Well well traduction Turc
852,922 traduction parallèle
Well, this is just great.
İşte bu harika.
Well, you can bring them inside.
Onları içeri getirebilirsin.
Well, you can't just leave them out in the car.
Onları öylece arabada bırakamazsın.
Yeah, well, like I said, it's in the shop. It's been in the shop all week.
Dediğim gibi, araç tamircide ve tüm haftadır da tamircideydi.
Well, most of them are.
Çoğu öyle olur.
Well...
Pekâlâ...
Well, let me see what I can whip up here.
Burada neler yapabileceğime bir bakayım.
Well, they were supposed to get rid of that one.
Bunu kaldırmaları gerekiyordu.
Okay, well, look.
Pekâlâ.
Well, Reid did smell Scratch's drugs before the murder, and he said there was another woman in the room with them.
Reid cinayet öncesi Tırmık'ın uyuşturucusunu kokladı ve odada başka bir kadın olduğunu söyledi.
Well, if Lindsey took Diana to visit, where's Cassie?
Diana'yı Lindsey götürdüyse Cassie nerede?
Well, Diana and Cassie aren't here.
- Diana ve Cassie burada değil.
Well, I'm at Cassie's car right now.
Ben de Cassie'nin arabasının yanındayım.
Well, placing the car there could be a taunt at us.
Arabayı oraya bırakarak bizimle alay ediyor olabilir.
Well, I wouldn't tell her.
- Ona söylemeyeceğim.
Well, Lindsey knows the border.
Lindsey sınırı biliyor.
Well, he found a way to isolate himself without hurting anybody else.
Kimseye zarar vermeden kendini tecrit etmenin yolunu bulmuş.
Well, ok, guys, Jack's gun was used in Mexico the day before Nadie's murder.
Jack'in silahı Meksika'da Nadie öldürülmeden... -... bir gün önce kullanılmış.
All right, well, we're making some real headway here.
Güzel ilerleme kaydediyoruz. Harika.
Agent Prentiss, you know as well as I do, every piece of this must be checked out thoroughly.
Ajan Prentiss, sen de biliyorsun ki tüm bunlar detaylı şekilde incelenmeli.
Well, given the circumstances, it's more than understandable.
Bulunduğumuz şartları düşününce gayet anlaşılır.
So, well, what's the play here?
Plan ne peki?
Well, since we're on that topic, Reid shouldn't be in there at all.
Madem konu açıldı, Reid orada olmamalı.
I just... want to get well so that maybe... Maybe I can be your mother.
Ben sadece iyileşmeyi ve sonra da belki annen olabilmeyi istiyorum.
Well, she has panache, I'll give her that.
Espirili kadınmış, hakkını verelim.
Well, I just came to check on your progress.
Ben durumunu kontrol etmeye gelmiştim.
Well, you are his biological mother, and he is my son, so perhaps there is a bit more to my interest.
Yani, sen onun biyolojik annesisin ben ise annesiyim sana ilgimi biraz körüklemiş olabilir tabii.
- Uh, sarcasm aside, Emma has been doing quite well of late.
- İğnelemeyi geçersek Emma son zamanlarda çok kademe kat etti.
Because it's not just your well-being that I'm concerned with. It's Henry's.
Çünkü tek endişem senin sağlığın değil, Henry'nin de sağlığı...
Well, that's the point... I...
Amaç da bu zaten, onun hayallerini yıkmak bir de seninkileri.
Well, clearly, it wasn't what we thought it was.
Belli ki düşündüğümüz gibi değilmiş.
Well, he was a hatter.
Adam şapkacı herhalde.
Well, when someone's lost their mother... I feel a need to step into that void.
Birisi annesini kaybetmişse o boşluğu doldurmalıyım gibi hissediyorum.
Well, I'll be back for the watch later.
Saat için sonra gelirim.
Well, all due respect, Captain, but what we need right now is magic.
Sana saygım sonsuz, Kaptan bize şu anda gereken şey büyü.
Okay, well, unless we're waiting for a helicopter, I think we went the wrong way.
Tamam, peki bir helikopter beklemiyorsak eğer yanlış yere geldik.
Yeah, well... Fiona's been more of a mother to me than she ever was.
Evet, ama Fiona bana ondan daha çok annelik yaptı.
Yeah, well, you know, I-I-I've been thinking, and, um... well, maybe we don't know the whole story.
Şey, evet, aslında, düşünüyordum da tüm hikayeyi bilmiyor olabiliriz.
Well, it can't be any of the new people.
Yenilerden olamaz ya.
- Well, then, who is it?
- E kim öyleyse?
Well, this is disappointing.
Tüm hevesim kaçtı.
Well, I was.
Öyleydim.
Well, mostly anyway.
Genelde yani.
Well, they never properly healed.
Asla düzgün iyileşmediler diye.
Gideon may hide it well enough, but I know he's... he's hurting inside.
Gideon içine atıyor olabilir ama ben onun acı çektiğini biliyorum.
Well, it appears we have some ground to cover.
Yürüyecek epey yolumuz var belli.
Well, it's got to be in here somewhere.
Buralarda olmalı.
Well, that shouldn't be too difficult.
O kadar zor olmasa gerek.
Well... she wanted to see the world.
Demek dünyayı görmek istemiş.
Look, I must be frank with you, for your sake as well as Gideon's.
Bak, senin ve Gideon'un hatrına açık konuşmam şart oldu.
Well, I'm afraid it is.
Maalesef oldu.
well well well 22
well 438053
wells 385
weller 130
wellington 57
welles 22
wellesley 18
well done 4465
well thank you 29
well hello 20
well 438053
wells 385
weller 130
wellington 57
welles 22
wellesley 18
well done 4465
well thank you 29
well hello 20
well spotted 23
well played 346
well then 1046
well i don't know 35
well said 253
well you know 47
well come on 26
well that's good 18
well i'm sorry 20
well no 77
well played 346
well then 1046
well i don't know 35
well said 253
well you know 47
well come on 26
well that's good 18
well i'm sorry 20
well no 77
well spoken 20
well now 184
well in that case 21
well yeah 97
well i 89
well it's 16
well yes 116
well i never 20
well uh 21
well enough 63
well now 184
well in that case 21
well yeah 97
well i 89
well it's 16
well yes 116
well i never 20
well uh 21
well enough 63