Things to do traduction Turc
10,231 traduction parallèle
Gentlemen, I have more important things to do with my day.
Baylar bugün yapacak daha önemli işlerim var.
I've got better things to do.
Yapacak daha iyi şeylerim var.
I got things to do.
İşlerim var.
Listen, I've got a million things to do before tonight.
Kesinlikle. Bakın, bu akşamdan önce yapmam gereken milyon tane şey var.
I have to get these things to do something.
Bu şeylerle bir şeyler yapmam gerek. - Beni neden buraya getirdiniz?
Well, I don't care, I'm quitting anyway, I have better things to do.
Ne düşündüğünüz umurumda değil, ben gruptan çıkıyorum yapacak daha önemli işlerim var.
They asked about some things to do with procedure, as well.
Prosedür hakkında da sorular sordular.
It's just that, you know, at one point she said she was going to do things, but I said it was hard.
Sadece... Bir zamandan sonra bir şeyler yapacağını söyledi ama ben zor dedim.
I, I thought here's a girl who's just waiting for permission to do bad things with bad people...
Burada kötü çocuklarla beraber kötü şeyler yapmak için İzin bekleyen bir kız var diye düşünürdüm.
Do you know how many places there are to hide things in this house?
Bu evde bir şeyi saklamak için ne kadar çok yer var biliyor musun?
People would do horrific things to one another to get through that door.
İnsanlar o kapıdan girmek için birbirlerine korkunç şeyler yapardı.
Time to do things my way.
- Benim dediğimi yapma vakti.
Things get caught up there but I do not - bring them to the meeting. - Calm down, let's calm down.
Bazen rahatsız ediyor ama bunu toplantılara taşımıyorum.
You do things you don't want to talk about and you don't share anything with me other than recipes.
Bahsetmek istemediğin şeyler yapıyor, benimle sadece tarifleri paylaşıyordun.
In the life, you justify your actions and you figure a way out to make yourself believe that it's okay to do illegal things, immoral things, commit acts of violence.
Hayatta, yaptıklarınızı doğruymuş gibi göstermek istersiniz. Yasal olmayan işler yapmakta yanlış bir şey olmadığına kendinizi inandırmak için bir yol bulmaya çalışırsınız. Şiddet eylemlerinizi haklı çıkarmak istersiniz.
All they want to do is document things.
Tek istedikleri şey belge işlemleri.
If you have a situation where you have the level of institutional corruption that you had in the late 1920s and early 1930s, one of the things that you need to do is to try to rally the public behind your efforts.
1920 ve 30'lardaki gibi kurumsal bir yozlaşma durumu varsa yapmanız gereken şeylerden biri gösterdiğiniz çabanın ardından halkı bir araya getirmeye çalışmaktır.
Maybe I'm crazy, but it sounds to me like Westgroup wants the exact same things that we do.
Deli diyeceksiniz belki ama Westgroup'la aynı şeyleri istiyoruz gibi geldi bana.
... and watching him teach you the right way to do things.
Babanın sana doğru yolları öğrettiği günleri.
Grief can do strange things to a mind.
Tasa, insan iradesine tuhaf şeyler yapabilir.
People do strange things when they think they're about to die, right?
İnsanlar ölmek üzere olduklarını düşününce garip şeyler yaparlar, değil mi?
I've got some things that I have got to do for Dr. Tyler.
Dr. Tyler için yapmam gereken bazı işlerim var.
- I never thought possible, and I want to continue to do these things to grow as a doctor, but I can only do that and explore this mystery of what comes after life with you.
Bir doktor olarak ilerlemek için bu işleri yapmaya devam etmek istiyorum. Fakat sadece bunu yapmak ve sizinle yaşam sonrası gelenlerin bu gizemini keşfetmek istiyorum.
What is that, like, things not to do with an avocado?
Ne ki o, avokadoyla yapılmayacak şeyler tarzı bir şey mi?
- Yes. Well, you were very well equipped to do your'car things'in Durham.
Durham'daki araba işlerini yapmak için çok hazırlıklıymışsın.
We all feel it, Claire..... but to do the job, you have to learn to keep a lid on these things.
Bunu hepimiz hissediyoruz Claire ama işini yapabilmek için bazı şeyleri saklamayı öğrenmelisin.
Yes, of course, but they pale in comparison to the kind of things she could do.
Elbette oluşturabiliyorum ama onun yapabilecekleriyle kıyaslandığında devede kulak kalıyor.
Nathan, the things that he made me do, the people I killed, the friends I hurt, what I did to the both of you...
Nathan, bana yaptırdığı şeyler öldürdüğüm insanlar, zarar verdiğim dostlar size yaptıklarım... Sizi ayırmaya çalışıyor.
When things start to work out, they really do.
Bir taşla iki kuş vurmak bu olsa gerek.
What it tells us is that being a political liberal or a political conservative influences everything that we see, that we see the world in really different ways, we use different mental tools when we're processing even basic things like gambling that appear to have nothing to do with politics.
