Acıktın mı traduction Anglais
803 traduction parallèle
- Acıktın mı?
- Are you hungry?
Acıktın mı?
Are you hungry, hmm?
Acıktın mı?
Are you hungry?
Acıktın mı, hayatım?
Have you eaten, dear?
Acıktın mı Dicky?
Are you hungry, Dicky?
Yolun uzun mu, yoksa öylesine acıktın mı?
Got a long haul or you just hungry?
- Acıktın mı, Joe?
- Getting hungry, Joe?
Acıktın mı?
Feeling hungry?
Acıktın mı?
You hungry?
Açlıktan ölüyorsundur. Acıktın mı?
I bet you're starving.
Acıktın mı? İşte.
You hungry?
- Acıktın mı, bebeğim?
Hungry, baby? A little.
Şey, acıktın mı?
Yeah, are you hungry?
- Crockett, sen de acıktın mı?
- Hey, Crockett, you hungry?
Acıktın mı Diane?
Hungry, Diane?
Acıktın mı?
Where'd you learn to do that? You hungry?
- Amanın, çok acıktım vallahi.
- Oh, boy, I'm hungry.
Onu yakında ziyaret edeceğimi yazın. Acıktım.
I'm hungry.
Bn. Chandler'ın dostlarına kapımız açıktır.
Any friend of Mrs. Chandler's is welcome.
Tutkuların kölesi olmayan kim varsa gelsin. Ona açıktır yüreğimin derinleri. Yüreğimin seni sakladığım, en sıcak yeri.
Give me that man that is not passion's slave and I will wear him in my heart's core, ay, in my heart of heart, as I do thee.
Açıktın mı Rex?
Hungry Rex?
Acıktınız mı?
Anybody hungry?
Merhaba Audrey. Acıktınız mı?
- Hello, Audrey, are you hungry?
Acıktın mı?
Hungry, kiddie?
Karnın mı acıktı? İşte, bu daha da güzel.
- Right, she's hungry.
Eve vardığımızda biz aşıklar arasında tartışma çıktığını, senin de çekip gittiğini benim de peşinden gelerek, seni geri getirdiğimi açıklayacağım.
When we get home, I'll explain that we had a lover's quarrel. That you ran away, that I went after you and brought you back.
Umarım kızın durumundan yararlanılmayacağı yeterince açıktır.
I hope it's clearly understood that no advantage is to be taken of her position.
- Acıktığınızı mı söylediniz bayım?
- You said you wanted to eat, mister?
Son hatırladığım şey : Gemideydim ve kapılar kendiliğinden açıldı ve sonra siz karşıma çıktınız.
The last thing I remember was being in the ship, the doors opening and then, well, then you came.
Piranhalarımın çok açıktıklarını.
You will see that my piranha fish get very hungry.
# Ruhum satışa çıktığında her şeyi açıklar mısın bana
Yeah, but won't you tell me what all When my soul comes off the shelf
Etmiyorsan, dükkânımın kapısı her zaman açıktır.
If not, the door of my shop is always open.
- Kameranın görüş açısından çıktı mı?
- Get out of the camera?
Kapım açık dururdu ve onun çıktığını görürdüm.
My door would be open, and I'd see her walk by.
Ve işte o yılan -... şimdi bir avukat şeklinde ortaya çıktı, aç gözlü akrabalarımın.... hakkım olan mirası benden çalmak için yolladıkları bir avukat.
And here he is - the serpent - in the form of an attorney, dispatched by my greedy relatives... in hopes of robbing me of my rightful inheritance.
Neden olmasın, açlıktan ölüyorum açık havada dans beni acıktırıyor.
Why not, I'm starved, dancing out in the open makes me hungry.
Unutmayın : Akıl danışmak isterseniz kapım size her daim açıktır.
And don't forget if you need my advice, my door is always open.
Umarım iştahın açıktır, tatlım.
I hope you've got a big appetite son.
Şimdi de midemin içine bakacaksınız. Tekrar acıktım.
Now that you unloaded my belly, I feel hungry again.
Acıktım, sen acıkmadın mı?
- I'm hungry, aren't you?
Karnın mı acıktı?
You want something to eat?
Karnın acıktı mı?
Are you hungry?
Şimdi bize bir lokanta lazım. Acıktınız mı?
What we need now is a restaurant.
Karnın acıktı mı?
Are you gettin'hungry?
Kapınız mı açıktı?
Your door was open?
Kusura bakmayın sizi rahatsız etmek istemezdik ama kapı açıktı.
I'm sorry, we didn't want to disturb you but the door was open!
Ama altıncı ya da yedinci sınıfa geldiğimde bizim erkek çocuğu olmadığımız çok açıktı ve asla komando okuluna gitmeyecektik.
But, then around about sixth or seventh grade, it became real obvious that we weren't boys and we were never gonna go to ranger school.
Ayrıca açıktır ki, bu tür bir amaç birçok hazırlık yapmadan,... bir gecede gerçekleştirilemezdi,... Direniş'in çarklarındaki tek bir dişliden ibaret olduğum durumlarla karşılaşmadan ne olanların farkına varırdım, ne de karar verebilirdim.
And, um, it was also clear to me that such an objective cannot be achieved overnight, that there is necessary a lot of preparation and a lot of circumstances about which, being only a small cog in the whole machinery of resistance, I could not know or decide.
Korkarım açığa çıktın.
And I'm afraid you have been exposed.
Sonra Carlotta'nın kızkardeşine yolladığı mektubu aldım. İlk bakışta bir şey açıktı. Sayfanın biri eksikti.
Then I received Carlotta's letter to her sister, one thing was clear at once, a page was missing, probably the page on which the identity of the murderer was revealed.
Aptal kitabın karnımı acıktırdı.
Your foolish book is making me hungry.