Shouldn't you be traduction Turc
6,387 traduction parallèle
You feel stupid, but you really shouldn't, because proving an Al is exactly as problematic as you said it would be.
Aptal hissediyorsun ama gerçekten hissetmene gerek yok. Çünkü Yapay Zeka tıpkı senin dediğin gibi tartışmaya açık olacağını kanıtlıyor.
Now, shouldn't you be toodling off back to pizza base camp?
Şimdi, pizza üssüne doğru yola çıkman gerekmiyor mu?
But that shouldn't be a problem for all of you.
Ama bu sizin için sorun olmasa gerek.
You shouldn't be here.
- Buraya gelmemelisin.
No. Shouldn't you be in school?
- Hayır, senin okulda olman gerekmiyor mu?
Shouldn't you and Lieutenant Kamecki be tested?
Siz ve Teğmen Kamechi test edilmeyecek misiniz?
You shouldn't be this deep in the forest alone.
Ormanın bu kadar derinliklerinde yalnız olmamalısınız.
Shouldn't you be working with a partner?
Bir partnerle çalışman gerekmiyor mu?
Shouldn't you be working at all?
Senin de çalışman gerekmiyor mu?
There's always gonna be somebody prettier or more talented or richer than you, but it shouldn't affect how you see yourself.
Senden daha güzel veya daha yetenekli veya daha zengin biri hep olacaktır. ... ama bu kendini nasıl gördüğünü etkilememeli.
- Jess, you shouldn't be here.
- Jess, burada olmaman gerekir.
Shouldn't you be somewhere, playing with sticks or something, with your friends?
Bir yerlerde arkadaşlarınla sopa falan oynaman gerekmiyor mu?
You shouldn't be doing this shit with him yet.
Daha bu bokları öğretmemen gerek.
- You shouldn't be here.
- Burada olmamalısın.
I shouldn't be telling you this, but Rob's penis has a kink in it. I can't think of what it's called. It's kind of, like, crimped?
Size bunu söylememem gerekir ama Rob'inki hafif kıvrımlı nasıl denilir bilemiyorum sanki katlanmış gibi?
You shouldn't be in here.
Burada olmamanız gerek.
- Ok. In fact, I probably shouldn't even be speaking to you.
Seninle konuşmam bile yanlış.
- Shouldn't you be golfing or something?
- Golf yapıyor muyuz?
Shouldn't you be, like, curing lepers or something?
Cuzzamlilari tedavi etmek ya da ona benzeyen seyler gibi olmamalisin?
Shouldn't you be going round the island?
Adayı turlamaya gitmen gerekmiyor muydu?
You shouldn't be in that business anyway.
Zaten bu işi yapmamamız lazım.
You shouldn't be outside, Dad.
Dışarı çıkmamalısın baba.
Shouldn't you be fucking that little pop-tart of yours?
Kahvaltı zamanınız olamaz değil mi?
I shouldn't be really telling you this but fuck it.
Aslında söylememeliyim ama...
Shouldn't you be with your people in denying science, or wherever you're from?
Sizinkilerle bilimi inkâr etmen ya da memleketin neresiyse orada olman gerekmiyor mu?
Well, then you shouldn't be asking me to reveal it.
O halde açıklamamı istememelisin.
You know, if she's sick she probably shouldn't be here. Tough crowd, Paigey.
bilirsin, eğer hastaysa belki burada olmamalı zor kalabalık, Paigey.
- You shouldn't be so hard on him.
Ona bu kadar yüklenmemelisin.
You shouldn't be alone.
Yalnız olmamalısın.
Shouldn't you be home?
Evde olman gerekmiyor mu?
Shouldn't you be with your dad?
Babanla beraber?
I shouldn't have told you to pretend to be dead.
Sana ölü taklidi yap dememeliydin.
You know, you shouldn't be scared.
Korkmana gerek yok.
I just believe that if you can't get up there yourself you shouldn't be on the mountain at all.
Zirveyi tek başına yapamayacaksan. Hiçbir şekilde dağda olmaman gerektiğine inanıyorum.
Put up a bit of resistance, but shouldn't be a problem for you.
Biraz direndiler ama bu sizin için bir sorun olmamalı.
Shouldn't you be sitting behind a desk somewhere?
Bir yerlerde masa başında olman gerekmiyor mu?
- I shouldn't be talking to you.
- Seninle konuşmamalıyım.
You shouldn't be so rude to him.
Ona bu kadar kaba davranmamalısın.
Yeah, um, I don't know when I'm going to be back, so you probably shouldn't wait up, uh...
Evet, ne zaman dönerim bilmiyorum o yüzden beklememelisin belki de.
- How are you? - Shouldn't we be going to the hospital?
- Hastaneye gitmemiz gerekmiyor mu?
You shouldn't be here.
Burada olmamanız gerekiyor.
You shouldn't be putting those chemicals into your body anyway.
Bebek taşırken o kimyasalları kullanmamalısın.
Shouldn't you be at the hospital?
- Hastanede olman gerekmiyor mu?
Mama, you shouldn't be in Jasper's room.
Anne, Jasper'ın odasında olmamalısın.
- You shouldn't be drinking hard alcohol.
Sert içki içmesen iyi edersin.
I shouldn't be telling you this, but I think he's hoarding his pain medication.
Sana muhtemelen bunu söylememeliyim.. .. ancak sanırım ağrı kesicilerini almıyor.
I'm sorry. I shouldn't be yelling at you.
Sana bağırmamam gerekirdi.
That's why she suggested you shouldn't be here.
Şef de işte bu nedenle senin burada olmamanı istiyor.
He shouldn't even be with you.
Seninle bile olmamalı o.
Well, you know, actually we completely agreed that I shouldn't be working there anymore.
İşin gerçeği artık orada çalışıyor olmamam gerektiği konusunda tümüyle mutabık kaldık.
You shouldn't be up in a tree at your age.
Bu yaşta ağaca çıkmamalısın.
shouldn't you be in bed 20
shouldn't you be at work 29
shouldn't you be in school 21
shouldn't you 42
you better 280
you bet 1064
you betrayed me 168
you better watch out 49
you better stop 19
you belong here 47
shouldn't you be at work 29
shouldn't you be in school 21
shouldn't you 42
you better 280
you bet 1064
you betrayed me 168
you better watch out 49
you better stop 19
you belong here 47
you belong with me 25
you better be ready 19
you beauty 36
you believed in me 17
you betcha 185
you better believe it 88
you better be 71
you better hope so 16
you better not be 16
you better watch yourself 22
you better be ready 19
you beauty 36
you believed in me 17
you betcha 185
you better believe it 88
you better be 71
you better hope so 16
you better not be 16
you better watch yourself 22