English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ N ] / Never met her

Never met her traduction Turc

584 traduction parallèle
You never met her in the morning. Second door.
Onunla sabahları hiç tanışmadın.
No, I never met her. I never met the sun, I never shook hands with the moon, and I've never been introduced to no clouds.
Hayır, ne onunla tanıştım, ne güneşle tanıştım, ne ayla el sıkıştım, ne de bir bulutla tanıştırıldım.
It's just that I... I've never met her.
Hayır, ama o kızla da karşılaşmadım.
I've never met her, but... she has a studio in the Old Arts Centre.
Hiç tanışmadım ama... Eski Sanatlar Merkezi'nde bir atölyesi var.
I never met her.
Hiç karşılaşmadım.
I never met her until the day you left town, which was June 6, remember?
Senin annene gittiğin 6 Hazirandan önce bu kızı hiç görmemiştim.Hatırladın mı?
And with the speed of unwelcome thoughts, my mind went back to the real beginning, and I wished as I had so many times, that I'd never met her.
Aklımdan hızla geçen nahoş düşünceler sayesinde en başa döndüm. Daha önce defalarca yaptığım gibi onunla tanışmamış olmayı diledim.
I have never met her, only watched her from afar.
Bizzat tanışamadım, uzaktan gördüm sadece.
I never met her before, not till she picked me up tonight.
Beni arabasına alana kadar daha önce hiç buluşmamıştık.
I never met her.
Onunla hiç karşılaşmadım.
I've never met her.
Onunla hiç karşılaşmadım.
I've never met her.
Onunla hic ; tanl § madlm.
Ι've never met her.
Onunla hiç tanışmadım.
But never met her.
Ama onunla hiç karşılaşmadım.
Maybe if I never met her...
Belki onunla hiç tanışmasaydım...
I never met her.
Ben onunla hiç tanışmadım.
Sorry you never met her.
Annemle tanışamadığın için üzgünüm.
- No, she never met her...
- Hayır, hiç tanışmadılar...
I've never met her.
Onunla hiç tanışmadık.
How did she know my name? I had never met her.
Daha sonra ayrıldık ve yaşlı kadın bana kartvizitini verdi, ertesi gün için bir içki içmeye davet etti.
Your wife, I never met her
Karın... Onunla hiç tanışmadım.
Never met her.
Daha önce hiç karşılaşmadık.
I'm promised a wife when I get to San Francisco. But I haven't never met her.
San Francisco'ya vardığım zaman evleneceğim bir eş vaat edildi ama henüz tanışmadım.
I said I never met her.
Hic tanışmadım dedim.
I know I never met her, but I'm sorry.
Hiç tanışmadık biliyorum ama yine de üzüldüm.
No way, I have never met her.
Hayır, onu hiç görmedim.
- Never met her, though.
- Öyle ama, onunla hiç tanışmadım.
I've never met her.
Daha tanışmadım.
You never met her.
Tanışmadın.
I've never met her, but she has a beautiful face.
Onunla daha önce tanışmamıştım, ama yüzü çok güzelmiş.
I'd never met her.
Onunla daha önce tanışmamıştım.
No, I never met her but I was hoping she could answer some questions for me.
Hayır, ama birkaç sorumu cevaplayabilir diye ummuştum.
He does it everywhere, and to people he never even met before.
Her yerde yapıyor, hiç tanımadığı kişilere bile.
I'd never met anyone like her.
Daha önce O'nun gibi biriyle hiç tanışmamıştım.
I've never met anyone quite like her.
Onun gibi birini tanımadım.
Well, I- - I've never met anyone quite like her before.
Şey, ben... ben daha önce onun gibi biriyle tanışmamıştım.
If I met her on the street, I'd never recognize her.
Sokakta rastlasam tanıyamam.
Well, I... I never met Jane, but I never liked her either.
Jane ile hiç tanışmadım gelgelelim ona hiç sempati de duymadım.
We've never met, but I've heard her mentioned.
Hiç karşılaşmadık ama ondan söz edildi.
I never met a dame didn't know she was good-looking or not without being told.
... her kadın, eğer güzel ise, bunu kendisine söylenmeden de bilir.
Well, Ben's just like all the rest of them. He never even met her.
Ben sadece oradaydı Marry ile hiç tanışmadı bile.
It was just that we'd never met ‒
- Her yerde öyle! Hayır, hayır! Sadece seni tanımadığımız için...
After some preliminary guessing games, at which I was never very good it was explained by my daughter that she intended to get married and that her intended was a young man whom I'd never met who happened to be a Negro.
Pek beceremediğim tahmin etme oyununu oynadıktan sonra kızım bana evlenmek istediğini söyledi. Müstakbel eşi hiç tanımadığım genç bir adamdı ve zenciydi.
I've never met another girl like her.
Hayatımda onun gibi bir kızla hiç tanışmadım.
It would be idiotic to generalize from individual cases, but each girl I met posed a new moral challenge that I'd been unaware of or never had to face concretely before.
Bireysel yaşanmışlıkları genellemek ahmakça görülebilir. Ancak karşıma çıkan her kız beni, daha önce hiç karşılaşmadığım şekilde yeni bir ahlaki meydan okumaya itti.
I never met anybody like hen
Her şeyden ve herkesten zevk alıyor. Daha önce böyle biriyle tanışmamıştım.
You'd never believe the dorkus she was with when I met her.
Onu tanıdığımda birlikte olduğu gerzeği bilseniz.
When I first met her she was as lovely as she is now, but she never laughed. At most, a vague smile.
Onunla ilk karşılaştığımda... şimdiki gibi sevgi doluydu... ancak hiç gülmezdi.
I never met Mrs. Brenner, but I'm sure that ain't her.
Bayan Brenner ile tanışmamış olmama rağmen fotoğraftaki bayan olmadığına eminim.
Who never sees the green ray, but who finally reads her own feelings and those of the young man she's met.
Yeşil ışını hiç görmemişti ama en sonunda, kendi duygularını ve karşılaştığı genç adamın duygularını okudu.
I never heard it before I met her.
Onunla tanışmadan önce hiç duymamıştım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]