Canım traduction Anglais
310,380 traduction parallèle
- Yok canım. - Egzersizi doğru ayarlarsanız gerek yok.
- Not if you calibrate the workout.
İnsan yaşamına bu kadar saygısızca davranılması canımı sıkıyor.
And I just find it so frustrating when human life is treated with such disregard.
Canım alter egomu elaleme veriyorsun ama buna duygusal bir tepki vermem için bana 30 saniye bile veremiyorsun.
Wow. You give away my beloved alter ego, and you won't even allow me 30 seconds to have an emotional reaction?
Canımı sıkmaya geldiysen ilgilenmiyorum.
If you're here to talk trash, I'm not interested.
Üniversiteye girmek için canımı dişime taktım.
Now, I got into college.
Bu şeyleri hafife alamayacağımızı herkesten daha iyi bilmelisin.
You know better than anyone, we can't underestimate these things.
Geçmişini düşünürsek, onu suçladığımı söyleyemem.
Considering his past, can't say I blame him.
Eğer yumurtaya zarar verirsen İmparatorluk'a onun türünün sonuncusunu yok etmekte yardım etmiş olursun.
Neither can we. If you harm that egg, you're helping the Empire wipe out the last of his kind.
Onu yanımızda götüremeyiz.
We can't take him with us.
Kazanabileceğini düşündüğüm için geldim.
I'm here because I think he can win.
Bir an olsun bu anı yaşayamaz mısın?
Can't you just... live in it for a second?
10.000 kilometrede dümdüz rotada bir çiftlik arazisinin üzerinde ikiz motorlu uçakla başa çıkamayacağımı mı sanıyorsun?
You don't think I can handle a twin engine at 35,000 feet, straight and level over some farm country? I mean, come on, sir.
Emir veririm, emirlere uyarım. Ne zaman susacağımı bilirim.
I can give orders, I can follow orders and I know when the hell to shut up.
Hatırlayamadım, kaburga seviyor muydun?
I can't remember, do you like prime rib?
Çin her şekilde yardım etmeye hazır.
And China is willing to help in any way we can.
Sırf sigarayı bıraktım diye...
Even though I don't smoke anymore, doesn't mean I can't...
Görebildiğiniz, dokunabildiğiniz ve hissedebildiğiniz bir yarın satıyorum.
I'm selling a tomorrow that you can see and touch and feel.
Sayın Başkan, maalesef % 20'yi kabul edemem.
Madam President, I'm afraid I can't agree to 20 %.
Dışişleri Müsteşarı'mın onayını almadan kabul edemem.
I can't agree to the terms without the approval of my State Councillor for Foreign Affairs.
Bense "Hayır, kazanamazlar" diyeceğim.
And I'm going to say, "No, they can't."
Hepinizin yardımıyla, bu güçlüğün altından kalkabileceğimize inanıyorum.
I believe we can meet this challenge, and that's where I'm gonna need all of your help.
Smokin giyebilen biriymiş gibi yapıyorum ve birden smokin giyebilen biri oluyorum.
I act like a man that can wear a tuxedo and suddenly I'm a man who can wear a tuxedo.
- Uğruna çalıştığımız her şeyi kaybederiz.
Everything we've worked for, we can kiss it goodbye.
Umarım desteğinizi alırım.
I hope I can count on your support.
Elimden geldiğince yardım ediyorum.
I've always tried to help where I can.
Dilerseniz asistanım sizi gezdirsin.
I can have my assistant give you a tour.
İsterseniz Aidan'la ilgili yardım ederim.
If you would like, ma'am, I can help with Aidan.
Alex'i fırsatımız varken dizginleyelim.
All I'm saying is let's rein Alex in while we still can.
Uyuyamadın mı?
Can't sleep?
Peki dönemin başkan yardımcısı Francis Underwood bu komploya karıştı mı?
And can you tell us what, if any, was then Vice President Francis Underwood's involvement in this scheme?
30 yıldır bu işin içindeyim Jane, başımın çaresine bakarım.
Well, I've been at this for 30 years, Jane, so I think I can survive.
Bir kez olsun bir şeye direneceğine olduğu gibi kabul etsen olmaz mı?
Can you, for once, just take something at face value instead of fighting it?
- Yapabileceğim bir şey var mı?
- Is there anything I can do?
Gelseniz de cevabımızı kararlaştırsak nasıl olur?
I was wondering if you could come in and we can coordinate our response.
Kıçımı yesinler.
They can kiss my ass.
Umarım o durumda hâlâ senatörün desteğine güvenebilirim.
Well, I hope I can still count on the good senator's support when the time comes.
- Sonra gel, konuşalım.
Why don't you come in later. We can talk about it then.
Bunu söylersem sana yardım etmeye nasıl devam edebilirim?
Now come on. If I told you that, how can I possibly keep helping you?
- Ona yardım edebilirseniz ne âlâ.
- If you can help her, good.
Hâlâ politikalarımıza karıştığın düşünülmemeli.
We can't have anyone think you're still involved in policy.
Geçiş sürecini senin için ya kolaylaştırırım ya da zorlaştırırım.
Look, I can make this transition easy for you or not.
20 dakika kadar önce neredeydin ve olduğun yerle ilgili şahidin var mı?
Where were you 20 minutes ago, and can anybody account for your whereabouts?
Artık gitsek olmaz mı? "
"We can leave now, right?"
Ölen birinin eşya satışından 40 dolara aldım, inanabiliyor musun?
$ 40 at the estate sale? Can you believe that?
Phil'in arabasında şu sağa sola sallanan şeyden var mı bakayım.
Oh, I can see if Phil has that thing in his car that flails around like this.
Artık daha ilerideki hayatlarını da görebiliyorum. İlerideki hayatlar mı?
Now, I can see... into their future life, too.
Yasal olarak teyzemin onayına ihtiyacım var.
I can't use this yet. Legally, I need my aunt's consent.
Evet, canın ölmek falan mı istiyor?
Are you about to die or something?
- Yoksa bu iş canınızı mı çıkarıyor?
Have you been working out?
Özür dilerim ama bir defaya mahsus benim tarafımı tutamaz mısın?
I am sorry, but can you... side with me just once?
Kader ise attığım bir sorudur, cevabı ise sizler bulabilirsiniz.
Fate is the question I throw. You... can find the answer.