English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ S ] / She was upset

She was upset traduction Turc

671 traduction parallèle
She was upset.
Çok üzgündü.
She was upset when Mother and Father were killed, but sane.
Anne babasının ölümüne üzülmüştü tabii, ama aklı yerindeydi.
She was upset.
Üzgündü.
Last night I called and she was upset.
Dün gece aradığımda altüst olmuş durumdaydı.
- She was upset, we were asleep.
- Kızın morali çok bozuktu, uyuyorduk.
Elizabeth, she was upset.
Elizabeth, o üzgündü.
But lately she was upset about some notions put into her head by a friend of hers.
Ama son zamanlarda bir arkadasinin aklina soktugu fikirlerden dolayi üzgündü.
She was upset.
Niye sordu acaba?
She was upset about something, all right?
Bir şeye üzülmüştü tamam mı?
She said she was upset by the echo and that she was tired.
Yankının kendisini rahatsız ettiğini ve yorgun olduğunu söyledi.
- She was upset.
- Çok üzgündü.
She was upset you didn't come home.
Eve gelmediğin için üzülmüştü.
- She didn't tell you why she was upset?
- Neden sinirlendiğini sana söylemedi mi?
She never touched alcohol at all, except on social occasions to overcome her shyness or when she was upset.
Artık alkole dokunma bile dokunmuyordu. Tabii utangaçlığını üstünden attığı sosyal durumlar hariç. Ya da hayal kırıklığına uğradığı zamanlar hariç. / i
She was upset.
Cok uzgundu.
- She was upset.
- Kızgındı.
She was upset about a lot of things, especially that Lester Diamond incident.
Bir sürü şeye canı sıkılmış, özellikle de Lester Diamond olayına.
- The girl is upset because I thought she was the servant.
- Bayan kendisini yeni hizmetçi sandığım için üzüldü.
She was too upset.
Çok üzülüyordu
But Terry was very upset when she heard about it, naturally.
Terry bunu duyunca doğal olarak çok üzüldü.
She was a trifle upset. Yes, I noticed something was wrong.
Evet, bir terslik olduğunu fark ettim.
She was extremely upset and plunged right away into a heated tirade about your drinking.
Çok sinirliydi, içki içmeniz konusunda uzun ve sert bir konuşma yaptı.
She did seem upset, and was asking odd questions.
Üzülmüş görünüyordu, garip de sorular sordu.
She was so upset because she felt she was to blame.
Suçlandığı için çok üzgündü.
She was dreadfully upset after Palm Beach.
Palm Beach'ten sonra çok üzgündü.
Well, naturally she was a little upset.
Şey, doğal olarak biraz sarsıldı.
- Why was she so upset?
- Onu ne üzdü?
She was most upset by Sir Charles'death.
Sör Charles'ın ölümünden dolayı çok üzgün.
My mother was very upset, she know I was letting someone seeing it like this.
Annem çok üzgün, burayı bu haldeyken birine gösterdiğimi biliyor.
Go easy on the girl - she was most upset at my funeral.
O kıza da bir kıyak geç - cenazemdeki en üzgün kişi oydu.
Well, we couldn't go on talking in public places. She was too upset.
Yani, umuma açık yerlerde görüşmeye devam edemezdik.
Besides, Nina was so upset, she needed someone to talk to.
- Niçin Nina'yla gitmedin? - Seni ilgilendirmez.
Why was she upset?
Neden üzgündü?
But when she got down to the bookstore where he was, she was all upset because you'd given her those errands to run.
Fakat onun bulunduğu mağazaya ulaştığında, iyice kızgındı çünkü ona yapması için ayak işi vermiştin.
But when she got down to the bookstore where he was, she was all upset because you'd given her those errands to run.
Ama kitapçıya geldiğinde Jane yokmuş. çok üzülmüş, onu oyalamak için getir-götür işleri vermişsiniz
Who could have known how upset she was?
Onun ne kadar sıkıntılı olduğunu kim bilebilirdi?
She was very upset.
Çok sinirliydi.
She was awfully upset at first and said we couldn't do that to papa.
İlk başta çok kızdı ve bunu babaya yapamayacağımızı söyledi.
She tried to keep up a calm front... but she was just too upset.
Kendine hakim olup soğukkanlı görünmeye çalıştı... ama çok üzgündü.
She was walking up and down this room, sir, very pale, upset.
Odada bir aşağı bir yukarı yürüyordu, efendim, çok sinirli ve solgundu.
Well, he was a little upset that we couldn't stop her before she'd left, but he did win one victory.
O, biraz sinirli. Annem gitmeden onu durduramadığımız için kızgın ama bir zafer kazandı.
She was pretty upset.
- Evet. Çok sinirlendi.
Your secretary, she was very upset about that, your forgetting to tell her.
Sekreteriniz, bu konuda çok rahatsızdı, ona söylemeyi unutmandan.
Excuse me, stopping by your house like this, Mr. Brady, but... I got some more news, and Miss Jernigan, she was just leaving. She seemed very upset, sir.
Evinize bu şekilde uğradığım için özür dilerim, Bay Brady, fakat, eh, bazı haberlerim var, ve Bayan Jernigan, az önce ayrılıyordu.
She was very upset about losing her job as a political correspondent.
Milli bir gazetedeki politika muhabirliği işini kaybettiği için çok üzgündü.
Ms. Presbury, she was so upset that she,
Bayan Presbury, O bu yüzden çok üzgün...
She was much more upset about the potato salad.
Patates salatasına daha çok üzüldü.
I knew she was... Angry with me and upset.
Bana kızgın olduğunu biliyordum.
When we got divorced, she got all upset like it was my fault.
Boşandığımızda tüm üzüntüsü bunun benim hatam olmasıydı.
I was upset, and she stroked my hand.
Acı çekiyordum ve o elimi okşadı.
Spit it out. I don't mean to upset you further, sir, but I do think she was trying to say, "Yes."
Sizi daha fazla kızdırmak istemem ama bence evet demeye çalışmıyordu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]