You leaving traduction Turc
14,995 traduction parallèle
You leaving already, Chief?
Hemen gidiyor musun şef?
- You leaving here?
- Gidiyor musun?
Why are you leaving Pied Piper?
Niye Pied Piper'dan ayrılıyorsun?
You weren't thinking of leaving like that, without saying goodbye?
Veda etmeden öylece gitmeyi mi düşünüyordun?
You're not leaving until you do. - Fine.
Çözene kadar gidemezsin.
I'll be leaving you now if it's all the same to you, General.
Sorun olmayacaksa bundan sonrasını size bırakıyorum General.
I believe that in this moment You cannot fathom leaving me.
O an geldiğinde benden ayrılmayacağına inanıyorum.
You think I'm having second thoughts about leaving Nassau?
Nassau'yu terketmeyi ikinci kez düşünüp düşünmediğimi mi soruyorsun?
If you wish to leave this place, I'll allow it, although somehow I don't think you have any intention of leaving.
Eğer bu mekanı terk etmek istersen, izin vereceğim. Yine de bir şekilde bana terketmeyecekmişsin gibi geliyor.
First you're leaving, then you're not, then you are, then you can't.
Önce onu terk ediyor, sonra etmiyorsun, sürekli aynı şeyler.
We think that's Paul Spector, leaving the club with you and Susan on the night that she died.
Susan'ın öldüğü gece sizinle kulüpten çıkan kişinin Paul Spector olduğuna inanıyoruz.
You're not leaving'cause you're not allowed to leave.
Buradan gitmemiz yasak Bren.
You didn't replace it, leaving a Clara-sized hole in Google, which they flagged in due diligence.
Sen değiştirmedin. Google'da Clara boyutunda bir delik bırakarak, Bunlar da durum tespiti ile işaretlenmiştir.
- You're leaving?
- Gidiyor musun?
You are not leaving me in this motherfucking house alone.
Bu amına koyduğumun evinden bensiz çıkmayacaksın.
- Do you mean, like... Actually leaving, like, for good?
- Yani sen temelli ayrılmaktan mı bahsediyorsun?
You know, it's... It's funny or ironic or something that you're thinking about leaving because
Biliyor musun, bu, senin ayrılmayı düşünmen tuhaf, ironik veya öyle bir şey.
And you, my brother... will not be leaving here alive.
Ve sen, kardeşim buradan canlı çıkamayacaksın.
The boys leaving'you alone, letting'you study?
Çocuklar ders çalışmana ızın verıyor mu?
I'm not leaving you.
- Seni bırakmayacağım.
- You're leaving?
- Gidiyor musun
If you were worried about an attack, you wouldn't be leaving.
Bir saldırı olacağından korksaydın gitmezdin.
Are you comfortable leaving me in charge of Alexandria's defense?
Alexandria'nın savunmasını bana emanet etmekte için rahat mı?
I'm not leaving you.
Seni bırakmam.
I heard what you told her when we were leaving.
Yola çıkarken ona söylediğin şeyi duydum.
You were just leaving, weren't you?
Tam da çıkmak üzereydiniz, değil mi?
I hear you're leaving.
Ayrılacağını duydum.
How long have you known you were leaving Kirkland?
Kirkland'dan ayrılacağını ne zamandır biliyorsun?
You're thinking about leaving.
Şirketten ayrılmayı düşünüyorsun.
You throw the whole system off balance, leaving chaos and poverty in your wake.
Bütün sistemin dengesini bozuyor arkanda sadece kaos ve sefalet bırakıyorsun.
OK, but you cannot leave the room and you must be silent when my parents are leaving for work.
Tamam ama odadan çıkamazsınız ve ailem işe giderken sessiz olmalısınız.
Would you mind leaving while I take it from here?
Buradan sonrasını bana bıraksanız olmaz mı?
I'm sorry you're leaving.
Gittiğin için üzgünüm.
What, are you leaving?
Nasıl yani, gidiyor musun?
And now the first thing that comes up when you Google yourself is the "Page Six" story about your wife leaving you.
Google'da adını aratınca ilk çıkan şey karının seni terk etmesiyle ilgili "Sayfa Altı" hikayesi.
No, I'm not leaving you behind!
Hayır, seni arkada bırakmam!
You're leaving.
Sen gidiyorsun.
You're leaving.
Siz gidiyorsunuz.
I hope you're leaving.
Umarım siz de gidiyorsunuz.
I can't believe you're leaving already.
Gidiyor olacağına inanmıyorum.
Saw you on the TV the other night, leaving the court.
Önceki akşam seni TV'de mahkemeden çıkarken gördüm.
If you're heading west across that river, you may be leaving the fighting behind, but you're gonna be in unclaimed territories.
Şu nehri geçmek için batıya gidecekseniz savaşı belki arkanızda bırakırsınız ama sahipsiz topraklara adım atarsınız.
We know you're leaving...
- Senin ayrıldığını biliyoruz.
I'm not leaving you.
Seni bırakmayacağım.
I'm not leaving you!
Seni bırakmayacağım?
- I'm not leaving you!
- Seni bırakmayacağım.
You are leaving this world and helping others.
Bu dünyadan giderken kalanlara yardımın oluyor.
I'm not leaving you in the lurch, am I?
Seni zorda bırakmıyorum, değil mi?
Now I'm leaving you with some pals who had some great fun together, the good old-fashioned way, with family-friendly violence.
Şimdi giderken görüyorum ki aranızdan su sızmıyor. Ve hepsi eski usul aile-dostu şiddet sayesinde oldu.
You're thinking about leaving?
Ayrılacak mısın?
Because I'm incapable of leaving you alone.
Çünkü bırakamıyorum.
leaving 260
leaving so soon 42
leaving you 19
leaving already 48
you look so beautiful 108
you look good 800
you look amazing 345
you look beautiful 682
you look gorgeous 128
you look so pretty 62
leaving so soon 42
leaving you 19
leaving already 48
you look so beautiful 108
you look good 800
you look amazing 345
you look beautiful 682
you look gorgeous 128
you look so pretty 62
you look stunning 72
you look nice 285
you look great 1239
you look hot 79
you love me 364
you look familiar 158
you look tired 287
you look lovely 186
you look pretty 105
you left me alone 16
you look nice 285
you look great 1239
you look hot 79
you love me 364
you look familiar 158
you look tired 287
you look lovely 186
you look pretty 105
you left me alone 16