahımı verebilirim ama bunu senin ofisinde yapacağız böylece onları masaya fırlatıp sistem çok yozlaşmış diye bağırabileyim.
I donate to Newstart Horizons, detective, but it's not where I spend my time, and I don't know Susan Watts.
- Newstart Horizons'a bağış yapıyorum dedektif ama vaktimi orada harcamıyorum ve Susan Watts diye birini tanımıyorum.
At some point, my dad showed up, screaming... when I saw him, I froze.
Bir nokta da babam çıka geldi, bağırıyordu onu gördüğümde, dona kaldım.
If it wasn't stuck in my gut. The detonator's on the tip.
Bağırsağıma sıkışmadıysa fünye ucunda olmalı.
Once you slide that bag my way, I will take it and walk away.
Şu çantayı bana ittirdiğin an alıp yürüyeceğim.
I think I have one in my black duffel bag.
Sanırım siyah silindir çantamda bir tane olacak.
I-I ain't never seen her or that bag before in my life.
Ne bu kadını ne çantayı hayatımda görmedim.
Well, I was gonna offer my help, but not if you're gonna yell at me.
Valla yardım etmek için geldim ama bana bağıracaksan hiç etmeyeyim.
In light of these charges, the Justice Department, under my supervision and with the full cooperation of Metro Police Chief Lawrence Connors, will open an independent federal investigation into the Washington, D.C., Police Force.
Bu suçlamaları aydınlatmak üzere, Adalet Bakanlığı tarafından Şef Connors ile işbirliği yaparak, benim gözetimimde Washington polisine karşı bağımsız, federal soruşturma açılmıştır.
A new computer, a real bed, um, $ 10,000 to my favorite charity...
Yeni bilgisayar, yeni yatak, en sevdiğim hayır kurumuna 10.000 $ bağış.
Oh! I crawled here on my knees, all the way from my house, to ask for your forgiveness.
Dizlerimin üzerinde evimden buraya kadar sürünerek geldim ve senden bağışlanma diliyorum.
My relationship with the Winchesters is my business.
Winchesterlarla olan bağım benim özel meselem.
You're gonna be my punching bag.
Benim kum torbam olacaksın.
My duodenum.
Onikiparmak bağırsağım.
My Clippings Book is about a chess set that was donated to the museum, a set from Milan.
Ben Kupür Kitabı müzeye bağışlanan bir santranç seti olduğunu söylediği için geldim. Milan'danmış.
Jenkins, get my adventure bag.
Jenkins, macera çantamı getir.
My mind, my vision unbound.
Bağımsızlaşan zihnim ve vizyonum.
Well, Canadian customs found some prescription meds in my board bag.
Kanada gümrükte kayak çantamda birkaç tane reçeteli ilaç buldular.
Not that I'm proud to call a drug addict loser my brother.
- Uyuşturucu bağımlısı bir eziğe ne kadar kardeş denir ya, neyse.
There's so much shouting at home not even my crying could done it out.
Evde çok bağırış vardı, ağlamam bile bunu bastıramadı.
They rolled that body bag right through the front lobby of my apartment building, and no one even blinked.
Ve beni gizlemek için Lois'in cesedini de benim üstüme koydular. Ceset torbasını dairemin önüne yuvarlarken gözlerini bile kırpmadılar.
She's about to look at my guts.
Az sonra bağırsaklarımı görecek.