Bunun bize gösterdiği şey, muhafazakar ya da liberal görüşte olsun almasın gördüğümüz her şey aslında beynimizde farklı biçimde algılanır ve kumar oynamak gibi basit bir eylemde bile siyasi görüşlerimiz ile alakasız olarak işlem anında farklı mental araçlar kullanırız.
You spent the whole time talking about the things you wanted to do when we got here.
Buraya geldiğimiz zaman yapmak istediğimiz şeyler hakkında konuşarak tüm zamanını harcadın.
Reporters do things that get people mad enough to get rid of them.
- Çünkü gazeteciler onlardan kurtulmak istenecek kadar insanları kızdıran şeyler yaparlar.
But you killed my lackeys. Now, you have to replace them and do my things for me.
Emrime amade adamlarımı öldürdüğün için şimdi onların yerini alıp işlerimi sen görmelisin.
I think, of a young girl who hears a voice that says she's going to do remarkable things.
Yanılmıyorsam genç bir kızın şunları duymasıyla alakalıydı : "Dikkate değer işler yapacaksın."
I was very upset by many things I had to do that were all improvisations.
Hepsi tuluat olan bir sürü şey yapmak çok canımı sıkıyordu.
And I may not know how things work in this family, but I do know that business is bad and things aren't going to get better by refusing to try new things.
Bu ailede işlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyor olabilirim ama bildiğim birşey varsa bu iş yürümüyor ve işler yeni birşeyler denemeyi reddettiğin sürece daha da iyi olmayacak.
Of course you don't want to go to school, but we all have to do things we don't want to do.
Tabii ki okula gitmek istemeyeceksin ancak hepimizin istemeden yapmak zorunda olduğu şeyler var.
"bad outcomes do not equal negligence." And I bet they told you that the best thing for you to do was to accept things and move on.
Yine eminim ki insanlar yapılabileceğiniz en iyi şeyin olayı kabullenmek ve hayatınıza devam etmek olduğunu söylemişlerdir.
You know what, someday I'm gonna learn how to rationalize things the way you do.
Biliyor musun, bir gün senin yaptığın gibi işler nasıl rasyonalize edilir öğreneceğim.
Do you want to make things work with him?
Kocanla işleri yoluna koymak istiyor musun?
I mean, the things she must be able to do with that tongue. How was Neil?
Yani diliyle yapmak zorunda olduklarını soruyorum.
They're actors, so they also use it to do other things, like...
- Bunlar oyuncu ve kimsenin görmesini istemediği şeyler de kullanıyorlar, mesela- -
And you yell and argue and fight, and you both should be thrilled to be able to do those things.
Ayrıca birbirinize bağırıp tartışıyorsunuz. Kavga ediyorsunuz ve bunları yapabildiğiniz için minnettar olmalısınız.
I would give anything to be able to do those things.
Şu anda bunları yapabilmek için her şeyi verirdim.
Things we've always wanted to do but haven't.
Her zaman yapmak istediğimiz, ama yapamadığımız şeyler.
And then we'll swear to absolutely do those things by Sunday midnight.
Ve bunları pazar gece yarısına kadar yapacağımıza yemin edeceğiz.
Okay, nobody said you had to do two things little Miss Sydney.
Tamam, kimse sana 2 şey yapmak zorundasın demedi bayan Sydney.
He wrote a list of things he wants to do For his fifth birthday.
Beşinci yaş gününde yapmak istediklerinin listesini çıkartmış.
Once you get to the size of cities, you have whole casts of specialists that do things that everybody else in the past might have done.
Şehirlerde yaşamaya başlayınca,... geçmişte insanların yapmak zorunda oldukları şeyleri yapmakta uzmanlaştılar.
Living systems fundamentally change the universe that they're in and use that to do the kind of amazing things that we, as biological systems, do.
Yaşayan sistemler temelden değişince içinde bulunduğumuz evrende inanılmaz bir değişime uğruyor ve böylece biyolojik yapılar da değişiyor.
I've got my trousers down and she's trying get things working down there, trying to get it to do something,
Ben pantolonumu indirdim. ve o da aşağıda birşeyleri çalıştırmaya uğraşıyordu, birşeyleri harekete geçirmeye çalışıyordu,
to do it 22
to do this 76
to do what 364
to do the right thing 23
to do 70
to do that 107
doesn't exist 45
does not exist 16
doctor 15416
dona 16
to do this 76
to do what 364
to do the right thing 23
to do 70
to do that 107
doesn't exist 45
does not exist 16
doctor 15416
dona 16
don't play games 34
dome 38
do you 11143
done 2605
douche 115
don't be silly 1150
do you understand me 803
do you understand english 18
dora 161
donna 2585
dome 38
do you 11143
done 2605
douche 115
don't be silly 1150
do you understand me 803
do you understand english 18
dora 161
donna 2585