You feel traduction Turc
71,519 traduction parallèle
Do you feel powerful now?
Şimdi de güçlü hissediyor musun?
You're not sure how you feel about that.
Ne hissedeceğinden emin değilsin.
They made you feel better than everyone.
Herkesten iyiymişsin gibi hissettirirlerdi.
Jon is king What do you feel about it?
Jon'un kral olması hakkında ne hissediyorsun?
You feel like telling me why I was making sandwiches for your parole officer and a fed this afternoon?
Bu öğlen şartlı tahliye memurunla bir federal için sandviç yapıyor olmamın sebebi bana söylemek içinden gelir mi?
To make you feel comfortable.
Rahat hissetmen için.
You feel obligated!
Mecbur hissedersin!
Just say what you feel.
Sadece ne hissettiğini söyle.
I mean, chances are he's harmless, but if it makes you feel better, you might want to beef up your home security just in case.
Demek istediğim, şans onun zararsız olması. Ama kendini daha iyi hissettirirse, Evdeki güvenliği her ihtimale karşı güçlendirmek isteyebilirsiniz.
If you feel a light tickle at the back of your throat, that's just the neuroinhibitor, modified to keep your outbursts under control.
Boğazında ufak bir gıdıklama hissettiysen, bu, ani patlamalarını kontrol, altında tutmak için koyduğumuz sinir önleyicisindendir.
How would you feel about new boots?
Yeni botlara ne dersin?
You live in the fucking basement, and you come up when you feel like it ; You stay down when you feel like it.
Siktiğimin bodrumunda yaşıyorsun istediğin zaman çıkıyorsun istediğin zaman orada kalıyorsun.
- How do you feel about football?
Futbol sever misin?
You think this is gonna make you feel better?
Bunu yapınca için rahatlayacak mı sanıyorsun?
Dad, did you feel us hit anything?
Baba, bize bir şey vurduğunu hissediyor musun?
What you feel is smoother, younger-seeming skin, see?
Ama daha yumuşak ve gençleşmiş bir cilt hissediyorsun anladın mı?
Jim! I know you feel like we failed...
Başarısız olmuşuz gibi hissettiğini biliyorum.
You make me feel like I'm failing at brooding over failing.
Başarısızlığıma dertlenme işinde başarısız olmuşum gibi hissettiriyorsun.
With everything that's going on you just sit here and feel sorry for yourself.
Leon. Her şey olup biterken burada oturup kendine acıyorsun.
I... I really wanted out wedding to feel like... like us, you know, and... and now it's just gonna be a bunch of shit that our parents want, like that guy.
Bu düğün bizim düğünümüzmüş gibi hissetmek istiyordum ama artık ailelerimizin istediği bir şey olacak.
♪ I think you're gonna feel you belong ♪
♪ sanırım ait olduğunuzu hissedeceksiniz ♪
♪ You want to feel at home
♪ Evde hissetmek istiyorsun
Don't you ever feel like we're a part of something bigger?
Daha büyük bir şeyin parçası olduğumuzu, hiç hissetmedin mi?
You'll feel better.
Daha iyi hissedeceksin.
You won't feel a thing.
Bir şey hissetmeyeceksin.
You'll just feel it out?
- Ortama ayak mı uyduracaksın?
No, I feel like I know you from your songs, although you probably get that all the time.
Hayır, şarkılarınızdan sizi tanıyorum gibi hissediyorum Muhtemelen her zaman alırsınız.
I'm just so scared you're gonna start to feel like I'm this burden.
Çok korktum Bu yük benim gibi hissetmeye başlayacaksın.
You don't know anything about my parents, and you barely know my kids, and sometimes I feel like you're just a stranger living in my house!
Ailem hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Ve çocuklarımı da pek tanıdığın söylenemez. Bazen sadece evimde yaşayan bir yabancı olduğunu hissediyorum!
I mean, men need to feel important in order to stay in a relationship, and I stopped making Noah feel important years before he met you.
Demek istediğim erkekler böyle bir ilişki yaşayarak kendilerini önemli hissetmek isterler ve Noah, seninle tanışmadan yıllar önce kendini önemli hissetmeyi bırakmıştı.
Believe me, I understand how you might feel that way.
İnan bana nasıl hissettiğini anlıyorum.
You know, I feel like everyone in the room can tell that we're on a first date.
Sanki buradaki herkes ilk buluşmada olduğumuzu anlamış gibi.
Ever feel like you were made for someone?
Birisi için yaratılmış olduğunuzu hiç hissettiniz mi?
To feel how you felt before the world broke you.
Dünya sizi kırmadan nasıl hissettiğinizi hissetmek.
You don't have to try to make me feel better. I'm not.
- Öyle yapmıyorum ki.
So, Chuck... do you still feel as if you're under attack... by unseen forces?
Chuck, hala kendini gizli güçler tarafından saldırıya uğramış gibi mi hissediyorsun?
You need to feel what it will be like to sit in that office, to be the one making the decision.
O ofiste oturmanın nasıl bir his olduğunu öğrenmek zorundasın. Kararları veren kişi olmanın.
I can only tell you what the others of our House will do and now they feel... forgive me, Your Grace, that you are a Welshman who's lived your life in France and does not even know our customs.
diğer hanedanlıklarımızın yapacakları ve şu anda, bağışlayın beni Majesteleri ama sizin, geleneklerimizi bile bilmeyen, ömrünü Fransa da geçirmiş bir Gallerli olduğunuzu düşünüyorlar.
I feel like I found my true calling, you know?
Ama kaderimdeki işi bulmuş gibiyim, anlıyor musun?
And then maybe you don't feel so bad.
O zaman bu kadar koymuyor.
You do feel a bit warm.
Biraz sıcak hissedeceksin.
As usual, Coop, you're the only one around here who makes me feel any better.
Her zamanki gibi Coop, buralarda kendimi daha iyi hissettiren tek kişisin.
You'd feel those... itty-bitty foreskins on you.
Öyle olsa yüzünde o deri parçalarını hissederdin.
You want to feel really bad?
Kendini çok kötü mü hissetmek istiyorsun.
You'll feel so naked and terrified, you'll shit yourself.
Kendini öyle çıplak hisseder ve öyle korkarsın ki altına sıçarsın.
M.B., if you could only feel what I feel right now... $ 1 million, going once, going twice... $ 10 million!
M.B., şu an hissettiklerimi hissedebiliyor olsaydın... 1 milyon $, gidiyor bir, gidiyor iki... 10 milyon $!
I finally feel about my sax... the way you all do.
Artık saksafonum bana da size göründüğü gibi görünüyor.
Wow, you understand how I feel.
Hey, ne hissettiğimi anlıyorsun.
Yes, because I feel about my pig the way you used to feel about your honk-a-ma-flute.
Çünkü o kaz sesli flütün hakkında neler hissetmişsen ben de domuzum hakkında aynı şeyleri hissediyorum
Because I knew how you'd feel.
- Nasıl hissedeceğini bildiğim için.
You don't feel like it. Really?
- Canın istemiyor, öyle mi?