English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ I ] / It

It traduction Anglais

5,097,074 traduction parallèle
Eğer bırakmazsan yaptığımız anlaşma da sona erecek.
I am. And if you don't, that deal we made... it's over.
Alınma Rachel ama, konuyu gayet iyi biliyordum ve gördüğüm kadarıyla hiç de idare edemiyordun.
- No offense, Rachel, but I did know something about it, and from what I could tell, you weren't handling it at all.
Ayrıca bu şekilde davranmasına izin verseydim diğer avukatlar benim hakkımda ne düşünürdü?
And what does it say about me if the other associates see me letting her do that?
Benim kavgama karışmak yerine yönetim tarzıma güvendiğimi düşünürlerdi.
- What it says is that you trust my leadership style instead of thinking that you need to fight my fights for me.
Çünkü bana kalsaydı oracıkta onu kovardım.
Because if it were up to me, I would've fired her on the spot.
Seni gördüğüme sevindim.
It's good to see you.
İşim bir kaç dakikaya bitecek, sonra senindir.
This'll just take a few minutes, and then it's all yours.
Ne kadar sürdüğü önemli değil, Louis.
- No, it doesn't matter how long it takes, Louis.
Buraya gelmemin tek sebebi, Harvey ile bir anlaşma yapmamızdı ve daha bir hafta olmadan anlaşmayı bozuyor.
- What's going on is that the only reason I came back here is that Harvey and I made a deal, and it hasn't even been a week, and he's already going back on it.
Oh, şimdi anlıyorum.
- Oh, I get it.
Hayır değil.
- No, it isn't.
Alex'in müşterisi olduğunu öğrenmeden önce bile hata yaptığını düşünüyordum.
- I thought it was a mistake even before I found out that it was Alex's client.
Az önce geldim zaten.
- I just ran it by you.
Eğer izin verirsen, kendi adıma konuşabilirim.
And if it's all the same to you, I can speak for myself.
Çünkü geçen sefer, söyleyecek bir şeyim olduğunda toplantıda söylememi istemiştin.
Because the last time you said if I had something to say, say it in the goddamn meeting.
Sana bir özür borçlu olduğum için geldim buraya ve bu da özür dileme yolum.
I just, I came here because I owe you an apology, and... this is my way of doing it.
Bir dava.
- It's a case.
Benim için anlamı olan bir dava.
- It's one that means a lot to me.
Hapishanede ölen bir adam ile ilgili.
It's about a guy who died in prison.
Senin için bu kadar önemliyse, neden kendin yürütmüyorsun?
- If it means so much to you, why don't you do it yourself?
Güzel konuşma Mike ama ilgilenmiyorum çünkü her zaman olduğu gibi seninle ilgili bir olay var içinde.
- Well, that's a nice speech, Mike, but I'm not interested, because there's something in it for you, like always.
Lanet olsun, içerdeyken neredeyse ölüyordum.
- God damn it, I almost died in there.
Öyle görünmesini istiyorlar.
- That's how they want it to look.
Olayların iç yüzünü görecek kadar önemsediğini bildiğim bir avukata teslim etmeden bu olaydan sıyrılmalarına izin veremem.
Look, I can't let them get away with this without handing it off to the one lawyer I know cares enough to see it through.
- Donna, konu her ne ise...
- Donna, whatever it is...
Yaptığım yanlış ve korkunçtu ve sana saygı göstermedim ve sen gelip bunu anlatmaya çalıştın bense durumu bin kat daha kötüleştirdim.
What I did was wrong and horrible and showed you no respect, and then you came and tried to tell me that, and I made it a thousand times worse.
Sonra Stephanie'nin sana bir pislik gibi davrandığını gördüm ve bana yapıyormuş gibi hissettim.
Then I saw Stephanie treating you like shit, and it felt like she was doing that to me.
Sonra sen gelip bana işine burnumu soktuğu söyledin bu da beni daha kötü hissettirdi ve acısını senden çıkardım.
And then you told me I cut your legs out, and that made me feel even worse, and I took it out on you.
Ben de bu konuyu biraz düşündüm.
- I thought about it too.
Varsayalım ki, birisi bana, senin adına konuşan kişinin, söylemek istediklerinin tam tersini söylemesinin nasıl bir şey olduğunu hatırlamamı sağladı.
- Let's just say I was reminded what it feels like when someone speaks for you and what they're saying is the complete opposite of what you wanted to say.
Harvey, çok geç oldu.
- Harvey, it's late.
Her ne ise...
- Whatever it is...
Bana bırakmamı söyledin, ben de bıraktım.
- You asked me to drop it, so I dropped it.
İlişkilerin olduğu kliniğe verdin.
You gave it to the clinic you're affiliated with.
Harvey, davada çalışmıyorum.
- Harvey, I'm not working on it.
O zaman bunu yazıya dökeceksin ve Alex'in müvekkiline ileteceksin.
- Then you're gonna put that in writing, and you're gonna deliver it to Alex's client.
Davayı kliniğe verirken planlı olmadığını mı söylüyorsun?
- You saying you didn't know what you were doing when you gave it to the clinic?
Yazıya dökeceğim.
I'll put it in writing.
Yarın başlayacaktım o işe.
I was gonna get to it tomorrow.
Lütfen, gerçekten yapacaktım.
- Please, I-I really was going to do it.
Aksi taktirde, sonu nerede varacak bu işin?
Otherwise, where does it end?
Fakat bu doğru.
But it's true.
Burası tanıştığımız yer ama artık olmam gereken yer değil.
Because this is where we met, but it isn't where I need to be anymore.
Çünkü eğer bu başkalarının ne düşündüğü ile ilgiliyse, çok saçma...
Because if this is just about what other people think, it's crazy.
Benim için saçma değil ve bunu anlamanı bekliyorum.
- Well, it isn't crazy to me, and I need you to understand that.
Bir hayal ürünü değil.
- It is not a figment of my imagination.
Nedir bu düşündüklerin?
- And what is it that you think?
Ya bu korkunç bir hataysa ve yürümez ve bir aptal gibi görünürsem?
- That what if this was a terrible mistake and it doesn't work out and I look like a fool?
Davayı bıraktığın için minnettarım.
- I appreciate you dropping it.
Zorla bıraktırıldım tıpkı zorla bunu imzaladığım gibi.
- I was bulldozed into dropping it, just like I was bulldozed into signing this.
Tanıştığımıza memnun oldum, Mike.
- It's nice to meet you, Mike.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]